|
|
|
ÖYKÜLER
HÜSEYİN
DURMUŞ
GERÇEK VATANSEVER ( ÖYKÜ)
Yıllar öce bir kış gününde
kulaklarımda çınlayan o ses hala beni terk etmedi. O öyle bir sesti
ki, beni çoğu zaman rahatsız etmiş, rahatsız ettiği kadar çoğu zaman
rahatsız etmiştir. Hele şu günlerde sosyal olaylar nedeniyle o sesi
unutmanın olanaksız olduğunu söylersem sizlerde hak vereceksiniz.
Ülkemizi bir terör belası sarmış, her taraf neredeyse kan gölüne
dönüyor. Ülkemizde yaşanan terör olayları, yıkıcı faaliyetler, benim
aklıma vatanını seven, vatanı için canını verebilecek insanları
düşünmeye başlattı.
Yıllar önce bir kutlama programı sonrası geçen konuşmayı
unutamadım ve bana göre hala unutulmaması gereken bir konuşma idi.
Orada gerçek milliyetçiliğin, gerçek vatanseverliğin, vatan için
çalışmanın ne demek olduğunu, hatta vatanseverlerin bile nasıl
tespit edilebileceği konusunda sanki bana biraz ışık veriyordu.
18.Mart.1969 yılı, Çanakkale savaşlarının zafer yıl
dönümü nedeniyle okulumuzda kutlama programı yapılmıştı. Bizler o
gün çok sevinmiştik. Çünkü ecdadımızın çalışmalarını, bize
bıraktıkları vatanı neden korumamız gerektiğini anlatmıştık o
programda. Çok sevdiğim Ömer arkadaşım ile programın hazırlanışında
ortak çalışmıştık, bütün konuşmaları derleyip toparlarken neler
çekmemiştik. Ama çektiklerimize değmişti diye düşünüyordum.
Akşam olduğunda Ömer arkadaşımın evinde buluşacaktık.
Çünkü Tokat’tan babası gelmiş, ona hoş geldin diyecektik. Eve sadece
ben gitmiştim. Diğer arkadaşlar sonraki gün bir sürü sudan
bahanelerle gelmeyişlerini anlatmışlardı.
Akşam yemeğini yedikten sonra sobanın başında sohbete
başladık. Memleketteki insanların hal hatırını sorduktan sonra konu
döndü dolaştı gündüz yapılan kutlama programına. Ben yapmış
olduğumuz program hakkında:
- Ahmet amca, bugün yapılan Çanakkale Şehitlerini
kutlama programını beğendin mi? Diye sordum.
Ahmet amca gayet sakin, hiç istifini bozmadan:
- Güzeldi, dedi.
Ahmet amca Tokat’ın Turhal ilçesinde yaşıyordu. Orta
boylu, ince yapılı, 55 yaşlarında olmasına rağmen erken yaşta
çökmüş, sanki bütün dünyanın yükünü o çekiyordu. Buğday tenli,
kahverengi gözlü, bırakmış olduğu bıyıklar sigara yüzünden
siyahlığını yitirmiş, sararmaya başlamıştı. Alnında yılların izini
görmek mümkündü, çünkü alnı kırış kırış olmuştu. Başındaki hafif
yanlamasına taktığı o şapkayı evin içinde bile çıkarmıyordu.
Ben bu cevap karşısında tatmin olmamıştım, tekrar ettim:
- Ahmet amca, yapılan konuşmalar ile okunan şiirler
hakkında ne düşünüyorsun? Dedim.
- Hangi konuşmaları soruyorsun sen Mehmet oğlum? Diye
bana sordu.
Şaşırmıştım. Ben kendisinden hani övgü beklediğimi
saklamayacak kadar ileriye gidecektim ki birden düşünmeye başladım.
Ben Çanakkale’liydim, Çanaklale’li biri olarak kutlama programı için
günlerce çalışmış, o günün anısına layık bir program olsun
istemiştim. Çünkü Çanakkale savaşlarında gencecik delikanlılar şehit
olmuş, henüz 15-18 yaşlar arasında binlerce gencimizi şehit
vermiştik. Çanakkale savaşlarında bu yöre dışında bütün Anadolu’dan
gelen gençler şehir olmuştu. Neredeyse Anadolu’da şehit vermeyen köy
yok dersem abartmamış olurum. Bu savaşta kadın, erkek, çoluk çocuk
vatan uğruna şehit olmuştu.
