|
ANITKABİR YERİNE
ÇANAKKALE
ŞEHİTLİKLERİ Mİ?
Hidayet KARAKUŞ
Yıllar
önce sevdiğim bir arkadaş; “Mustafa Kemal
Çanakkale’de savaşlar sırasında raporluymuş, hiç
cepheye gitmemiş” dediğinde çok şaşırmış, çok
üzülmüştüm. Öyle saçmaydı ki böylesi bir sava
inanmak için hiç tarih okumamış olmak gerekirdi. Bu
yüzden şaşırmış yanıt da verememiştim. Ancak o,
söylediğinden rahatsız olmuş, “Yani olaylara
değişik bakmak hoşuma gidiyor” diyerek de
düzeltmeye çalışmıştı.
Gerçekte son yıllarda kimi aydınlar
arasında filizlenen, tarihsel kuyruk acıları
nedeniyle şeriatçı kesimin yalanlarla ortaya sürdüğü
Mustafa Kemal düşmanlığına omuz vererek
konuşuyordu arkadaşım. İyi de tarih belgelerle
konuşulur. “Bozacının şahidi turşucu”
türünden birbirinin yalanlarını kanıt diye
gösterenlerin kuyruğuna takılmak bilime ters düşmek
değil mi?
Çanakkale Savaşlarıyla ilgili yerli
yabancı bine yakın kitap yazılmıştır. Bizim ‘Mustafa
Kemal düşmanları’nın yazdıkları dışında
düşmanlar bile onun savaştaki varlığını, savaştaki
üstün başarısını yadsımamış, yadsıyamamıştır. Dahası
Mustafa Kemal’i savaşın kaderini değiştiren
komutan olarak saygıyla anmışlardır.
Geçen yıl Gelibolu’ya gittiğimizde
şehitlikleri bir kez daha gezdik. Göz yaşları
içinde, yüreğimiz kabara kabara. Tarihte bu denli
yoğun çarpışmaların yaşandığı kaç savaş vardır, diye
düşündüm. Düşünün ki düşman siperleriyle Türk
siperlerinin arası birkaç metre. Düşünün ki öylesine
yoğun bir ateş var ki kurşunlar havada birbirini
buluyor.
Abidenin
altındaki müzede birbirine kaynamış iki kurşunu
görmelisiniz. Düşmanın hazırladığı fosforlu bir
şamandıranın düşmana oynadığı oyunu, tarihi iyi
bilen, 4. Kolordu’nun yetiştirdiği rehberlerden
dinlemelisiniz. Yaralı bir düşman askerini, iç
gömleğini beyaz bayrak yaparak düşman siperlerine
bırakan Mehmet’in kahramanlığını, anıtından
okumalısınız.
Müzedeki birbirine işlemiş iki kurşunu
görmeyenler, Mustafa Kemal’i Çanakkale’de yok
sayanlar, onun saatine çarpan şarapnel parçasına da
inanmıyorlar. Çanakkale’de altmış beş binden fazla
Anadolu çocuğunun canı, kanı pahasına kazanılan
zaferi Tanrı’nın, erenlerin, evliyaların, doğaüstü
güçlerin gerçekleştirdiğine inanıyorlar. Bir anlamda
safsataları gerçek sanırken, gerçekleri
safsatalaştırmaya çalışıyorlar.
Orada savaşanların Tanrı’ya inancı
elbette tamdı. O inanç, onların yurt sevgisiyle,
“Önce vatan” duygusuyla birleştiğinde büyük bir
güç oluşturuyordu. Ancak savaşı yine de askerimizin
etten, kemikten, sinirden, beyinden oluşan insan
bedeni kazanmıştır.
Şehitliklere bugünlerde çok ziyaretçi
geliyor. Türkiye’nin her yerinden özellikle
İstanbul’dan geziler düzenleniyor. Bunlar,
çoğunlukla dinci radyoların, gazetelerin, kimi
Mustafa Kemal düşmanı oluşumların gezileri. Biz
gezerken de bir radyonun dokuz otobüslük bir gezisi
vardı. Halktan, başı açık insanlar olduğu gibi baş
örtülü, türbanlı, uzun mantolu, tesbihli, yeşil
bereli, sakallı bir kalabalık dolaşıyordu.
Bu gezileri düzenleyenler rehber
almıyorlar, Çanakkale Savaşlarını kendi bildikleri
safsatalarla anlatıyorlar. Tarihi tersine
döndürmeye, gerçekleri alt üst etmeye çalışıyorlar.
