Kategoriler

Arşivler


Tarih 7 Eyl 2014 Kategori: Ahmet Çelik Ceyhan

EYLÜL YAĞMURU GELSİN


EYLÜL YAĞMURU GELSİN

Yeni sezona değin sona ersin sıcaklar
Aşk nağmesi dinleten eylül yağmuru gelsin
Teker teker açılsın yari saran kucaklar
Kalpleri serinleten eylül yağmuru gelsin.

Candan emekle büyür sevda denen bu varlık
Saltanat sonsuz değil yıkılır cümle çarlık
İki gönül bir olsa çekmez dünyada darlık
Yalancıyı terleten eylül yağmuru gelsin.

Mevlâ’mın himmetiyle kurdu kuşu doyuran
Kötüleri cezayla doğruları kayıran
Bir benlik gafletiyle bahçeleri ayıran
Hendekleri körleten eylül yağmuru gelsin.

Ne kadar yıkansan da toprak kokulu tensin
Yürek güm güm atarken sahici bahar densin
Gonca sessiz dururken içimdeki hep sensin
Barış çöksün yurduma düşman inine sinsin
Bülbülleri inleten eylül yağmuru gelsin.

Birçok şair şiirle katılsın aramıza
Gözler ile dökülen em olsun yaramıza
Renge ırka bakmadan selam ver karamıza
Şairleri söyleten eylül yağmuru gelsin.

06.09.2014
Ahmet Çelik
www.kafiye.net


Tarih 7 Eyl 2014 Kategori: Serkan UÇAR

Öpme Yüreğimden


Öpme Yüreğimden

Kestim dileklerimi,
Varsın, kırılsın umudum,
Kanasın düşüm,
Yanağımda parçalansın gülüşüm,
Varsın, orta yerinden çatlasın hevesim, aldırma
Yerle yeksan olsam bile,
Tutma yüreğimden, beni kaldırma.

Mavi bir düşe tutunup, yıllarca
Sağır bir umudun peşinden koştum
Kendimden kaçarak,
Elleri, ayakları üşüyen çocukluğuma saklanarak,
Yalın yürek,
Yarım nefes,
Yamalı tebessümle.
Kaç kez düştüm düşümden,
Kaç kez yaralandım,
Kaç kez paralandım, bilemezsin
Bilemezsin, kaç kıvılcıma can verdi bu yürek,
Kaç yangın büyüttüm, geceler boyu
Kaç asi karanlığa sırdaş oldum,
Kaç yaprağı savruk güze,
Kaç zemheri kışa yoldaş.
Kaç öfkeyi, kaç çığlığı dilimin ucunda tuttum,
Saçını okşadım,
Sevdim, uyuttum,
Bilemezsin.

Öpme yüreğimden geçmesin varsın
Geçmesin, canıma batan kimsesizlik acısı,
Bu çaresizlik,
Bu yalnızlık, geçmesin.
Varsın, kanasın düşüm,
Varsın yanağımda parçalansın gülüşüm,
Kim bilir,
Belki de yıllar sonra, ılık bir mevsimde olur
Kendime dönüşüm.

Serkan Uçar
22.03.2014
www.kafiye.net


Tarih 7 Eyl 2014 Kategori: Ömer Sabri KURŞUN

Ahımı Aldın


Ahımı Aldın

Hiç bu kadar yürekten ah etmemiştim. Ama bugün öylesine bir ah ettim ki sana, olur ya mutsuz falan olursan, sıkıntıya düşersen, hani ben ne yaptım da bu duruma düştüm dersen, aklına beni getir olur mu?
Bana haketmediğim şeyleri yaşattığın için sana teşekkür ederim. Sana mı kızayım kendime mi kızayım bilemedim.
Ya çok iyiyim ya da çok aptalım. Bunlardan biri olmasaydım zaten ,bu kadar iyi niyetli olmazdım sana karşı biliyor musun?
Artık sana karşı ne hissettiğimi bile bilmiyorum. Sana hala değer veriyor olabilirim ama sana aşık olduğumdan emin değilim.
Senden nefret etmem gerekiyor hatta. Geçirdiğim bunca yılı bana zehir ettin, eğer ben bugün bu durumdaysam, bunları yazıyorsam sana, emin ol bunda senin payın çok, başrolde oynadın benim bu acı hayat filmimde.

