“Umutlar”

 

    Pınar, teneffüs zilinin çalmasıyla onuncu sınıfların dersinden çıktı. Öğretmenler odasına doğru yürümeye başlamıştı ki, merdivenlerde oturmuş, deftere bir şeyler yazmakta olan öğrenciyi gördü. Kıza yaklaşıp eğilerek yüzüne bakınca onun 12/B’den Elvan olduğunu gördü.

    “Merhaba Elvan. Ne yapıyorsun?” Kız olduğu yerde irkildi. Arkasını dönüp masmavi gözlerini kırpıştırarak öğretmenine baktı. Üzerindeki eşofman takımına bakılırsa dersleri beden eğitimiydi.

    “Hiç. Hiçbir şey yapmıyorum.” Elindeki deri kaplı defteri kapatıp saklamaya çalışması Pınar Hanım’ın dikkatinden kaçmamıştı. Temkinli adımlarla kıza yaklaşıp, merdiven basamağına, Elvan’ın yanına oturdu.

    “Bana bir şey yapıyormuşsun gibi geldi?” Elvan, öğretmeninin yüzüne bakıp usulca gülümsedi.

    “Şey, aslında evet.” Az önce saklamaya çalıştığı defteri dizlerinin üzerine koydu. “Şiir yazıyordum.”

    Pınar buna çok şaşırmış, bir o kadar da sevinmişti. Elvan 12/B’nin belki de en sessiz öğrencisiydi. Etliye sütlüye karışmaz, derslerde çok konuşmazdı. Lakin yazılı notları gayet güzeldi. Cümleleri düşündürücü ve usta bir yazarın elinden çıkmışçasına özenliydi.

     “Gerçekten mi? Bu çok güzel. Mahsuru yoksa şiirlerini inceleyebilir miyim?”
     Elvan endişe dolu gözlerini deftere çevirdi. Pınar, onun soruyu reddedeceğinden korkmaya başlamıştı ki kız defteri öğretmenine uzattı. Pınar ortadan bir sayfa açıp gözüne çarpan kısa bir şiiri okudu. Gerçekten etkilenmişti. Gülen gözlerle Elvan’a baktı.

    “Bu işte bu kadar başarılı olduğunu bilmiyordum. Mesela bu şiir gayet güzel.” Elvan kızarıp, ona teşekkürlerini mırıldandıktan sonra Pınar başka bir soru sordu. “Neden hiçbir öğretmenin senden haberi yok? Yani, şiirlerini hiçbir öğretmenin bilmiyor mu?” Elvan başını öne eğip, kafasını iki yana salladı.
    “Ben 12/B’deyim. Bu yüzden kimse bana dikkat etmez. Dikkat etsinler demiyorum zaten, ben halimden memnunum.”

    “Kendini saklarsan yeteneğini de saklamış olursun. Ve sen kesinlikle gün ışığına çıkarılması gereken bir öğrencisin.”

     Elvan en güzel gülümsemelerinden biriyle öğretmenini ödüllendirip ayağa kalktı. Bir ceylan misali sekerek merdivenlerden indi ve gözden kayboldu. Pınar, Elvan’ın defteri kendisinde bıraktığını fark edince gülümsedi.

     Pınar Hanım o gün evine gittiğinde çalışma masasına oturdu ve bir bardak kahve eşliğinde Elvan’ın şiir defterine bir göz attı. Kaleminin bu kadar kuvvetli olduğunu görmek hayret vericiydi. Onu küçümsediğinden değil, sadece onun gibi sessiz birisinden böylesine hayran bırakan ifadeler ve tasvirler beklemiyordu. Şiirlerinin teması ağırlıklı olarak siyah beyazdan, karanlıktan ve umutsuzluktan oluşuyordu. Kaşlarını kaldırıp, tebessüm ederek son yazdığı şiiri –muhtemelen merdivenlerdeyken yazdığı- Umut’u okudu:

  

   Koşmuş muydun hiç hayallerinin peşinden,

   Bir günlük ömürlerini düşünerek?

   Düşündün mü tutamayacağını bilerek,

   Gökkuşağını beline sarmayı?

   Hiç boyadın mı pembeye bir yıldızı,

   Ulaşamayacağını bilmene rağmen?

   Ama güneşin bile batacağını bildiğinden,

   Hiç vazgeçmemelisin kendinden…

Hilal Gümüş
www.kafiye.net