... Ve bir kardelen açtı karların
içinde sensiz, sessiz. Yüreğimde bir
melteme tutulmuş kimsesizlik var.
Kalemimde son bir mürekkep
damlası... Tüm bekletilmiş
özlemlerle bu mektubu sana
yazıyorum.
Bozguna uğramış bir
gecenin koynundan usulca
ayrılıyorum. Gizli bir mavilik var
ileride. Dalgalar alev alev
dokunuyor ellerime, hasretin gibi...
Susuyorum... Nihayet sabahın
kızıllığına değiyor saatler.
Sensizliğin içinde güllerden
geçilmiyor ve özlemin güllerin
içinde duruyor kıpırtısız. Bir
gayretle göğsüme yaslıyorum onları,
son kez. Gecenin içinde duruyor
şimdi alevler, ellerimin içinde...
Avuçlarıma damlayan gözyaşı değil bu
sefer, ağlamıyorum. Ölümün
sessizliğini bozarcasına geleceksin
bir bahar rüzgârında. Tüm özlemlere
inat! Bir yağmur başlangıcında
dindireceğim hasretini. Bu defa
yıldızlar damlayacak gözlerimden.
Senin için bu bekleyiş...
Ben unutulmuş yarınlarda susuyorum
senin için, sen bekletilmiş
özlemlerin koynunda... Birikmiş
sulardan daha yorgun bedenim ama
hasretin içime işlemiş. Bir tutku
gibi hüküm sürmektesin bende. Büklüm
büklüm koynuna uzanıyorum
sensizliğimde. Tükenmeye hazır
rüzgârlar akıp gidiyor zamandan.
Poyraz ellerin saçlarımdan geçiyor.
Kimsesiz bir çocuğun yüreğiyle
atıyor şimdi kalbim. İçimde hiç
sönmeyen bir ateş var. Kokunu
bıraksan geride, ruhuma kanat takar
gelirim. Usulca yağmurlarda ıslanır
yüzün. Ellerinin değdiği her yer
yanar gecelerce. Bir melek ağlar
sessizce. İçimdeki ateş de büyür
benimle. Sen, tüm karanlık gecelere
inat, vazgeçilmezsin! Umudu
bekletilmiş kavuşmalar bir gün
getirir seni. Özlemin içimde
büyüdükçe sen de yaşayacaksın
benimle ve seninle geçen her an
biraz daha zorlaştıracak sensiz
geçenleri... Ama ben yine de
vazgeçmeyeceğim bu bekleyişten.
Bekliyorum seni! Tüm yaradılışları
yaşanmışlıklara işleyeceğim, tüm
zamansızlıklar silinecek içimizdeki.
Kırlangıçların kanatları toprağa
vuracak, bir baharın kokusunu
getirecek rüzgâr. Beyaz zambaklara
değecek tenin. Özlemlerin hepsi
tükenecek. Mavinin denizle buluştuğu
yerde parıltılı damlalar işleyeceğiz
yüreğimize. Saçların deniz kokacak
sabaha kadar. Güneşin doğuşunu
izleyeceğiz beraber, bir var oluşu
ve gözlerini yumacaksın güllerin
ağladığı vakit. Hadi, bekliyorum
seni! Yaşamak olsan da gel, ölüm
olsan da gel...
Ölüm gibi bir şey Akdeniz’i sevmek!
Sabaha kadar seyretmek güzelliğini.
Huzur verici bir mavilikte anlamak
her şeyi ve inanmak yakamozun her
aydınlıktan sonra denizin koynuna
girişine. Delilik bu! Akdeniz’i
sevmek seni sevmek aslında!
Hasretler biriktirmek sana.
Güzelliğine ağlayabilmek
gecelerce... Vurgun saatlerinde
gelen özlemlere yanmak gizlice...
Sende tutuklu kalışım bundandır
işte. Akdeniz’i sevmek seni sevmek
aslında!
Bir gün dönmeni bekliyorum. Apansız
gelmelisin! Bir sabah sen olmalısın
uyandığım zaman baş ucumda. Sabahın
ayazında ellerimi tutmalısın. Bütün
özlemler dinmeli. Bekleyişler umuda
bırakmalı güzellikleri. Kırmızı
güller ellerimden düşmeli. Başımı
usulca göğsüne yaslamalıyım. Oradaki
yalnızlığımda mırıldanışlarını
dinlemeliyim kalbinin. Bir alevin
yakıcılığı gibi sakladığım bir kaç
damla yıldızı bırakmalıyım ellerine.
Sensizliğin sessizliğin huzur verici
bir nehir alıp götürmeli uzaklara.
Özlemlerin kuşattığı umut
parıldarken yakamozda, kusursuz
sevgimizi rüzgarlara teslim
etmeliyiz. Bu rüzgâr alev alev
işlemeli ruhumuza. Beklemiş, hasret
dolu zamanlar silinmeli. Güneş bu
defa bizim için doğmalı Akdeniz’in
üstünde. Yıldızlar gecenin
parıltısını bırakmalı denize. Avuç
avuç almalıyız umudu maviden.
Kimsesiz bir çocukken büyümeliyim
sevginle. Bir kardelene yansımalı
içimdeki güzelliğin. Kırmızı güller
alev alev yanmalı gecenin içinde.
Onlar da bekletilmiş umutları teslim
etmeli sessizce... Tüm hasretler,
amansız poyrazlara tutulmuş özlemler
susmalı. Geçen onca karanlık
gecelerin ardından yakamoz yalnızca
bizim çıkmalı mavide. İşte o gün
sana ulaşacak ve yıldızlar
gökyüzünde dans ederken, ellerinden
tutup gözyaşlarımı bırakacağım küçük
yüreğine.
Ve bir gün pembe kutularında
mutlulukları getireceğim sana.
Özlemlerin tükenip gittiğini
izleyeceğim bir sabah. Önce
gözlerinden sonra saçlarından
öpeceğim. Bu defa Akdeniz,
saçlarının kokusunu alacak. Hadi
gel! Hangi uzak yerdeysen... Karlar
erimeden... Gel! Son kardeleni
avuçlarına al ve tüm özlenmiş
sevgiler için göğsüne yasla,
ardından ellerinde kalsın
beyazlar... “Bekliyorum, öyle bir
havada gel ki vazgeçmek mümkün
olmasın.”
Şefika UÇAK*
Söke Hilmi Fırat Anadolu Lisesi
Öğrencisi/AYDIN
|