Bir başkası olsa seni umursamaz bile ama ben aptalım ya hala seni düşünüyorum.
Çünkü seni kaybetme korkusunu yaşadım bir kere.
Birini kaybettiğin zaman bir daha hiç bir şey eskisi gibi olmuyor biliyor musun?
Pişman da olsan çokta sevsen bir şey değiştiremiyorsun.
O yüzden 3 günlük dünya deyip kötü olan hiçbir şeyi yaşanmış kabul etmek istemiyorum.
Ama bazen öyle durumla karşılaşıyorum ki yaşanmamış gibi düşündüğüm her şey bir film şeridi gibi gözümde canlanıyor.
O zaman sana çok kızıyorum biliyor musun?
Seni anlayamıyorum biliyor musun?. Benim için çok değerlisin diyen de sensin, gidince dayanamayıp koşup gelende sen, kollarıma atlayan da sen, beni umursamayan da. Yoksa en aptal beni bulduğun için mi?
Bu nasıl oluyor bunu bana bir açıkla lütfen ya.
Ama yok açıklayamazsın sen değil mi?
Ben şimdi seni kendinle baş başa bırakacağım uzun bir süre. Bu zamana kadar senin için elimden geleni yaptım.
Hala yanımdayken sana sahip çıkmak istedim ama biraz benim yokluğumu fark et ben ne yaptım de kendini bir sorgula olur mu?
O zaman anlayacaksın benim değerimi…
Bir yer de okumuştum diyordu ki” insanlar sizin onlar için yaptıklarınızı görmezler ta ki siz yapmayı bırakana kadar ”
Umarım sen de fark edersin. Öyle bir gün olacak ki fark edeceksin ama çok geç olacak.
Kalbime ger dönmeye yüzün kaldı mı? Kalkınca sabahları aynaya bakıp kendini sorgula. Kalmadı değil mi? Bitmiş değil mi bana yaşattığın yalancı baharlar.
Haydi; şimdi sen topla bohçana yalancı baharlarını, satış için başka yere tezgah kur. Ama herkes benim gibi değil, elinde makbuz bekler, cezanı keser… Sen en iyisi “uğurlar olsun” şarkısı dilinde, ahım ise heybende, yürü git cehenneme…
çınarın vedası
Ömer Sabri KURŞUN
www.kafiye.net


Tarih 7 Eyl 2014 Kategori: Hatun YILMAZ

LANET OLSUN

LANET OLSUN

Bilmez misin ne sıcaklarda;
İçimin buz tuttuğunu?
Hangi aydınlık güneşte
Kaybettim ben yolumu?
Ne olacak bu işin sonu?
Karanlık düştü gözlerime şimdi!

Göremiyorum;
Elimi her tutanı,
Yerine koyamıyorum,
Sense seni her öpeni;
Yatağına koymuşken!

Lanet olsun!
Vidası eksik bu hayatın,
Sağından tutsam solundan devriliyor!
Hayat devam ettikçe insanlık eksiliyor…

Hatun Yılmaz
www.kafiye.net


Tarih 7 Eyl 2014 Kategori: Hatun YILMAZ

Hatça Kız

Hatça Kız

Azıcık gülüver Hatça gız,
Gülüver de şenlensin evimiz.
Sen ağladığında içim oluyor buz,
Gülüver de çözülsün buzlarım.

Ne gam kalır bende ne keder,
Birazcık tebessüm etsen de yeter!
Sevmeyen ne bilsin o gülücüğü,
Sevmeyen sevmesin sevende yeter!

Daha dün topladın evi, odayı
Ne çabuk dağıttı çocuklar Hatça gız?
Hiç yorulmak bilmez misin sen?
Gel bir türkü açalım oynasın can kız!

Gel yanıma gel Hatça kız,
Salla başındaki yazmayı,
Oyaları dans etsin adeta!
Gülsün yanakların unutsun dünyayı.

Söyle bana söyle Hatça gız
Ağlatana ağlamak mı gerekir…….

Hatun Yılmaz
(2001)
www.kafiye.net


Tarih 7 Eyl 2014 Kategori: Hatun YILMAZ

Günlüğümden

Günlüğümden

Sobanın ateşi ısıtmıştı evi,
Dışarı buz tutmuştu, camlar buharlı.
Yazı yazsam hemen sıcaktan bozulurdu,
Düşünürdüm gerçekte de böyle mi olurdu?
Birinin aşkı diğerinden baskın gelir de,
Akar mıydı gözünden yavaş yavaş?
Yada sıcağa da soğuğa da
Her haliyle katlanır mıydı?
İnsan oğlu sevdiğinin yanında iken!
Ve geleceğim ben diyen
Baharı bekler miydi sevdiği!
Yoksa sıcak şehirler mi arardı bir kuş gibi?

Ben kanadı kırık bir serçeyim,
Üzmeyin daha fazla,
Zira göz yaşımdan başka nem kaldı ki…

Hatun Yılmaz
www.kafiye.net


Tarih 7 Eyl 2014 Kategori: Hatun YILMAZ

PERDE

PERDE

Dünya öyle bir zaman ki
Kavga ölümle bitiyor
Hayat öyle bir hayat ki
Alıştığında bitiyor
Gözümüzde telden perde
Her şey belli
Ama görünmüyor
Ömür denilen zaman var
Belli ama görülmüyor
Kalp kırma ey insan oğlu
Bu dünyaya değmiyor
Bu dünyada yaptıkların
Öbür dünyada büyüyor

Anlayan anladı beni
Akar göz yaşım seli
Rabbime ederim DUA
Başka kalmaz gam kederi..

