şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Paylaşmak, güvenmek, fedakârlık, sevmek, sevilmek. İnsanı var eden olmazsa olmaz bu soyut duygularımızdır. Ne kadar güçlü kuvvetli, makam mevki sahibi zengin ve etiketli olursak olalım. İnsan ilk önce güvenmek istiyor. Alışveriş yaparken bile hiç tanımadığımız insana güven duyamazsak, o kişiye karşı güvensizlik hissedersek alışveriş yapmadan çıkar gideriz. Aldatırsa aldatsın benim çok param var, batmam ya diyemeyiz.
Kimi zaman çoğumuzun kendi kendine sorduğu bir soru bu. Ölmek mi kolay yaşamak mı? Öyle bir dar boğaza girer ki hayat denilen nefes denizimiz, yutkunamayız. Gerek ağır sözlerin, gerek ağır yaşam şartlarının ardını hep karanlık görürüz. Gecenin içinden çıkılmaz, güneş bir daha doğmaz, bu hayat böyle çekilmez der, kahrederiz.
Sonunda okullar açıldı mı? Evet sonunda okullar açıldı. Yaz ne güzeldi. Güneş, rüzgar, deniz ve tembelliği sevdiğimizden çok ama çok rahattık. Yaklaşık 2,5 -3 ay olan tatilimizi bitirdik. Aileler mutlu… Evde zapt edemediği haşarı çocukları öğretmen iyi idare ediyor.
Kendi ördüğü duvarlarını yıkabilmeli insan, genişletebilmek için dünyasını… Ve o geniş dünyada özel özgürlükler yaratabilmeli kendine… Ve o özgürlükleri kullanarak hayalleriyle, sevdasıyla, sıkıntılarıyla, acılarıyla, iyi-kötüyaptıklarıyla yüzleşebilmeli…
Güneşin aydınlığı kadar aydınlık bir dünyanız olması dileklerimle.Bugünkü gezimizin konusu Sivas Kaplıcaları.İlk durağımız Kangal Balıklı Kaplıcası.Halkın deyimiyle Yılanlı Çermik.Kangal’a 10 km uzaklıkta ağaçlık bir mevkide bulunmaktadır. Kavak mevkiindeki kaplıcanın başta yılancık ve sedef olmak üzere bir çok cilt hastalığının ve romatizmal hastalıkların tedavisi için gerek yurt dışından ve gerekse yurt içinden hastalar gelmektedir.Suyun sıcaklığı 36 derecedir. Suyun içerisindeki minerallerde tedavi edici niteliktedir.
Gününüz aydın olsun. Gezimizin son durağı Tebriz.Tebriz’e gitmek üzere Azerbaycan’ın sınır kapısından İran sınır kapısına doğru 3,5 – 4 saat süren oldukça zahmetli bir beklemeden sonra girebildik.Ancak bu muhteşem şehir için değerdi.İpek yolu üzerinde bulunan bu tarihi şehirde UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan bir çok güzel yer ve eser bulunmaktadır.
Bu gün günlerden 9 Eylül, bu gün İzmir’e Güneş bir başka doğdu, sanki doğum sancıları yoktu, gülerek baktı İzmir’e, dağların üzerinden körfeze… Müjde veriyordu tebessümü Egenin incisi İzmir’e…
Bu gün İzmir yeniden doğdu ve Dünyaya haykırdı; “Bu millet esir edilemez… Öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler…”
Babamı özlemek mi? Ben o coşan duygumu dindirmek için kendimi tam kaptırmamayı unutmayı seçtim. Desem de yine de inanmayın. Ben onun, olsa ayağının tozu olurum. Çamaşır makineleri yoktu. Annem tam bir Osmanlı kadını, evinin her türlü emek gerektiren işini sanki ibadet eder gibi yapardı ve halen de öyle. Evde sanki birçok şey kutsal gibi geliyor bana. İtinayla serilen, okşanarak katlanan çamaşırlar, sanat eseri gibi dizilen dolaplar, çekmeceler…
Gönül gözünüz açıksa, dünyayı renklerle, seslerle, dokunuşlarla algılıyorsanız, vicdan denen o iç sesiniz arada bir sizi yokluyorsa, nedenli nedensiz gülüp, ağlıyorsa gözleriniz ve bazen bin bir çeşitle bazen bir lokma ile doyuyorsa karnınız, dostlarla bir araya gelip karışlıklı kahveler eşliğinde sohbetler dökülüyorsa yüreğinizden, başınızı koyduğunuz gibi bazen deliksiz, kâh uykusuz geçiyorsa geceler, kırlarda ruhunuz arınıyorsa yaşıyorsunuz demektir, müjdeler olsun!
Bu yazıyı okumaya başlamadan önce kendinize bir kahve yapın; özellikle de bol köpüklü bir Türk kahvesinin lezzeti eşliğinde bu yazıyı okumanızı öneririm.
Çünkü bu yazı ne Baykal’ın çarşafa bakış açısını, ne son zamanlardaki tecavüz, taciz olaylarını ne de küresel krizi içeriyor.
Kahvenizi içerken sadece kahveye dair bilgilerle meşgul olacaksınız.