Kovadaki Okyanus/Umut – 1

Odadan gelen, tekerlerin metalik sesine kulak kabarttı yaşlı adam ve karısı. Yatak odalarında yine uyumaya çalıştıkları bir zamandaydılar. Bu saatlerdeki metal sürtünme seslerini duymaya alışmışlardı ve yine bir hüzün kapladı içlerini. Yaşlı kadın, titreyen elini kocasının avucuna bıraktı. Belli ki kendisinde kalmayan gücü almak istiyordu yarım asırlık hayat arkadaşından. 

Yaşlı adam, avucundaki sıcak; ama titreyen avucu alıp şefkatle okşarken, bir yandan da kulağını diğer odadan ayıramıyordu. Yan odanın boşluklarını biliyordu ikisi de. Belli bir mesafede ses devam ediyor, birkaç saniye kesiliyor, sonra başka bir akortta tersi istikamete doğru devam ediyordu. Yıllardır her an duyarlar ve gözyaşlarına hâkim olamazlardı bu sesler karşısında. Yaşlı adam duyulmasından korkara fısıltı halinde mırıldandı biricik karısına: 

-Bu gece de başladı hatun… 

-Bizim ne kaderimiz varmış bey? Bu nasıl bir yazgı? Yürek dayanır mı her an bu sese? Neden yatağından kalkıp böyle yapıyor neden? Yüce Allah’ım ya iyileştirsin ya da benim canımı alsın da artık duymayayım, görmeyeyim şu eziyetli hali. 

-Umudunu yitirme hatun. O çok dirayetli biri. Azmetti; göreceksin bak, aşacak şu durumu. 

Sesler devam ediyordu. Her gıcırtı yaşlı çiftin yüreğine birer çentik atıyordu aslında. Ruhları kanıyordu acıyla. 

-Bey! Kalkıp bir baksak mı dersin? 

-Kalkıp bakalım da; görüp mahcup olmasından, azmini yitirmesinden korkarım hatun. 

Çaresizlik içinde yorganı başlarına çektiler ve birbirlerine sarılıp öylece kaldılar. Uyuyamayacaklarını kendileri de biliyorlardı o ses kesilmeden. 

Aradan ne kadar süre geçtiğini belirleyemiyorlardı. Uyuyamıyorlardı da… Gözlerinden yuvarlanan damlalar birbirlerinin yanaklarını sulamaktaydı. Birden kapının açıldığını duydular. Tekerleğin gıcırtıları koridora gelmişti artık. Koridorda iki tur gidip gelmişti ki; kendi kapılarının kolunun hareket ettiğini hissettiler. Daha da çok sarıldılar birbirlerine. 

Karanlıkta görünmeyen; ama sesi gelen tekerler artık kendi odalarındaydı. Uyumuş gibi yaptılar hissettirmemek için ikisi de. Yataklarına yaklaşıyordu tekerler yavaş yavaş. O metalik sesler iyice yanlarındaydı artık. Uzanan bir el yaşlı adamın yanaklarına ulaşmıştı. Odaya gelen tekerlekli sandalyeye mahkûm kızları siliyordu akan yaşları narin avuçlarıyla. Siliyordu; ama o avuçlar da ıslaktı. Belli ki önce kendi gözlerini silmişti. 

-Kızım… Yavrucuğum… Babasının kıymetlisi prensesim; uyuyamadın mı? 

-Uyumaya çalışmadım baba. İyileşeceğim. Söz verdim kendime. Kurtulacağım bu sandalyeden. O zaman gıcırtıları hiç duymayacaksınız. 

Yaşlı kadın kalkıp ışığı açtı. Aydınlık vurduğunda toplam altı tane sulanmış, kızarmış göz vardı. Elinden geldiğince hızla kızına ulaştı ve sarıldı sevgiyle. Bir yumak olmuşlar ve ağlaşıyorlardı. 

-Anne! Ağlama ne olur. Bunlar umut gözyaşlarımız. Göreceksin bak iyileşeceğim ve size ben yemekler yapacağım. 

-Biliyorum kızım… Hiçbir endişem yok o konuda. Yürüyeceksin ve yüzlerimiz gülecek inşallah. 

Hiç sesini çıkarmadı Peri bu sözler karşısında. Sandalyesini hareket ettirdi ve o metalik seslerle birlikte odadan uzaklaştı. Odasının da kapısı açıldı ve içeriye geçti. Hep o gıcırtılarla takip ediliyordu hareketleri. 

Yaşlı çift artık uyumaya karar verdikleri sırada yeniden kapı açıldı ve Peri’nin sesi duyuldu. 

-Babacığım yarın bana bir cep telefonu alsana. Sorma neden istediğimi; ama ne olur al yarın. Söz mü baba? 

Derin bir nefes çekti yaşlı adam.. Aslında maddi durumu kıt kanaat geçinmeye yeterliydi. Ama bu telefonu isteyen de kötürümlüğe mahkûm sevgili kızıydı. Ne yapıp edecek, yarın mutlaka alacaktı. 

-Söz kızım! Ne istedin de almadım ki sana? 

-Hadi uyuyalım o halde baba… 

Bunu der demez yeniden çıktı odadan ve kendi odasına yöneldi. Güçlükle indi tekerlekli sandalyeden. Kollarıyla baskı yaparak kendini yatağa attı. Zorla da olsa uzandı yastığına ve yatakta düşünmeye çabaladı. 

Çocukluktan beri hiç yürümenin zevkini alamamıştı. Boy boy sandalye geçmişti hayatından. Gittiği doktorlar hep umut vermişlerdi; ama yirmi beş yaşına gelmişti artık. Belli ki verilen umutlar yürütmeyecekti Peri’yi. Ama asıl umut bizzat kendisindeydi. Azimliydi artık. 

Bilgisayarda yeni tanıştığı arkadaşını düşündü sonra. Ona ‘Ben kötürümüm’ diyememişti. Kendisini terk etmesinden korkmuş, gülücüklerle dolu resmini yollamıştı. Resim elbette sadece baş tarafına aitti. Arkadaşlıkları iyice ilerlemişti Umut’la. Umut, kendisine de bir umut olmuştu artık. Bu gece kendisine aşkını da dile getirmişti ve hemen cevap istemişti. Güzel peri zaman kazanmak için ‘Biraz düşüneyim’ demişti. Aslında tamamen nazdı o söz. Umut’un koluna girip yürümesi için neleri feda etmezdi ki? 

Bölüm sonu 
Devam edecek… 

Melek KIRICI
www.kafiye.net