DEV ADAM

Uzun siyah kirpiklerinin süslediği göz kapaklarını güçlükle araladı.Ancak zümrüt yeşili gözleri birkaç ağaç gövdesinden fazlasını görmesine izin vermedi. Neredeyse bütün vücudu uyuşuktu.Sırtındaki keskin acı ona yaralı olduğunu hatırlatıyor aynı zamanda bilincini tamamen kaybetmesine izin vermiyordu.Gözleri yorgunlukla kapanırken ıslak toprak ve kan kokusu midesini bulandırdı.Burada ne işi olduğunu hatırlamıyordu.
Birinden mi kaçıyordu? Nasıl yaralanmıştı? Ne zamandır burada yatıyordu?
Çığlık atıp yardım istemeyi düşündü ama kuruyan boğazı çığlık atmasını engelliyordu.
Bilinçsizliğe yenilmeden önce aklından son geçen şey “Burada öleceğim” oldu.

Uyarı dolu bir sesin ”yaralı” dediğini duyana kadar kendinde değildi.Güçlü bir çift el onu bedeninin sol tarafına yüklenmeye zorladı.Aynı eller şimdi sırtında acının olduğu yerlerde geziniyordu. Ama canı yanmıyor uyuşukluğun azaldığını hissediyordu.
Adım sesleri duydu. Bir devin adımlarına benziyordu.Öyle olmasa bile Eva’nın aklında kızıl saçlı,ela gözlü bir dev canlandı. Bu arada eller şimdi yumuşak dokunuşlarla alnındaki ter tanelerini siliyordu. Alnına yapışan saçları geriye doğru attı adam. O zaman adamı görmek umuduyla gözkapaklarına yeniden yüklendi. Ama gözleri onun bu kararını görmezden geliyor, itaat etmiyordu. Bilinmezlikte kalmak çok daha iyiydi.
Onun kendiyle olan savaşını fark etmiş olan adam küçük bir kahkaha atıyor.

”Lütfen Küçüğüm” diyor adam.
Sesindeki alay mı,şefkat mi ya da acıma mı ayırt edemiyor Eva.
”Beni görmek için bolca zamanın olacak.” Eva adamı ukala ve alaycı olarak yorumluyor.Kendini adamın hünerli ellerine bırakıyor. Acısı dinerken ”belki de bu ukala adamın yüzünü görmemekte fayda var” diye düşünüyor.
Düşünceleri yeniden bilinmezliğe kayarken bu sefer itiraz etmiyor.

Aleyna Tuğçe BAKKAL
www.kafiye.net