Ahmet amcanın bu şekilde bana soru sorması doğrusu beni
şaşırtmıştı. Ben tekrar Ahmet amcaya sordum:
- Ahmet amca, biz bugün Ömer’le beraber ortak
hazırlayıp sunmuş olduğumuz kutlama programını sormuştum. Ömer bir
konuşma yaptı, ben “Çanakkale Şehitlerine” adlı şiiri okudum. Ayrıca
başka konuşmacılar ve şiir okuyanlar vardı. Ben bunları sormuştum.
- Mehmet oğlum, sen beni yanlış anladın. Sizler daha
çocuksunuz, sizler henüz bugünün ne olduğunu kavramakta zorluk
çekersiniz.
- Neden Ahmet amca
- Bugün yapılan program ve çalışmalar güzeldi. Hani
güzel de hazırlanmışsınız doğrusu. Eğer beğenmedim dersem yanlış
olur. Program boyunca duygulandım, bir ara gözlerimden yaşlar da
katı hani. Ama düşüncem çok derinlere gitti, hepsi bu.
- Seni düşündüren neydi Ahmet amca? diye sorunca,
arkadaşım Ömer dayanamadı.
- Mehmet arkadaşım, konuyu fazla uzatmayalım. Bugünü
kutladık bitti. Tekrar ne diye aynı konular üzerinde duralım ki?
Diye cevap verdi. Bunun üzerine Ahmet amca.
- Bir dakika Ömer, bu soruya cevap vereceğim, azıcık
bekleyin, dedi.
Ahmet amca tabakasını açtı, altın sarısı Tokat
tütününden bir sigara sardı, derinden bir oh çekti. Bakışlarını
belirli bir noktaya doğru götürdü. Sanki bizi unutmuştu bir anda.
Yüzünde hafif bir gerilme oluştu. Derken beraber olduğumuzu
hatırladı sanki ve hafifçe gülümsemeye başladı. Ben o zaman çocuk
olduğum için bu derinden “oooh” çekmenin ne demek olduğunu
anlayamamıştım.
Şimdi yavaş yavaş bunun anlamını çıkarıyordum.
Ceketinin cebinden gazlı çakmağını çıkardı.Sarmış olduğu sigarayı
yaktı, içine bir nefes çekti, yavaş yavaş dışarıya bakarken
sigaranın dumanına bakıyordu. Bana doğru dönerek:
- Savaşın ne demek olduğunu ben çok iyi bilirim. Kurtuluş
savaşın daha 8-9 yaşlarındaydım.
Bizim aileden bu topraklarda üç tane şehit var. Buraya gelirken
onları da ziyaret etmeyi düşünerek ta Tokat’tan kalkıp geldim.
Boşuna buralara gelmedim yavrum. Ben bizim şehitleri hiç
düşünmüyorum.
- Neden Ahmet amca?
- Benim asıl düşündüğüm; bizler bu topraklar için şehit
olan ecdadımıza karşı görevimizi ne kadar yaptık? Bizler şu an
onlara layık mıyız? Kanları ile bizim hürriyetimiz için yıkayıp
temizledikleri bu vatan topraklarına ne kadar sahip çıkıyoruz? O
şehitlerin bıraktıkları emanetleri koruyabiliyor muyuz? İşte bizler
bunlara sahip çıktıysak ne mutlu bizlere. Vatanını sevmek, vatan
sever olmak ne kadar güzel bir duygudur bilemezsiniz!
- Ahmet amca, gerçek vatan sever kimdir?
- Gerçek vatan sever ha..
Yine derine daldı Ahmet amca bu sözünden sonra. Anlatmak istediği o
kadar çok şeylerinin olduğunu, ancak anlatmaktan çekinen biri gibi
sessizliğe büründü. Biraz gülümsedi, sigarasından bir nefes aldı,
gülümseyen bir yüzle.
-
Gerçek vatansever ha..
-
Evet Ahmet amca.
-
Gerçek vatan severi öğrenmenin bir yolu var ama...
Ahmet
amca tekrar sustu. Bunun üzerine ben:
-
Neden sustunuz Ahmet amca?
-
Ben bu konu ile ilgili olarak size söyleyeceğim işi yapacak devlet
büyüğünü nereden bulacağız? Bu işi onlara nasıl yaptıracağız?
Ömer:
-
Hayrola baba, Cumhurbaşkanı mı olmayı düşünüyorsun?
-
Yok be oğlum. ( sigarasından bir nefes daha çeker.)
