Ana Sayfa

 
 

Edebiyat

 
 

Öyküler

 
 

Makaleler

 
 

Şiirler

 
 

Tiyatro

 
 

Hakkımızda

 
 

İletişim

 
     
  Hidayet Karakuş
Nazan Duman
Kübra Durmuş
Gülçin Can
Hüseyin Durmuş
Emrah Buran
 
 

 
   
     
 

YAZILARINIZI
BEKLİYORUZ





kafiyenet okurlarının siteye katkılarını bekliyoruz.
Yazılarınızı iletin, yayınlansın.
Şimdiden katkılarınız için teşekkür ederiz.

İletişim adresi olarak
yazi@kafiye.net
adresini kullanabilirsiniz.

 
     
     
  
  ÖYKÜ     
  MELİKE  AŞKIN  
 

   

                    ONUN    SONSUZLUĞU

                  Hep aynı geceleri yaşıyor gibi geliyordu ona.Aynı gözyaşı, aynı ümitsizlik ve en ağırı da aynı yalnızlık.O gittiğinden beri ne işleri yolunda gitmişti ne de hayatı. Umutla yaklaşabilmek saman alevi gibiydi onun için.Büyük bir tutkuyla kapıldığını sanıyor, fakat bir zaman sonra yalnızlığıyla başbaşa kalıyordu. Hafızası onunla doluydu sanki. Herşeye uzak ama her yalnızlığa yakındı. Zaman zaman düşünürdü; eskiden acılar onun dışarıyla savaşıyken şimdi kendi benliğiyle olan savaşı haline gelmişti. Bunun sebebi neydi? Gözyaşları huzurevi sakinleri kadar çokken ziyaretçileri  neden bu kadar azdı?Gittiğinde onun kelimelerini de yanında götürüyordu sanki.
               Konuşmak işkence….. Onsuz saatler geçmiyor gibi geliyordu. Her an acı doluydu. Ama sadece içinde…Yaptığı fedakarlıklar, geçirilen zaman ve o zamanın doluluğu…. Bu sessiz yalnızlıkta hep bunları düşünüyordu. Boşa gidişlerine ağlıyordu.Güzellikleri bozanlara…Kendine ağlıyordu…. Boşa giden duygularına ağlıyordu.Çöplüğe atılan pırlantaydı aslında yaşananlar… Sabahları boş uyanması yüreğinin, mırıldanamaması onun sevdiği bir şarkıyı, heyecanla bekleyememek telefonun başında (en harikası aslında) en acı dolu olanı da onun için saklı bir şey yaparken duyduğu hazzı hissedememek; ne kötüydü… Bu yüzden zaman ilerlemiyor, günler geçmiyordu. Dolandırılmış iş adamları gibi kaptırmıştı işte yüreğini; geri alamıyordu. Uykusuz geceler yakasına yapışmıştı. Üzerindeki çamurdan arınamıyordu bir türlü. İsyan ediyordu da duyanı yoktu… Herşey O olamazdı. Her kelime, her saniye, her insan, her şarkı… Hani kaptırmıyordu kendini, hani bu sefer bulacaktı sevgiyi?..... Sevgi nerede?... 
            Haykırıyordu içi de kapatıyordu sanki O dudaklarını. Onun sonsuzluğunda kaybolmuş hissediyordu kendini. Ne vardı ki onda?... Böyle olmaktan nefret ediyordu. Bir “O” yüzünden ( kendi kendine de olsa) acınacak durumda olmak “olamam” dediği bir şeyken nasıl oluyordu da “oldum” diyordu şimdi. Herşey neden beyazlar kadar parlakken, siyahlar kadar acı doluydu? Neden sorularının sonu bu boş ve sessiz yalnızlıkta kaybolup gidiyordu? İçinde bastıramadığı fırtınalar varken kendi içine ulaşamamak kahrediyordu onu. Duyguların bu garip sentezine şahit olmak onun tüm yaşam enerjisini emiyordu. Keşke bir çizgi film kahramanı olup silebilseydi tüm bu olanları ya da kendini…. Biliyordu işte mutlu sonla biten aşk filmleri gibi olmayacaktı. Hayallerinde yüzü, rüyalarında teni, soluğunda