Kategoriler

Arşivler


Tarih 8 Eyl 2014 Kategori: Rabia Saylam TAŞDEMİR

AYIRDI KADER

AYIRDI KADER

Takdir ilahiye çözüm bulunmaz
Körpe yavru idin ayırdı kader
Haktan gelen emre karşı durulmaz
Körpe yavru idin ayırdı kader

Ecel aldı benden yüzüm gülmüyor
Boş kaldı yatağın yerin dolmuyor
Kendimi sınadım sensiz olmuyor
Körpe yavru idin ayırdı kader

Dilimse durmadan adın anıyor
Hüzün çöreklendi ciğer kanıyor
Dinmez göz yaşlarım yürek yanıyor
Körpe yavru idin ayırdı kader

Can boğaza düğüm düğüm tıkandı
Henüz üç yaşında ömrün tükendi
Aciz gönlüm acın ile yıkandı
Körpe yavru idin ayırdı kader

Azrail bakmıyor küçük gidene
Kefen yakışmadı nazik bedene
Rabia der yatam ecel küfene
Körpe yavru idin ayırdı kader

Rabia Taşdemir 02/02/1985
www.kafiye.net


Tarih 8 Eyl 2014 Kategori: Hatun YILMAZ

GELİRMİ

GELİRMİ

Dağlara yazdım ben sevdamı, adını
Unutmadım daha bana yaptıklarını
Kızmadım yine de sevdiğime
İnsan sevdiğine hiç kızar mı?

Gün gelir anlarsın elbet beni,
Akar gözlerinden yaşlar seli,
Buralardan gittin gideli,
Dinmiyor sızım diner mi bir gün?

Gelmez oldun her gün geldiğin kapıma
Bağlamaz oldun umudu artık gönlüme
Kesi verdin sözümü gidişin ile
Kapıma gelir mi sevdiğim gelir mi bir gün?

Hatun Yılmaz
www.kafiye.net


Tarih 8 Eyl 2014 Kategori: Gülbahar KOÇAK

ÇOCUKLAR VE BARIŞ


ÇOCUKLAR VE BARIŞ

Hep diyorum ya
Keşke çocuklar yönetselerdi dünyayı
Gökyüzü rengarenk, ovalar denizler el ele
Açamazdı aralarını griy butonlar
Güvercinler uçuşurdu coşkuyla
Sahi kırlangıçlar nereye kayboldular?
Uçurtmalar neden unutmuşlar gökyüzünü?
Susturun silah seslerini
Bombaları tarih bile yazmasın
Çocukların, sadece oynarken
Düştüğünde dizleri acısın.

Büyükler, dokunmayın dünyaya elleriniz kirli…!
Çocuklar yaşıyor orda masum, tertemiz
Dokunmayın gökyüzüne,
Kuşları ürkütmeyin ağlamasın çocuklar
Anneler ve günahsız insanlar ağlamasın.
Barış, huzur sağlık olsun duamızın adı.

Gülbahar Fidan
www.kafiye.net


Tarih 8 Eyl 2014 Kategori: Gülbahar KOÇAK

YAĞMUR


YAĞMUR

Yazdığın Satırlarda
Gel diyordun ya bana
Dinlemedim kimseyi
Düştüm yine yollara

Güneş gülümsuyordu
Dolaştı saçlarımda
Bulutlara göz kırpti
Yağ dedi saçlarına.

Düşerken saçlarıma
Serin serin damlalar
Duam oldun dilimde
Amin dedi yağmurlar

Sırılsıklam olsamda
Etmem yine şikayet
Yağmur çağırıyordu
Aşktan gelmişti davet

Seni anlatıyordu
Islak serin damlalar
Yağ dedim yağmurlara
Gülümsedi bulutlar.

Gülbahar Fidan. 09 08 2014
www.kafiye.net


Tarih 8 Eyl 2014 Kategori: Nigar AGIR

BEN YORGUN SEYYAH


BEN YORGUN SEYYAH

Ben yorgun seyyah
Gezmeden seyrediyorum dünyayı,
Aklıma işliyorum kıvrak kıvrak,
Denizler var görülmedik,
Dağlar var aşılmadık,
Ormanlar var,
Yeşil yeşil. bakılmadık.
Ruhun gezer sen gezmesen de
Efkarın sığmasa da içine,
Seni hiç kimse anlamaz boşuna direnme,
Huysuzlar var çevrende,
Onlar halden anlamaz,
Sen ruhunu gezdir,
Gönlün zaten zengin,
Yaradan hep seninle,
Hasbinallahi veni vel vekil,
Allah bize yeter,
One güzel vekildir

