Son Mektup

Gel otur şöyle karşıma, sana anlatacaklarım var. Sen gittin hani, oluyo yarım sene. O ayrılığın öncesi de vardı tabi bir 4 ay kadar. İşte ben, sen ilk gittiğinde kimseyi sevemeyeceğime kanaat getirmiştim. Çünkü ilkimdin, ilkler unutulmazdı. Evet unutulmuyor da, anı olarak kalıyor geride her şey. Neyse, bir adam geldi, çok ısraretti hayatıma girmek için. Yerine göz dikti sandım, gözlerimi diktim paslı bir iğneyle, o adama bakmamaları için. Sonra gözlerimi öperek açtı o. Geldi,
yüreğimdeki kirleri süpürdü yavaş yavaş. Yaralarımı itina ile sardı, parmak uçlarıyla tedavi etti. O parmaklar yüreğime şiirler kazıdı, yaraların yerine.

Ben ilk zamanlar, üşendim sevmeye işin doğrusu. Yeniden bi insanı tanı, sevdiklerini, sevmediklerini öğren, geçmişini, hayalini anlatsın, hayallerine ortak ol, sonra ailesini tanı, akrabalarını sonra… Hangi yiyeceklerden hoşlanır, hangi müzikleri dinler, ayakkabı numarası kaç, doğum tarihi yahut, bir de yıl dönümü için bir tarih ezberlemek gerek. Hangi kitapları okur, nasıl bir karaktere sahip otur onu da çöz üşenmeden, sonra kalp kırıklarını say, sar… Yarası derinse, iyileştir. Ailesiyle tanış. Yeni bi gelecek tasarla, yeni bir tende… Kızınıza isimler bul. Daha önce yaşadığın senaryoyu tekerrür et, yeniden ağla kavgalarda, telefon konuşmaları olsun uzun uzun, mesaj beklesin tüm gün, merak etsin, kıskansın, karışsın, hastalanınca telaşlan, sesini duyunca heyecanlan falan. Bunları şuan yazmaya bile üşenen ben, düşün ki nasıl üşendim sevmeye onu. Tembelim, hep söylerim zaten.

Senaryo eskisine çok benziyordu ilk başta. Seninle yıl dönümümüz, artık onunla ikimizin yıl dönümü. Tesadüfe bak. Ki o da sen gibi, babama çok benziyor. Hatta senden daha çok benziyor. Tereyağı sevmiyor, böcekleri sevmiyor, halı saha maçlarına gidiyor ve en önemlisi sevdiği kadına sahip çıkmayı biliyor. Adam gibi yani. Canın yansın diye yazmıyorum, yanlış anlama. Affet hatta. Bunları okuyorsan şayet, hala. Ki sanmam okuduğunu ama benimki vicdan meselesi, bunun adı iç döküntüsü, günah çıkarma bile diyebilirsin. Yazmadan rahat edemeyecektim işte, affet. Canın yanmaz bence, okusan bile. Ama olur da bir ihtimal işte… Bu yazının diğer bir sebebi, dönme diye. Mesela, binlerce şiir de yazsam hala daha sana, okuyup da “Unutamadı, seviyor beni, arasam mı” gibi düşüncelere kapılma diye. Çünkü sen benim ilk kalp ağrımsın, ve şiirler kalp ağrılarının başkentidir. Ben gidip de sevdiğim adama şiir yazarım elbet, ama buram buram huzur kokar. Her gün şen şakrak şiirler yazamam, bünye alışkın değil. Ki melankoliyi severim, bilirsin.

Bu arada not düşeyim, günün birinde bir kitabım olursa ve bu bir şiir kitabıysa, mutlaka al onu. İlk sayfasında sana bir teşekkür yazısı olacak, söz veriyorum. Büyüdüğümde şair olursam şayet sebebi sensin. Anıların, acıların, gidişlerin falan işte. Şuan hiçbiri umurumda değil ama zamanında dediğim gibi ‘bir adama şiir yazarsan, o uğruna şiir yazdığın ilk adamdır şiirlerinin sahibi’. Ben hep sana yazacağım, başkaları başkalarını düşünerek okuyacak. Bu böyle sürer bir ömür, sorun değil. Ben sadece bil istiyorum, başka bir adamı, zamanında seni sevdiğimden çok seviyorum. Bunun mümkün olabileceğini Tanrı vahyetseydi bile inanmazdım ben muhtemelen. Ama oldu.

Ailesini seviyorum, ailemi seviyor ve en önemlisi ailem de onu seviyor. O yüzden geleceğe dair kaygılarım yok, içim rahat. Ufak tefek endişelerim var tabii; ilk çocuğumuz kız mı olacak, hangi okulda okuyacak falan gibi. Ben üzül diye yazmıyorum bunları ama seninle kurduğum hayalleri
başkasıyla yaşayacaksam bu senin suçun. Anlıyorsun değil mi? Mesela hemen hemen aynı döneme denk gelecek askerliğiniz ve ben sana değil ona sayfalar dolusu mektuplar yazacağım, ona atkılar kazaklar öreceğim, onun şafağını sayacağım.Sebebi sensin. Ya da boş ver, sebebi benim. Unutabildim seni. Şimdi “seven unutmazdı” dersin falan, “sen nasıl unuttun” derim ben de, gerek yok. Sonra dersin, “unuttuysan neden yazıyorsun bunu” diye, ben de “unutmak adını sanını unutmak değil ki, adını duyduğunda canın yanmıyorsa unutmuşsun demektir” diye eklerim. Lüzumsuz tartışmalar olur bunlar. Ayrıca suçlu o ya da bu, sonucu değiştirmeyecek ki her kimse günah keçisi. Ben sonu öncekine benzemeyecek olan bir hikayeye başladım. Belki sen de yeni bir hikayenin tam ortasındasın, haberim yok. Açıkçası umurumda da değil. Mutlu ol, gözünü seveyim. En azından 4 senelik bir sevdayı yitirdiğine, bitirdiğine değsin.

Karşıma çıkmadığın için de teşekkür ederim. Böylesi daha rahat oldu. Çünkü yüzünü gördüğümde midem bulanırdı, üzülürdüm zamanında midemde kelebekler uçuran adamın midemi kaldırmasına. İnsanın inanası gelmiyor değil mi? Hıçkıra hıçkıra omuzlarında ağlayan bendim, gururumu hiçe sayıp gitme diye yalvararak. Ben de inanamamıştım, zamanında ayaklarıma kapanıp hıçkırıklarla ağlayarak yalvaran adamın günü geldiğinde 20 dakikalık bir telefon görüşmesinde “Seni sevmiyorum artık” deyişine. Canımız sağ olsun. Biraz sen, biraz ben eksiktik işte bu ilişkide. Sahip çıkamadık var olan hiçbir şeye. Canımız sağ olsun. İki kez, üst üste.

Uzattım yine, ben aslında kısaca, “Bu yaza evleniyorum, affet” demek için yazmıştım bu mektubu. Neden affet biliyor musun, zamanında senin gibi ucuz bir adamla evlenmeyi hayal ettiğim için. Ben kendimi affedemedim, bari sen affet…

Tuğba Karademir (Mavi)
www.kafiye.net