kokusu varken  bırakıp gitmişti onu. Onun için savaşırken… Bir tek kelimesi için günlerce ağlarken, engelleri beraber aştıklarına inanırken, onu varlığını içinde hissederken  yalnız bıraktıysa içi niye böyleydi? Yaptığı fedakarlıklar çöpe atılmıştı. O boş kara deliğin içinde belalar sarmıştı dört bir yanını.Yalnızdı. Üşüyordu içi… “Eskiden olsa….” diye başlıyordu hep cümleleri; sonu gelmiyordu. Bitmeyen bir hikaye olmuştu O… Neyi vardı ki onun; gevezeydi, boş konuşan ve kocaman bir çenesi vardı; üstelik fırça gibi bir türlü inmeyen sapsarı saçları. Hem zaten o sarışınlardan nefret ederdi. O zaman içindeki kış niye?  Bu bitmeyen hikayede doğru yol hangi yönde? Pusulasız bir denizciydi okyanusun ortasında. Bir enkaz… Boş, terkedilmiş, çürük bir binaydı duyguları şu zamanlar. Sevgisi öyle tanımsız, öyle şekilsiz birşeydi ki… Nasıl anlatılır bilmiyorum. Sevgisi nefrete dönüşmezken aynı anda intikamı da düşünüyordu. Ona yazdıklarına bakıyordu da sayfalarca kelime….
               Sevginin yalancı ışıltısına kapılmış saf kelimeler… Bazen böyleydi işte..Sertti, emindi kendinden… Bazense…. Bu anlatılmamalı belki de…Bilmiyorum….  Sonsuzluktan korkan minik bir kalbi olduğunda sevgisi yüreğiyle dans ederdi sağanak  gözyaşı yağmurunda…. Titreyen elleri heyecanının kumandası gibiydi… Gözleri dalgın olurdu… Boş bir noktada bulurdu ona olan sevgisini. İnanmak güç geliyordu. Söylediği sözcükler aklından teker teker geçtiğinde o sözleri söyleyene delicesine aşık oluyordu. Sonra o balta keskinliğindeki gerçekler kesip biçiyordu aşkını. Kıyıyordu gözyaşlarını.Sonra içi yine o garip kışla dolup taşıyordu. Son duasını edemeyen ölülere benzetiyordu kendini zaman zaman. Yağmura hasret kalmış bir bitkiydi  arada bir… Susuzluktan kurumaya yüz tutmuş, toprağı çoraklaşmış çirkin bir bitki…
             Günlerce kendinden geçer çok hastalanır da doktoruna bir türlü kavuşamaz.Sonra birkaç doktor gelir bakar. Hepsi de aynı şeyi söyler; “ihtiyacı olan yağmur, o da bizde yok…” Ölüm döşeğindedir artık ve o an çok sağanak bir yağmur bastırır.Ama bitki bir türlü ememez suyu oysa yaşam oradadır ama yapamaz. İnsanın açken midesinin bulanıp bir şey yiyememesi gibi.O da bazen böyle oluyordu işte. Ölüyordu ruhu…. Defalarca….Acı çeke çeke…O zamanlar o kadar öfkeleniyordu ki….. Tek bir insan üstelik verilen değeri hak etmeyen biri tüm bu çektiklerinin sebebi. Bu zamandan sonra onun hayatından gelip geçen biri olması gerekirken kendi hayatına sokmuştu onu. Hayattı sanki o; herşey o… Hayır asla… Yüzü hayalinin kanseri, teni bedeninin beyni, sesi kulak zarı olsa bile, hayatında artık ona yer olmamalıydı.Kapıldığı bu hortum herşeyini yıkmıştı. Hayatı baştan tamir edilmeyi bekleyen yıkık bir bina olmuştu Dışarıdaki sevgi, heyecan farklıydı da kendisini; “özelim” dediğini o sezonluk heyecanlara değişmesi garip geliyordu ister istemez… Birlikte herşeyken; ayrıyken hiçbir şey olmak onu çok üzüyordu. Yabancılaşan o; en derin sevgisini verdiği kişi olamazdı. Bu durumdan nasıl çıkacaktı bilmiyordu….