NİGAR AĞIR
08/9/2014
www.kafiye.net


Tarih 8 Eyl 2014 Kategori: Aylin AKGÜN

GECENİN RENGİNDE KAYBOLUYORUM


GECENİN RENGİNDE KAYBOLUYORUM

Gecenin renginde kayboluyorum,
Yankılanır sesler sanki beynimde,
Kimsesizliğim de yok oluyorum!
Göz kırpan yıldızlar, ağlar benimle,

Kayıp giden zaman ömürden çaldı,
Uzattığım eller havada kaldı,
Vefasız doldukça yandıkça yandı,
Göz kırpan yıldızlar, ağlar benimle

Haykırsam, bağırsam kime ne sanki?
Duysa da feryadım umursanmazki?
Dert çekmeyen beni anlamaz bilki!
Göz kırpan yıldızlar, ağlar benimle.
Aylin AKGÜN
www.kafiye.net


Tarih 8 Eyl 2014 Kategori: Ömer Sabri KURŞUN

Silinmeyen Acılar


Silinmeyen Acılar

Bir zamanlar liseli bir kız vardı
Billur sesiyle şarkılar söylerdi
Deniz susar, onu dinlerdi
Rüzgâr şarkılara eşlik ederdi

Bir gün şehirde müzikli eğlence vardı
Şarkılar söyleniyor, dans ediliyordu
Şehir halkı sahil boyu toplanmıştı
Takvimler, Temmuz 1968’zi gösteriyordu

İşte o gün, liseli kız ve annesi
Hasta ziyaretine gitmişti
Komşuları genç adam, yatağında bitmişti
Müziğin ritmi, açık pencereden duyuluyordu
Hasta adam, kızdan bir şarkı istiyordu

Genç kız tüm yoksulluğu ve coşkusuyla
Sahneye koşmuştu
Yıllardır hayalini kurduğu mikrofonla buluştu
Ve sazlar eşliğinde, coşkuyla başladı şarkıya
‘Gurbet Elde Her Akşam Battı Bağrıma Güneş’

O güzel ses ve şarkı sanki şehri kaplamıştı
Binlerce kişi ayakta alkışlamıştı
Hasta adam şarkıyı dinlerken ölmüştü
Genç kızın geleceği o şarkıyla sönmüştü
O şimdi nerede, nasıl, yaşıyor mu bilinmez
Yaşanan nice acılar silinmez…

acıların çınarı
01. 02. 2011
Ömer Sabri Kurşun
www.kafiye.net


Tarih 8 Eyl 2014 Kategori: Safiye SAMYELİ

BIRAK GİTSİN


BIRAK GİTSİN

Adını andığında yanmıyorsa közlerin
Mum gibi yavaş yavaş erimeye gerek yok
Girmiyorsa kulağa değersizse sözlerin
Bıçak sırtı yollarda yürümeye gerek yok

Bıçak sırtı yollarda yürünmez bir başına
Ya dikene basarsın yada sivri taşına
Ömrü olan insanın neler gelmez başına
Boş hayaller peşinde çürümeye gerek yok

Çürütürsen bedeni lokman hekim ararsın
Kimseler çare olmaz yaran kendin sararsın
Ben nerde hata yaptım der ellere sorarsın
Seninle olmayanı sürümeye gerek yok

Sürüsen de nafile çizmiştir o yolunu
At gözlüğü gözünde görmez sağı solunu
Zorlama hiç kendini Rabbim görür kulunu
Her suçunu af edip korumaya gerek yok

SAMYELİ’ der utanma kaldır hadi başını
Bir vefasız uğrunda boşa dökme yaşını
Gereksiz yük taşıma dök etekten taşını
Sonu meçhul olanı aramaya gerek yok

Safiye  Samyeli
www.kafiye.net


Tarih 8 Eyl 2014 Kategori: Belgin Turan SATICI

Bir Fincan Kahve Olsam


Bir Fncan Kahve Olsam

Bir fincan kahve olsam
Bu yazıyı okumaya başlamadan önce kendinize bir kahve yapın; özellikle de bol köpüklü bir Türk kahvesinin lezzeti eşliğinde bu yazıyı okumanızı öneririm.
Çünkü bu yazı ne Baykal’ın çarşafa bakış açısını, ne son zamanlardaki tecavüz, taciz olaylarını ne de küresel krizi içeriyor.