Hatun Yılmaz
www.kafiye.net


Tarih 7 Eyl 2014 Kategori: Şevki KAYATURAN

HAZAN VAKTİ


HAZAN VAKTİ

Bir ummana daldım amma
Şimdi derler suzan vakti
Nevbahardır sandım amma
Nerden çıktı hazan vakti.

Mahzun bakışları vardı
Sevgisi bağladı sardı
Olmazsa olmazım yardı
Nerden çıktı hazan vakti.

Eser vurur seher yeli
Gözlerimin durmaz seli
Sevdandan olmuşken deli
Nerden çıktı hazan vakti.

Yandım aşkının harında
Eridim bittim narında
Huzur ararken yarında
Nerden çıktı hazan vakti.

Ne ettim feleğe bilmem
Nasıl yazmış niye gülmem
Yalvarırım diyor gelmem
Nerden çıktı hazan vakti.

Kayaturan soldun derler
Sen yaşarken öldün derler
Hani gençtin noldun derler
Nerden çıktı hazan vakti.

06.09.2014 Saat : 11.58
Şevki KAYATURAN
Kültür ve turizm Bak. Halk Şairi

KELİMELER

Nevbahar : iİlkbahar günleri
Suzan : yanma, yakma
Hazan : güz, sonbahar

www.kafiye.net


Tarih 7 Eyl 2014 Kategori: Sinem Özaşgın

Ey Kardeşim

Vatan Gazetesi Için Şiir

2013 Bursa Liselerarası Mevlana Şiir Yarışması Mansiyon Ödülü: Sinem Özaşgın – Bursa Necatibey Kız Teknik ve Meslek Lisesi
Şiir:

Ey Kardeşim

Kardeşim…
Biz hep renklerimizi kaybettik satır satır
Ve unuttuk merhametin ne kadar kucak açtığını…
Sevginin öpülmeyi beklediğini çoğu kez,
Ve unuttuk insan olmayı…
Bir olmak için ayrı kaldığımızı, belki
Her bir portreye saklanmıştır tüm anılar
Ve dudaklarına çisil çisil yağmur yağdı
Umut ağacının
Yaradan’ı Yaradan diye sevmişiz
Secdeler cennet kılınmış
Bilmek, birleşmek yolunda el vermişiz kardeşim…

Kardeşim…
Memleket adamları ayrı kılmaya çalıştı bizleri
Gökler kara renge büründü aydınlığın gözlerinde…
Özgürlüğümüzün kentleri tırnak ucuna sığmaya çalıştı
Kahroldu her ağlayan yaş…
Oysa ki kilometreleri aşıp gelirdik
Gel zaman git zamanlarda
Ve biz hikaye olmaya değiş gerçek olmaya giderken,
Umutsuzluğun kırbacından kaçan iki kandık…
Biz… Aşk adına…
Kardeştik…

Kardeşim…
Pespaye diye kaldık akılsızlığın ardına
Uçurumlar bize imkansız kıldırdılar, zoraki
Oysa mütaalamız bütün, avcumuz aşka açık
Birbirimize kol kanat gerip yaşardık…
Şimdi bizi ayıran nedir ki kardeşim?…
Söylenecek iki kelamımız kötülükle doldu?…
Bizi iki laf mı kıracaktı
Kalbimizin belini
Her dem dostluk yaprağımız
Sararmaya mahkum mu kardeşim?…

Kardeşim…
Yazıkların en yüz karası kaldık şimşek aklında
Umrumuzda olmamalıydı, öğrenemedik lafların kalkanlığını…
Ama bizi anan bir Mevlana sesi
Duadan titrerdi eller, tırnaklar yenmiş…
Biz Yaradan izniyle kardeş bilindik…
Teni tene değil de
Kalpleri karşı karşıya eyledi…
Biz söz… Güneşe göç bıraktı bizi…
Güneş gibi hür, ışık olmaya
Ve aynı kalmaya
Ana karnından çıkarcasına…

Gel…
Ne olursan ol, yine gel…
Bir duaya muhtaç, bir aşka kör kalırsın
Elleri kırık, kirpikleri ak, saçlardan geri baş kalırcasına
Seni öpen tek seccadenin yumuşak dudağı olur
Ne Dünya kalır geriye, ne de memleket adamlarının tavernaları…
Bizi biz yapan bir Mevlana huzru, bir aşk kalırcasına,
Gel…
Ne olursan ol yine gel…

