OLMAZ OLSUN FUKARALIK

Öylesine aklıma geldi işte…
15 yaşındaki Naciye gelin oluyordu.
Birilerinden üzerine uygun ödünç bir gelinlik bulunmuştu ama gelini süslemek için ne bir sürme ne de dudak boyası ( ruj) vardı.
Tüm çocuklar mahalleye dağılıp kapı kapı gezip komşu evlerde siyah sürme ve dudak boyası aradılar.
Maalesef kimsede sürme yoktu. Becerikli komşu teyzeler kömür karasından öyle güzel sürme yaptılar ki…Bir de geline tembih ettiler ;” ağlamazsan çıkmaz!”
Mahalleye yeni gelin gelmiş olan Dudak Veli´nin gelini Zehra, sandığında sakladığı rujunu getirdiğinde tüm mahalle çok sevinmişti.
Naciye nin dudakları boyandıktan sonra gelini aramıza alıp hep birlikte yukarı mahalleye, oğlan evine doğru yürüdük. Adettendi…Gelinin yanında yengeler giderdi.
Ne at, ne de araba vardı… 
O zamanlar, davul-zurna bile zenginlerin düğün çalgısıydı.
Gelini, oğlan evine getirdikten sonra düğün evinde toplanan kadınlar, kendi aralarında def çalar, ya da bir tepsiyi def olarak çalar , türkü söyler, oynarlardı.
Düğüne gelen misafirlere birer bardak kırmızı şekerden yapılan şerbet ya da limonata ikram edilir, akşama doğru herkes evine dağılırdı.

Hayat ve Hatıratımdan

Hatice Hantal
www.kafiye.net