Kahvenizi içerken sadece kahveye dair bilgilerle meşgul olacaksınız.
Öylesine çok kahve çeşidi olmasına karşın kahve isimlerinin aynı kökenden geldiğini görüyoruz. Café, caffe, koffie, coffee, koffie, Kaffee…

Kahve çeşitlerine gelince; Espresso, Espresso Decaf, Espresso Lungo, Espresso Ristretto, Espresso Machiato, Cappucino, Caffe Latte, Caffe Mocha, Caffe Americano, Turkish Coffee, (Türk Kahvesi)Filter Coffee, (Filtre Kahve), Caffe au Lait.

Bu kahvelere yöresel ve aromalı kahveleri dahil etmedim.
Espresso, mırra gibi acı ve koyu kıvamlı bir kahvedir, ama hazırlanışları farklıdır.
Mırranın tadına yakın ama hazırlanışına uzak biri olarak annem imdadıma yetişiyor. Tam bu satırları yazarken arıyor. Ne yapıyorsun, diyor. Kahve üzerine bir yazı yazıyorum diyorum. Esprimi de ekliyorum bu yazıyı yazıncaya kadar kaç fincan kahve içeceğim belli değil; her kahve sözcüğü beynimi tekrar tekrar kahve içmeye davet ediyor. Burnuma mis gibi çekilmiş kahve kokuları geliyor. O kavrulan taneleri çekilmeden kıtır kıtır yemek istiyorum. Bir tür kahve krizi tuttu beni. Bir an önce bu yazı bitirmeliyim, diyorum. Gülüyor annem. Anlatmaya başlıyor. Diyor ki- dedenin kahvesi bir törendi adeta. Ne çok açık ne de çok koyu halde kavrulan kahve koyu iri şekilde çekilir ya da havan benzeri kapta çok inceltmeden dövülür. Genişçe bir kapta kaynatılır, durulduktan sonra tortusundan ayrılır, süzülür ve su eklenir. Birkaç kez bu işlem tekrarlandıktan sonra kenarları oymalı mangala bakır işlemeli cezve veya güğüm (Yandan kulplu, boynu uzun bakırdan su kabı) oturtulur ve burada kahve koyu bir kıvama gelir. Deden sabah uyanınca bir şeyler atıştırıp mırrasını özel kulpsuz fincanından iki yudum içer güne öyle başlardı. Akşam yemekten sonra bu şölen devam ederdi. Annem bunları anlatırken geçmişe uzanıyor, arada bir iç çekiyordu. Bunu arada duraklamasından, bazen konudan kopup o günleri yad etmesinden anlıyordum.

* * * *

‘Gönül ne kahve ister ne kahvehane gönül sohbet ister kahve bahane’ desek de bir fincan kahve dostluğun, paylaşımın, karşılıklı sohbetin vazgeçilmezidir.

Yanında getirilen bir bardak suyun çeşitli anlamları varmış. Meğer eskiden dantel örtülü o gümüş tepsilerde bir bardak suyun anlamı da farklıymış.Eğer misafir toksa kahveyi alırmış. Açsa suyu. Tabi o zaman hemen sofra kurulurmuş. Böylece misafirin durumu, çok ince bir nezaketle anlaşılırmış.

Bir görüşe göre de kahveden önce su içilmesinin sebebi ağzın temizlenip, kahvenin tadının daha iyi alınması için olduğu söylenir.

En çok bilineni telve ağza gelir oda acımsı bir şeydir onu gidermek için içildiği zaten herkesçe bilinir.

* * * *

Kahvenin hayatımıza giriş şekilleri farklıdır. Kız istemeye giderken yapılan kahvelerin ayrı bir anlamı vardır. İçerde bazen bir büyüğün bol köpüklü yaptığı kahveleri genç kızlar kendileri yapmış gibi süzülerekten getirirler. İçilen, içilemeyen ama ses çıkarılmayan sır dolu kahveler…

Bazen sırf muzurluğuna damadın sabrını ölçmek için kahvenin içine atılan tuz mutfakta gülme konusu olur.
Tuz deyince bununla ilgili tuzlu kahveyle ilgili okuduğum bir hikayeyi sizlerle paylaşmak istedim.
Çok güzel bir genç kızla bir delikanlı bir partide tanışırlar. İkisi de utana sıkıla bir kafeye giderler. İkisi de çok gergindir. Derken kahveler gelir. Delikanlı kahvesine tuz ister. Kız çok şaşırır delikanlı anlatmaya başlar. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi.

