Gerçek annem ve babam



Okuldan çıkınca gerçek annem ve babamı görmeye gittim. Onların adresini sınıf arkadaşımdan öğrenmiştim. Ona aşık olduğumun intikamını almak ve evlatlık bir çocuk olduğumu ispatlamak için bu haberi sert bir şekilde yüzüme vurmuştu. O anda benim hayatımı alt üst ettiğini bir bilseydi… O andan itibaren onu daha çok sevmeye başladım. Bu haberi aldığımda ağzım kulaklarımdaydı. Nihayet herkesin gibi benim de gerçek annem ve babam ve aynı anda ‘annem’ de olacaktı. Yani, beni olur olmaz nedenlerle küçük düşürenlerinkinden daha fazlasına sahip olacaktım…
On altı yaşıma kadar aşık olmamaya karar verdim. Akıllı bir karardı, çünkü aşık olmak, çok karışık ve acı verici bir durum. Acı çekmemek için aklın peşinden gitmeyi, kendimi geliştirmeyi ve gerçekleştirmeyi tercih ederim. Benim, başka birisinin değil, BENİM, kendini yetiştirmiş bir adam olmam gerekiyor, başka bir deyişle ‘self made person’ olduğumu ispat etmem lazım…
Gerçek anne-babamın evine geldimde yüreğim ağzımdaydı, çünkü her an biri beni görebilirdi. Yakalanmam, o gün başıma gelebilecek en büyük olay olurdu. Kocaman evi ve evlerinin önünde Jeep Safari arabası vardı. Kendimi, o evin içinde o aile ile birlikte akşam yemeğini yediğimin, Jeep’te Travis Scott’un Sicko Mode şarkısını dinleyerek tatile gittiğimin hayalini kurarken buldum.
Bu ev ile ilgili tüm detayları, onun etrafındaki atmosferi, güçlü ve akıllı bir babyı, güzel bir anneyi hayal ederek, hatta evin büyük pencerelerine yansıyan bulutları ezberleyerek anlaşılması zor olan hislerle oradan uzaklaştım. Ancak bunları anneme nasıl anlatacağımı bilmiyordum…
‘Anne,’ dedim öğle yemeğimi yerken, ‘hazırlanmam lazım.’
Annem gizemli bir şekilde gülümseyerek, ‘Oğluşum, sen aşık mı oldun?’ dedi.
‘Hayır, anne. Gerçek anne-babamı buldum’.
Annem boğulur gibi öksürdü ve uzun uzun düşünerek ağzı açık bir şekilde oturdu. Bu duruma sinir oldum.
Annem gevelemeye başladı… Öğretmenmiş bir de! Onun formüllerinden bana ne! Bu kadar önemli bir durumdayken iki kelimeyi bir araya getiremiyor.
‘Beni doğurmuş gibi davranmana gerek yok. Benim için sevinsene. Artık senin dışında güçlü annem de, babam da var. Birtek onlarla kendi ayaklarım üzerinde durabilirim ve sana yardım edebilirim,’ diye anlatmaya başladım.
Annem, ‘Ama ben seni seviyorum’, dedi.
‘Seviyorum, seviyorum diyorsun da, ispat edebilir misin?! Bana iyi bir telefon, kıyafet, diz üstü bilgisayar satın al hadi!
‘Ama ben sana kendi telefonumu vermiştim…’
‘Ben de onu diıyorum işte. Bana değil, kendine almıştın. Bana telefon satın almak istemediğin için kendinkini verdin… Neden evimiz küçük? Bir eksiğimiz yok diyorsun ya hep. Neden bana zengin olmayı öğretmiyorsun?
‘İhtiyaç duyduğumuz her şeyi alabiliyoruz. Yakında para biriktirdiğim zaman diz üstü bilgisayar da alırım. Sen de görüyorsun maaşım ancak yemek, kömür, ilaç almaya yetiyor. O da bir şey.’
‘Sus! Senden nefret eiyorum! O kadar akıllısın (!) ki, sefalet içinde yaşıyorsun. Keşke formüllerin de, sen de ölseydin!
‘Sefalet içinde değil, oğlum. Yakında salonumuz ve mutfağımız da olacak. Bahçemiz de var ama, sen el atmak istemiyorsun.’
‘Bırak bahçeyi! Gerçek anne-babamı istiyorum! Anne… yeteri kadar çektim. Hayatım boyu duyduğum tek şey ‘Sabret!’. Ben gerçek anne-babamı istiyorum!
‘Tamam, konuşalım. Seni alsınlar. Peki.’
Geldiler… Güçlü ve mutlulardı, Jeep arabasına binmişti. Hediyeler getirmişler. Bizim hayatımız, annemin ödemesini yaptığı prestijli lise, annemin öğrencileri, kitaplar ile ilgili uzun uzun konuştuk…
Odama gidip önceden hazırladığım bavulumu ve sırt çantamı alıp çıktığımda onlar kalkıyorlardı, ama bavulumu gördüklerinde tekrar yerlerine oturdular. Heyecandan kalbim küt küt atıyordu… Heyecan yaparken şarj aletimi unuttuğumu anlayıp tekrar odama gittim. Nereye koymyştum? Annem odayı toplamamış baksana! O an yan odada konuşulanları duydum.
Babam anneme seslenerek şöyle söyledi, ‘Kusura bakmayın, ama açık konuşalım. Siz iyi birisiniz, ona bebekliğinden beri baktığınız ve bu yaşa kadar büyüttüğünüz için teşekkür ederiz. Ancak… ben onun babası değilim. Bizim üç çocuğumuz var. Eşim onu benimle evlenmeden önce doğurdu. Kimden olduğunu bilmiyor. Birkaç adam tarafından tecavüze uğrayıp hamile kaldığı için çocuğun kimden olduğunu bilmiyor. Kararı da kendisi verir. Onu yanına almak isterse karşı çıkmam. Bu, benim bir eş ve ailenin babası olarak yerine getirmem gereken görevimdir.’
Anlaşılması zor olan ve elimden kayıp gitmek üzere olan bir şeyi kaçırmak istemediğim için odadan çıktım. Ağzımda metalik bir şeyin tadı vardı sanki.
‘Tamam mı? Kararın ne olursa olsun, seni destekleyeceğim,’ deyip eşine, yani anneme baktı.
Annem genç ve güzeldi… Başını ellerinin arasına almış bir şekilde oturuyordu, bana bakmadı bile. Başını eşinin omzuna yaslayarak ona sarılıp ‘Onu yanımıza alamayız. Kendi düzeni olan ailemiz, çocuklarımız var. Mutluluğumun gençliğimi karartan korkunç anılar tarafından bozulmasına izin veremem. Eşimle karşılaştığım için şanslıyım ve ona her şey için minnettarım. Ama sen,’ diye bana baktı, ‘bu kadının değerini bil! Annenin, güzel kalpli bu kadının, saygın bir öğretmenin değerini bil! Bir tek ona minnettar ol!’.
Gittiler… Benim gözyaşlarıma bakmadan ve yalvarmama rağmen gittiler. Annemle ikimiz kaldık. Geç oldu… ışıkları bile açmadık. Önce ayrı ayrı ağladık, sonra annem beni kucağına aldı. Birbirimize sarılmış bir şekilde sabaha kadar ağladık. Her ikimizin yarası derin derin sızlıyordu…



Gülnar Emil
12.07.2021.
www.kafiye.net