Gurbetin Kahrı

Gök gürültüsü sanki kulakları sağır edecek gibi. Rüzgar karma karışık, ağaçlar yıkılmamak için fırtına ile savaşa girmişti. Ahmet Bey, bu doğa olayını salonun camından seyrediyordu. Elinde sıcaccık çay bardağı ve camdan çok uzaklara bakarak oturduğu koltukta düşüncelere dalmış ve kendi kendine konuşuyordu.

Gurbetteydim anam, sesiz ve kimsesiz bir gurbetteydim. Yıllar boyu kar, yağmur, çamur demeden kasabaların, büyük şehirlerin bazen asfaltlarında, bazen kaldırım taşlarında, bazen de çamurlu yollarında yürüdüm. Üstelik çoğu zaman acıları, sızıları, kahırları duyarak ama başkalarına belli etmeden yürüdüm. Şu bir gerçek ki annem; yaşamım süresince üzülmeme rağmen azcık da olsa mutlu olmasını bildim. Başarılarımdan dolayı alkışlandım. Bazen mutluluğu paylaşacak eşim, çocuklarım var dedim ama ancak kendim kendimle sessizce akan ve kimsenin görmediği biçimde acılarla birlikte mutluluğu yaşadım.

Bazen sevdalandım, bazen sevdam nedeniyle kahırlandım, bazen sevdim, bazen sevildiğimi hissettim. Ama sevilmediğimi anladım. Canım, canlarım dediğim yavrularımdan da onlara olan babalık sevdama karşılık bulamadım ve acıları mutluluklarla at başı tadarak yine dört duvar arasında yaşadım.

Gurbet zormuş. Gurbet kahır yuvası, gurbet yalnızların acımasızca horlandığı, yere düşsün de bir tekmede ben yapıştırayım diye bakanların, çirkefliklerin, iftiraların, acımasızların konakladığı kanlı gözyaşlarının yıkamaya, temizlemeye çalıştığı bir bataklıkmış. Sıladan uzak kalınınca bir de biraz düştüğünde herkesin seni terk edip yalnızlığa itilen bir yer olduğunu gördüm gurbetin anam.

Gurbetin iyi yanları da var. Yalnız kaldığını hissettiğinde seni iyi kalpli insanların maddi manevi desteğini görüyorsun. Çok uzaklar da bile olsan sevenlerin sevdiklerine manevi yönden büyük bir destek olduklarını görmek, duymak, hissetmek var ya annem; inan anlatılması, söylenmesi mümkün değil. Onu ancak yaşayanlar bilir ve anlar.

Gurbete kahredenler çok benim gibi. İnsanın elinde olmayan bazı olumsuzluklar gurbette başına gelince ve hele bir de yalnız kalmışsan annem; işte o zaman işin zor. Ne açlığını, ne tokluğunuz, ne yuvanda yanmayan bir sobanın olduğunu, ayakkabıların su alırmış, evde aygazda sıcak bir çorbanın bile zor kaynadığını kimse bilmez, bildirmezsin ve en güzeli annem, evinden sokağa çıkınca her kes seni gülen bir yüzle gördüğünde; “ Maşallah arkadaş. Hep gülüyor, gülümsüyorsun. Ne mutlu sana…” sözlerini de duyunca ondan dolayı duyulan mutluluğun anlamı bir başka oluyor. Bütün acıları, kahırları unutuveriyorsun. Belki biraz Polyannacılık olacak ama, gerçek bu annem.

Evet annem. Sen de çok çekmiştin. Sonunda yorgun vücudun 79 yaşında acılara, kahırlara yenildin. Allah’a can borcunu teslim ederek mezarında kıyameti beklemeye başladın. Acıları, kahırları, mutluluk gözyaşlarınla yıkayıp tüm insanlara mutluluğu dağıtmak istedin. Ben yine gurbette biri olarak senin yanında son nefesinde beraber olamadım. Olamadım annem, olamadım. Gurbet bir daha boynumu büktü ve bir daha beni kahırlar içerisinde acılarla baş başa bıraktı.

Yaşam acıların yanında mutluluğu da aynı anda verdi bana. Evet acılarla yoğrulmuş, pişmişim annem. Bu acıların içerisinde sevmeyi ve sevilmeyi tekrar tattım. Ama yaşamımın artık son demlerine doğru gerçekten büyük bir aşka kalbimi açtım ve bu sevdanın ölümüme dek sürmesini de Allah’tan istiyorum. Yeni bir mutluluk yoluna girdim annem. Sen de biliyorsun bu sevdamı ve sen yaşarken görmeyi çok istedin. Olmadı annem, nasip olmadı ve göremedin. Ben büyük bir sevdanın içerisinde şimdi sevdalıma kavuşacağım günü iple çekiyorum annem Bu sevdam öyle bir sevda ki, ölümün dışında başka bitecek durumu yoktur. Seviyorum, seviliyorum, sevildiğime büyük bir aşkla inanıyorum. Bugün sevdalılar günü. Ben gerçekten aşığım ve seviyorum. Tüm sevenlerin sevgililer günü daim olsun dostlarım.

Saygılarımla.
Hüseyin DURMUŞ
13.02.2009 / İzmir
www.kafiye.net