E F T E L Y A…
(Akdenizi cebinde taşıyan kız… )
Sinem Özaşgın
www.kafiye.net


Tarih 6 Eyl 2014 Kategori: Sinem ÖZAŞGIN

Gülümseyin

Sinem Özaşgın – Müzik Güncesi

Gülümseyin

Gülmenin unutulduğu zamanlarda yaşıyoruz sayın canlar. Çehrelere üzgün kıvrımlar hakim olmuş. Her şeyden, herkesten şikayet eden bir toplumun içindeyiz. Gözlerimizin küçük mutlulukları es geçirdiği, küçük sözlere yetinmeyen bireyler olduk hepimiz. Sokaklara hüzünler hakim olmuş. Akıllarda siyah-beyaz düşünceler, ruhumuzu bilerek çürütüyoruz. Peki neden? Neden asık yüzümüz?

Toplumumuz şu aralar bir karmaşanın içinde yaşıyor. Kafa karışıklığının ortasındayız. Yeni sistem, yeni insanlar görüyoruz başlarda. İster istemez bir tepki gösteriyoruz yeni şeylere. Farklılığı benimseyemiyoruz hemen. Bundan dolayı bir asık hava hakim oluyor ister istemez. Çünkü insan yapısı yenilikleri benimseyemez hemen. Normalleşmesini bekleriz. Biraz daha gündemden düşmesini… Ve ilk başlarda bir kabullenememezlilik hakim olur bizde. Bir hırçınlık, öfke… Ve gülemeyiz… Kıvrılmayı unutur dudaklar yukarıya doğru. Gözler parlamayı unutur.

Şu yaşamımızda bizi en çok ayakta tutan şeyin bir tebessüm, bir mutluluk olduğunu biliyoruz. Ve devir öylesine değişti ki artık yetinemiyoruz küçücük mutluluklara. Oysa ki büyük mutluluk küçük mutluluklarla başlar. Neden biz küçük mutluluklarla yetinmeyi unuttuk? Neden hep asık bu çehreler. Neden bahaneler arasında gizleniyoruz? Neden bu maskeler? Neden, neden??

İnsanoğlu bahaneler arasında gizlenmeyi sever. Asıl nedenleri saklamayı, bahaneler uydurmayı, ilgisini kendi üzerine çekmek ister. Çünkü mutlu insanlara özenir, çünkü etrafında ona gülen çehreler görmek ister, çünkü kendisini dünyadaki tek yalnız kendisiymiş gibi hisseder. Evinden dışarı çıkmaz, her gün sosyal ağlarda dolanır, kendine bakamaz, ağız kaslarının yönü hep aşağıda. Hazırdan bir yemekle, sağlıklı olmayan bir içecekle geçiştirir öğününü. Sonra kumandayı alır televizyondaki tüm kanallara milyon kere dönüp bakar.Güneşlikler hep çekilidir, günlerdir ışık soluyamamıştır ev ortamı. Sonra saatine bakar ki gün geçmiş gitmiş, biraz daha yaşlanmış. Gözlerinde ince ince halkalar ve neredeyse mutsuzluktan isyan edip yere düşecek bir ağız vardır aynada bakındığında yüzüne.

Yazın son demlerini içiyoruz içimizde. Eylülün ufuksuz günlerindeyiz. Sarılar hakim ağaçlarda. Dışarıda yer yer yağmur içmiş toprağın kokusundan geçilmiyor. Giden yaz mevsimine bir göz kırpma zamanı şimdi. Hadi şimdi gidip o güneşlikleri atalım bir kenara. Televizyonları, telefonları kapatalım. tüm hazır yiyecekleri kaldıralım. Ellerimizle yaptığımız güzel yiyeceklerimizi koyalım bir sepete, alalım bisikletlerimizi çıkalım dışarı. Eylül kokusunu çekelim ciğerlerimize. Güneşe göz kırpalım sarı ağaçların altında. Sonra… Sonra göreceksiniz mutlulukla tebessümlerinizin parladığını. Hadi bırakın kendinizi, bir kahkaha atın şimdi. Korkmayın Eylül size uzaktan okşayacaktır rüzgarıyla, kahkahalarınızı taşır öteki diyarlara. Sudaki yansımanıza bakın. Gözleriniz parlıyor!

Küçük mutluluklara ihtiyacımız var. Gülmeye özellikle, hayatın griliğine inat. Bugün, yarın ve diğer tüm günler kullanın gülme hakkınızı. Gülün hadi. Yaşanacak daha çok günler var canlar.

Siz ki gülemeyen insanlara inat gülmelisiniz. Farkınız olsun…

Sevgi ve saygıyla, kahkahalı günler dilerim sayın canlar…

E F T E L Y A…
(Akdenizi cebinde taşıyan kız… )
Sinem Özaşgın
www.kafiye.net