Bu tatla büyüdüm ben.

Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan, der. Bundan sonra muhabbet koyulaşır ailesini, çocukluğunu anlatır; sonra kız kendinden bahsetmeye başlar.

Tuzlu kahve aralarındaki muhabbeti artırır.
Hikayedeki prens ve prenses evlenir hayatları boyu çok mutlu ve mesut olurlar.
Tabi eşi yıllar boyunca kocası seviyor diye kahvesine bir kaşık tuz atmayı ihmal etmez.
Kırk yıl sonra adam vefat eder. Sevgili karısına “Ölümünden sonra açılmak üzere” bir zarf bırakmıştır. Satırlarında şöyle der: “Sevgilim, bir tanem, lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.

İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken ‘Tuz’ çıktı ağzımdan. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti.

Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim.
Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok…
İşte gerçek: Ben tuzlu kahve sevmem! O garip ve rezil bir tat.
Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim.

Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.

Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da…”
Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattır.
Lafı açıldığında bir gün biri, kadına “Tuzlu kahve nasıl bir şey?” diye sorar.
Gözleri nemlenir kadının…
Çok tatlı!.. der…

* * * *

Bu bayram sevdikleriniz, konu- komşunuz, akrabalarınız sizi ziyarete geldiklerinde,
özenerek içinize sevginizi katarak bakır cezvede onlara köpüklü bir Türk kahvesi yapın. Karşılıklı oturup eskilerden bahsederken kahve ve çikolatanın kokuları birbirine karışıp sohbetinizi süslesin.

Bu bayram kahveler başka türlü tat versin dostluğunuza. Yudum yudum tadına vararak için kahvelerinizi… Kim bilir içtiğiniz kaçıncı kahvedir bu.

Kim bilir hayatta sağ kalıpta huzurla içeceğiniz daha kaç kahve içme şansınız olacak.
Sağlık ve mutluluk dileklerimle, sevdiklerinizle nice güzel bayramlara…

Acı Kahvem


Bal rengi gözlerin,

Karışmış kahveye,
Bir yudum kahve,
Bir yudum bal,
İçer gibiyim.
Gözlerin konuşsun,
Tan ağarıncaya dek,
Yine de doymam,
İçerim yudum yudum…
Geçmiş günlerdeki,
Tüm kederler silinsin,
Derbeder, per perişan,
Kalmadık mı sanki,
Gece yalnızlığa,
Gebe kalınca,
Yeter ağlama,
Feryadın dinsin,
Dostluğun ilelebet,
Varsın kahveler bitsin,
Kırk yıllık muhabbetin,
Gönülde adı kaldı,
Damağımda hâlâ,
Kahvenin tadı kaldı.

Belgin Turan 03/12/2008
www.kafiye.net


Tarih 8 Eyl 2014 Kategori: Gülsüm Hicran ÇAÇUR

Sen Sadece Git Yeter!


Sen Sadece Git Yeter!

Ruh varsa bedenden önce canlanır soyut duygular,
İnanmadığın dermansız aşkta, kalp bedenden önce ölür.
Unutur mu hiç insan başına taç yaptığı sevdasını….!

Sen sadece git yeter!
Ölmek mi, ölümden korkmak mı?
Hangi çağda aşkı ümitsiz sevdalı kazandı!
Hangi yürek terkedilmeyi kabullendi.

Sen sadece git yeter!
Doğrulara yalan karıştığında, acıya tatlı eklesek n’olur
Güneş sıcaklığıyla yeryüzünü ısıtıyor, senin bedenin hala soğuk .
Zihninde başka başka sevdalar varsa hepten beter.

Sen sadece git yeter!
Ay ışığında, sahilde gezinirken;
Sessizce bıraksam ellerini, anlamasa yüreğim.
Bulutlar bile ağlasa sessiz sessiz..

Sen sadece git yeter!
Seni hep beklesem bile sokak köşelerinde
Unutmazsa da ela gözlerim bakışlarını
Yalan sevdana nokta koymak çok zor olsa da.
SEN SADECE GİT YETER!


Gülsüm Hicran Çaçur-01/09/2014
www.kafiye.net