Oraya saf bir yürekle şehitlere saygıyla gelmiş
insanların beyinlerini Mustafa Kemal
düşmanlığıyla dolduruyorlar. Gerçekte, şehitlere
saygı gösterelim derken en büyük saygısızlığı
yapıyor, yaptırıyorlar.
Bu gezilerin gizli bir amacının olduğu
söyleniyor: Anıtkabir’e bir seçenek yaratmak.
Halkın hiç olmazsa bir kesiminin Anıtkabir’e
gitmesini engellemek. Oysa ne kadar boş bir çaba!
Orada da Mustafa Kemal karşılarına çıkıyor.
İstedikleri kadar karalasınlar; tarihi değiştirmeye,
gerçekleri tarihten silmeye karanlık beyinlerin kara
niyetleri de yetmeyecektir.
“1991 yılında Londra’da yapılan Anzak törenlerine
katılan Gazi Dedemiz, 76 yıl önce birlikte
çarpıştığı İngiliz, Avustralya ve Yeni
Zelandalı’larla tanışma fırsatı bulmuştu. Hazırlanan
tören programı çerçevesinde yaklaşık yüz metrelik
bir mesafeyi yürümesi gerekiyordu. Savaşa katılan
diğer tüm gazilere olduğu gibi kendisine de (hazırlanan
H.K.) tekerlekli sandalye ile tören alanından
geçmesi istenmişti. Ancak gazimiz, “Ben galip bir
devletin askeriyim. Mustafa Kemal’in askeriyim.”
diyerek buna karşı çıkmış. Geçiş sırasında
bastonuyla izleyenleri selamlamış ve ayakta
alkışlanmıştı. Akşam yapılan törende kendisine bir
konuşma yapma fırsatı verilmişti. Ve tercümandan
söylediklerini harfiyen çevirmesini isteyerek: ‘Siz
İngilizler öyle bir milletsiniz ki yine yapacağınızı
yaptınız! Analarımızın, bacılarımızın altınlarıyla,
gözyaşı, göz nuru dökerek yaptıklarıyla bedelini
ödediği iki gemimizi bize teslim etmediniz. Bunun
karşılığında o gemilerle arkadaşlarınızı
Çanakkale’ye gönderdiniz ve onlar Çanakkale’nin
derin sularına gömüldüler. Şayet bizim gemilerimizi
verseydiniz şimdi onlar da burada sizlerle birlikte
oturuyor olacaktı. Siz yine yapacağınızı yaptınız.
Ama ilahi adaletten kaçamadınız’ sözleriyle
konuşmasını tamamlar. Tüm salondan yükselen alkışlar
ve göz yaşları geceye ayrı bir renk katar. Bu
samimi, temiz yiğidimizi içtenliğinden dolayı
bağırlarına basarlar. Ona bir şey vermek, onun için
bir şeyler yapmak isterler. O, hiçbir maddi teklifi
kabul etmez. Ancak biri çok ısrarcıdır. Hiç olmazsa
bunu kabul et diyerek 10 pound uzatır. O canım
dedemiz, parayı almak istemez ama karşısındakini de
kırmamak istemektedir. 10 poundu alır, ortadan ikiye
yırtarak:’Al, diğer yarısı sende hatıra kalsın.’
der.”
Çanakkale Savaşları’yla ilgili gerçekleri, gerçekten
etkili biçimde anlamak, anlatmak mı istiyorsunuz?
İçinden Gazi Dedemizin öyküsünü aktardığım
Bir Damla Gözyaşınız Var mı? (*) adlı albümü de
yanınıza alınız. Albümde hem Mustafa Kemal’in
unutulmaz insanlığını da kahramanlığını da bulacak,
hem orada savaşan insanımızın soylu yüreğinin onurlu
sesini doksan yıl sonra yakından duyacaksınız.
Bu anıları bulup yayımlayan Çanakkale
Şehitleri Tanıtım ve Araştırma Derneği de Çanakkale
Savaşlarıyla ilgili anıları toplamaya devam etmeli,
albümü genişletmelidir. Bence Çanakkale
Savaşları’yla ilgili okullarda yapılan törenlerde,
tarih derslerinde de bu albümden yararlanmalıdır.
Her sayfası gerçekten insanın yüreğini oyan yaşanmış
öykülerle dolu bir albüm bu.