Cumhurbaşkanlığı kim, biz kim! Ankara nire, ta Tokat nire be oğlum?
Mehmet:
-
Ne oldu Ahmet amca?
- Ben
daha Turhal’dan Tokat’a zar zor gidip geliyorum. Hani utanmasam zar
zor okuduğumu, mektep yüzü görmediğimi bile söyleyebilirim!
Mehmet:
-
Bunda utanılacak bir şey yok ki Ahmet amca?
Ahmet
Amca:
-
Bu durumu ileride anlarsınız yavrum.
Mehmet:
-
Evet, anlatıyordun Ahmet amca.
Ahmet amca:
-
Bak Mehmet oğlum! Ben öyle siyasetçiler gibi, büyük adamlar gibi
okumuş kişiler gibi konuşmasını bilmem. Benim aklıma göre eğer beni
şu memleketin başına getirsinler o zaman bir çözüm bulacağıma
inanıyorum. ( Biraz duralar) Öyle bir kanun çıkartırım ki, asıl
vatan sever o kanunun uygulanması ile ortaya çıkar Mehmet oğlum. (
Tekrar susar)
Mehmet:
-
Evet Ahmet amca.
Ahmet amca:
-
Şimdi sen Çanakkale’de oturuyorsun değil mi?
Mehmet:
- Evet.
Ahmet
amca:
-
Türkiye sınırları içerisinde yaşayan, 15 yaşından büyük kadın erkek
bütün vatandaşları kapsar. Buna göre herkesin oturduğu şehirde,
köyde, kasabada, obada herkesin kalp atışlarının grafiği
çekilecektir. Daha sonra bu kişiler bir defaya mahsus olmak üzere
Çanakkale’ye götürülecektir. Çanakkale iskelesinden Eceabat
tarafında yazılı olan “ DUR YOLCU “ yazısını okumalarını isterim. Bu
yazıyı okurken onların tekrar kalp atışlarının alınmasını isterim.
Bu durum karşısında kişilerin memleketlerine gönderilip
gönderilmeyeceğine ve gerçek vatanseverin kim olduğuna karar
verilecektir derim.
Mehmet :
-
Sonra Ahmet amca!
Ömer:
_
Yeter be Mehmet! Babamı halen daha anlamadın mı?
Mehmet:
-
Analmış olsam ne diye sorayım!
Ahmet amca:
-
Bak
Mehmet oğlum, hani Çanakkale’de iskelede insanların kalp
atışlarını tespit ediyoruz değil mi?
Mehmet:
-
Tespit ediyoruz.
Ahmet amca:
-
İskeleye getirmiş olduğumuz insanın; yazıyı okuması sırasında
duygulanma, içlerinde bir titreşim, heyecan oluşur. Çünkü bu
toprakların önemi anlar ve kalp atışlarında da bir hızlanma veya çok
hızlı bir atış olur. Bu kişinin bu topraklara gelmesiyle
duygulandığını, bu topraklar için şehit düşenlerin kimler olduğunu
hatırlar ve bu nedenle duygulanmış olur.
Mehmet:
-
Ya kişide etkilenme olmazsa.
Ahmet amca:
-
Eğer kişinin kalbinde en ufak bir titreşim başkalığı olmazsa, işte o
kişinin vatanseverliğinden şüphelenirim. Bu kişi için fazla
düşünmeye gerek yoktur. Böyle vatan hainlerine kurşun bile harcamaya
değmez. Hani bu insanları asmak için de uğraşmayacaksın!
Mehmet:
-
Ne yapmamız gerekiyor?
Ahmet amca:
-
Onlar için fazla yapacak bir şey yok. Evladım, biz onları iskelenin
ucuna götürüp karşıya baktırmadık mı?
Mehmet:
- Evet.
Ahmet amca:
-
İşte, iskelenin ucuna götürmüş olduğumuz bu kişileri boğazın soğuk
sularına gömeceksin.
Mehmet:
- Peki
bu işi ne zaman yapmalıyız?
Ahmet amca:
-
Mehmet oğlum bu işi kutlamaların yapıldığı mart ayında yapacaksın.
Mehmet:
-
Ahmet amca, desene balıklar bayram yapacaklar.
Ahmet amca:
-
Aslında balıklara da acıyorum. Bu vatan hainlerinin eti sudaki
zavallı balıkları da zehirler.
İzmir. 10.03.1993
Hüseyin
DURMUŞ54
|
|
|
|