                                              (BİRKAÇ AY SONRA)                          

               Güneş tenini yakıyordu…Sadece tenini; içini ısıtamıyordu ne yazık ki… İçi hala kalın buzlarla kaplıydı. Aylar geçmişti de değişen bir şey olmamıştı.O hala aynı yerindeydi.Aynıydı… Ama karalıydı baştaki gibi olmayacaktı. Belki mükemmellik uzaktı ama eskisinden daha iyi olmak ona yetiyordu şimdilik. Gözleri hala onu arıyordu aslında baktığı her insanda. Yüreği delicesine çarpıyordu onun sevdiği şarkılarda da; itiraf edemiyordu kendine bile… Sevgisi çölde yaşamaya çalışan bir nilüfer gibiydi.Zaman en kıymetli hazinesi haline gelmişti. Duygularını kötü yapmaya çalışıyor fakat başaramıyordu. Gecenini karanlığı, yıldızların sonsuzluğu bile kapatamıyordu içindeki acıyı.
              Kelimelerin yetmediği anlardan birinde bakışlardan yardım almıştı. Kaç aydan sonra ilk defa karşılaşıyordu onunla. Baştan başlamaya karar verdiği anda onunla karşılaşmak sokaklarını bilmediği bir şehirde kaybolmak kadar sıkıntı verici bir olay olmuştu. Yine aynıydı o. Ne gevezeliği değişmişti, ne de aynılığı…. İçi acıyordu. Haykırmak istiyor da sesi çıkmıyordu.Hayallerini kemiren suratına hayrandı O, teniydi kayıtsız kaldığı rüyalarını kemiren. Ve en acı olanı da gözleriydi. Gözlerine bakmıştı.Küçük, küçücük bir an…
             Sonra herşey bitti.Sanki bir an uyanıvermişti de kendine gelememişti. Baktığında belki aralarında iki metre vardı. İlginçti…. Onun zehrinin bedeninde yayılışına şahit oluyordu titreyen parmakları ve akan gözyaşları. Sinirliydi…Tanrım!!! Niye bu kadar zayıftı ki? NEDENNN!!!!!  Etrafında nasıl olduğunu soran birkaç insan vardı.Yüzleri tanıdık gibiydi ama o algılayamıyordu. Herkes sıcaktan şikayet ederken o teninde bir ürperti hissetti. Tüm sesler uğulduyordu beyninde. Kalbi çırpınışlar içinde.Ürkek…. Kalbi bir şarkı mırıldanıyordu da çıkaramadı. Zorladı zorladı olmadı… Sonra birden dudakları mırıldanıverdi şarkıyı.”Bu aşk fazla sana……” Gözyaşları ziyaretteydi yine.Uzaktı o andan, o insanlardan ve “O” ndan... Yaşamdan uzaktı…Tüm yolları kapanmış gibiydi. Bitmeyen bir hikayenin düğümlenmiş gecelerinde varolan dayanıksız kalbi; bu enkazın altında hayatta kalmaya çabalıyordu her saniye biraz daha dibe vurup, parçalanarak… Bitmeyen bir hikaye olmalıydı tüm bunlar….. Evet bitmeyen bir hikaye olmuştu O….. Bitirememişti işte içinde…. Bu kalabalık yalnızlıkta elleri boş kalmıştı işte üç ay önce olduğu gibi. Bitiyordu…. Hiçbirşey aşk filmlerindeki  mutlu sonlar gibi olmayacaktı ve olmamıştı…..
 

                                                                             MELİKE AŞKIN


 

 
     Ana Sayfa                                                                 
     
   
 

        

 
     
 

 
     
     
 

 
   Günlük Özgürlük  
 


SICACIK BİR İLGİ,

GÜLER YÜZLER,
SADECE HİZMET,

GÖRMEK   İÇİN
BUYURUN
BİZ
YAVUZ OPTİK
EMRİNİZDE
LÜTFEN
SİZLERDE
GÜLER MİSİNİZ!

Adres:İstasyon Cad..No.44
SÖKE
0256 518 48 83
 

 
     
  Dr Tuncay Filiz
Milli Eğitim Baka.Çanakkale
Kültür ve Turizm
İzmir Belediyesi
Konak Belediyesi