Çanakkale Valiliği de Gelibolu’daki 4.
Kolordu Komutanlığı’nın şehitlikler konusundaki
çalışmalarını değerlendirmeli, yetiştirilen
Şehitlik Rehberlerine öncelik vermeli, geziye
gelenlerin yalan yanlış bilgilendirilmelerini
önlemelidir.
Gelibolu gezimiz sırasında tarihe
ilginç bir yaklaşım daha öğrendik. Eceabat Belediye
Başkanlığı, Gelibolu Savaşları’nın adını Eceabat
Savaşları diye değiştirip broşür bastırmış. Bu da
tarihle oynamak, hem de keyfi biçimde oynamak
demektir. Savaşlar, önce denizde, sonra Gelibolu
yarımadasının hemen tümünde geçmiştir. Burada
yaşanan çarpışmaların hepsi tek tek çok önemlidir,
hepsi Çanakkale’yi onun gerisinde de yurdu savunmayı
amaçlar. Acaba, savaşları da ufalayarak bu kez savaş
getirisi mi sağlamak istiyorlar?
Abidenin tavanına da anıtın aslında olmayan bir
bayrak yapılmış. Ayrıca abidenin çevresindeki
şehitlerin adları önceden gerçek adlarıydı. Şimdi
hepsine ‘Mehmet’ denilerek mermerleri yenilenmiş.
Şehitlerin anılarına,abideyi yapan sanatçının
emeğine, buluşuna saygısızlık değil midir yapılan?
Bir sanat yapıtını, sanatçının isteği dışında
değiştirmek, ona ekler yapmak hakkını kim nereden
alıyor? Bu yapıtın sanatsal gücünü azaltan bir
müdahale değil midir? Çanakkale
Şehitleri denince elbette akla Mehmet Akif Ersoy
geliyor. Mehmet Akif’in Çanakkale
Savaşları’nı manzum biçimde en güzel anlatan, kendi
çağının tanıklığını gerçekten büyük bir dürüstlükle
yapan Çanakkale Şehitleri şiiri Çanakkale
kadar ölümsüzdür. Yaşama dinsel açıdan bakarak
Mustafa Kemal’in yaptıklarını görmeyen, görmek
istemeyenler, onun yaptıklarını bugün yıkarak ondan
öç almaya çalışanlar, genellikle Mehmet Akif’i
bu konuda bayrak yaptılar. Ancak Akif’in
Mustafa Kemal için söylediği şu sözleri sanırım
bilmiyorlar; öğrendiklerinde de büyük olasılıkla
yalanlamaya çalışacaklardır. “Mısır’a,
üniversitedeki görevine döndükten sonra Mehmet Akif,
yazdığı bir mektubunda; “Mısır’da on bir yıl
kaldım. Fakat on bir saat daha kalsaydım artık
çıldırırdım. Sana halisane bir fikrimi söyleyeyim
mi: İnsanlık da Türkiye’de,milliyetçilik de
Türkiye’de, Müslümanlık da Türkiye’de, Hürriyetçilik
de Türkiye’de... eğer varsa, Allah benim ömrümden
alıp O’na (Mustafa Kemal’i kastederek)
versin... diyor.”
Vural Savaş’ın Türkiye
Cumhuriyet’i Çökerken adlı kitabında okudum bu
satırları.
Kendisi de
Gelibolu’daki konuşmasında vurguladı.
Çanakkale valiliğine önerimdir:
Mehmet Akif’in dizeleri gibi anlamlı bu
sözlerini de şehitliklerde, tarihi değiştirmek
cüretini kendilerinde bulanların da rahat
okuyacakları bir yere mermer üzerine yazdırıp
koyarlar mı acaba? En azından hem şehitlere, hem
Mehmet Akif’e hem Mustafa Kemal’e bir
vefa borcudur bu. Onlar olmasaydı belki de şimdi o
makamda bir İngiliz valisi olacaktı. En azından bunu
düşünerek yapmak gerekecektir. Bu çalışma,
şehitlikleri, Anıtkabir’e seçenek yapmak isteyen
gizli düşüncenin de önüne set çekecektir.
* Bir Damla
Gözyaşınız Var mı?/Çanakkale Şehitleri Tanıtım ve
Araştırma Derneği
Tel: 0 286 212 12 10
canakkalesehitleri@canakkalesehitleri.org
|
|