Bir Dilek Dile Hayattan – 20

Dilek’in yüreğine dokundu, çatallandı sesi; devam etti okumaya. “Annemi çok seviyorum abla. Bana çok iyi davranıyor” diyordu. “Anne” demişti kardeşi başka birine. Ne kadar özlem duymuştu ki bu kelimeye, çok içten söylemişti kocasının annesine. 

Dilek, “Ben kimseye demem!” diye geçirdi içinden. O’nun annesi ölmüştü. 

Müjdeyse en sondaydı. “Hamileyim abla. Evlendikten sonra hiç adet görmedim. Anne olacağım.” diyordu. “Annesiz büyüyenler nasıl annelik yapardı acaba?” diye geveledi ağzının içinde Dilek. 

Mektubu sessizce dinleyen dedesi devam etti: 

-Çok da güzel yapar. Sizin hamurunuzda sevgi ve şefkat var. Zihniniz açık. Algılama ve öğrenme yeteneğiniz var. Çalışkansınız. Sabileri koruyan melaikeler, her zaman yanlarında olurlar. Kardeşinin yaşıtları ortaokul talebesi… O ise daha kendisi sabi… 

Demek kardeşinde fakirlik devam ediyordu. Üzüldü… Acaba zengin biriyle evlense insan mutlu olur muydu? 

Halasının geldiğini görünce bahçeye bakan camdan, hızla odasına geçip kapısını kapattı. Konuşmak istemiyordu; kırılmıştı halasına. Babaannesiyle selamlaşma seslerinden sonra, “Dilek nerede?” diye bağırdı halası yüksek sesle. Duyurmak istediği apaçık ortadaydı. Dilek saygısız olmamıştı hiç. “Buradayım hala; az işim var. Gelirim birazdan” deyiverdi odadan. Demişti bir kere; artık çıkmasa olmazdı. 

Kapının mandal sesi tüm eve yayılmıştı, mandalı çekip açtıktan sonra tekrar bıraktığında. Demirdendi kapının yuvası. Demir demire değdiğinde güçlü çıkıyordu sesi. Geçti içeri… 

-Hoş geldin hala! Nasılsın?” 

-Sağ ol kızım, iyiyim. Sen nasılsın? 

Şefkat ve sevgi dolu bakıyordu yeğenine. Dilek şaşırmıştı bu yabancılık karşısında. Samimi değildi halası. Dün geceden sonra birden bu hale gelmezdi normalde. Biraz sürdürürdü surat düşüklüklerini ve hafif laf sokma çabalarını. Oysa şimdi; bu ses, bu hitap, bu bakış? “Dur bakalım, sonu nereye gelecek?” dedi içinden.

-Gel hele kızım, otur yanıma. Büyüdün, geliştin… Akıllı ve güzelsin. Sana bir elbise almak istiyorum. Elbise istemezsen pantolon… Ama öyle dar olmasın, hatların çıkmasın kızım. Hadi hazırlan da çarşıya çıkalım. 

Gerçekten halası hediye mi alacaktı Dilek’e başarılarından dolayı? Dilek kötülük hissetmedi; halasıydı sonuçta. Hazırlandı… 

En pahalı mağazaya yönelmişti halası. Dilek hemen anladı, halasının hangi mağazaya gideceğini. 

-Hala ben istediğimi söyleyeyim mi? 

-Söyle elbette kızım. 

-Hala ben kot pantolon istiyorum. Lacivert olsun. 

Halası durdu bir an… 

-Dar olmayacak ama… 

-Tamam; ama bol da olmayacak.

Bu, belki de ikisinin mutlu yürüdükleri son yoldu… 

Hava tam ısınmasa da dondurmacı başlamıştı satmaya. Birer külah dondurma alıp yürümeye devam ettiler. Halası: 

-Birkaç da iç çamaşırı alalım kızım sana. Çamaşırlığa baktım da pek bir şey kalmamış. Buradan doğru pazara geçelim, bir iki bir şeyde oradan bakalım. 

Halası da zengin değildi. Almayı, yedirip içirmeyi severdi imkânları doğrultusunda. Evindeki masrafı idare eder, el atardı arada anasına ve yeğenine. 

Lacivert pantolon tam istediği gibiydi. Onlarla ilgilenen kızdan bedenini isteyince, kız “Maalesef bitti” demişti. Çünkü o beden, en çok satılan bedendi. Spor mağazasının sahibi görmüş, tanımıştı Dilek”i. 

-Kızım Dilek hoş geldin. Nasılsın? Voleybolda takımına kazandırdığın başarıları tebrik ederim. Haberlerini aldım. Eeee, güzel bir yaz tatilini hak ettin. Ne istiyorsun bizden? Yardımcı olayım. 

Mağaza sahibi, aynı zamanda spor kulübünün başkanıydı ve eski bir beden eğitim öğretmeniydi. 

-Hocam istediğim pantolonun bedeni kalmamış. 

Hüzünlüydü sesi Dilek’in. 

-Kaç beden giyiyorsun ki sen? Dur bakim, 36/38 gibi. 

Yanında duran tezgâhtar kıza döndü adam. 

-Vitrindeki manken üzerindeki beden, Dilek kızımın bedenidir. Onu hemen sarın, kendisine benim hediyemdir. İtiraz istemem Dilek! Güle güle giy. Büyükler, küçüklere başarılar kazandığında hediyeler alırlar ki; daha da başarılı olsunlar diye. Hadi bakalım; bir kelime dahi istemem. Sen benim de kızım sayılırsın. 

20. BÖLÜM SONU
DEVAM EDECEK 

Melek KIRICI
www.kafiye.net