şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Üçüncü
Uykumdayken
Ay şehrin tüm kirlerini örtmüşken,
Alış diyorum gözlerim karanlığa
Hâsıl oldun Rabbim gönlüme
Kerem oldum ey Kerim
Üfle nefesini üzerime!
Hikmetten sual olunmaz,başını eğersin kabüllenirsin…
Çocukluğumuzda rahmetli babaannem nazar varsa birinin üzerinde mutlaka kurşun dökerdi. O bir kurşun dökücünün ailesine mensup ve izinliydi.O zamanlar hekimin ve ilacın etkisi olmayacağı inancı vardı.Kömürlüğün büyük bir rafında saklardı bu kurşunları. Kurşunu eritecek madeni çukur bir kepçesi, geniş ve derince bir tası getirdi.Bir kapta kurşunu eritti ardından başka bir kaba su doldurdu. iki yüz elli-üç yüz gram ağırlığındaydı sanırım.Parçalar halindeki kurşunu, madeni çukur kepçeye, kepçeyi de ateş üzerine koydu. Kurşun eridikten sonra kardeşimin başı ve vücudu peştamalla örtüldü, madenî tasa su konuldu, erimiş kurşunu havi kepçeyi sağ eline, su tasını sol eline aldı.Erimiş kurşunu önce başı üzerinde su dolu tasa birdenbire döktü.Bu işlemi göbeği üstüne ve ayakları üzerine de yaptı.Kurşun dökülürken besmele çekti, “Benim elim değil, Ayşe, Fatma Anamızın eli” dedi.Her seferinde suyun yüzünde aynı şekil meydana gelmişti.Kem göz çatlasın diye de dua etmişti. “Kurşun havasın, her derde devasın, ak göz, kara göz, hangisi nazar ettiyse nazarı boz.” diye ekledi. Yattığımız odanın sağ köşesiyle, odanın eşiğine de döktü.Aynı sudan bir kaç yudum içirdi. Alnına, bileklerine, avuçlarına ve ayaklarının altına sürdü.Üç defa oda kapısından atlattı.En sonunda kurşun döktüğü suya bir miktar ekmek doğradı. Bu ekmek dört yol ağzında köpeklere verildiği gibi, tastaki su da cin ve perilere ikram için bir köşeye serpilirmiş. Bu işlem üç kere tekrar edilmişti ve bir türlü iyileşmiyordu .Sonradan edindiğim bilgiye göre;Külçe üzerindeki kirlilikler, parlak ve temiz bir parçaya tesadüf etseymiş, yüreğinin temiz ve hastalığı çabuk geçecekmiş.
Kaç yıl sonra hatırlamıyorum,kardeşim soluksuz rüyasız uykularına dönmüştü. O benim ikizim bu hayattaki tek tutanağımdı. Böyle olmamalıydı Hakk’ın rahmetine kavuşması…
“Ya Rab rüsva etme bizi aşkından.”
Neden şimdi uykusunun en tatlı yerinde ağzının iki kelamlık açıklığından içeri girip bedeni çalınıverdi?
Bu sefer rüyasını harfi harfine hatırlıyordu. Gece beklememişti
gün ortasında ayyuka çıkmıştı.Bu vakte kadar nereden bilecekti uykularının tekrar haram olacağını.
Dediğine göre;
”Gün ortasında hava karardı birden.Aynı avluyu paylaştığımız öğle uykumda sahipsiz bir ses, ruhun rahatladığını dilinin lâl olduğunu,acı bir kahkaha patlattığını gördüm. Sanki elinden bir şey alıp içmiştim sarı sarı öğürüyordum gözyaşları içinde.O an odanın tüm görünmez varlıkları hazır ola geçti. Homurtular neredeyse kulaklarımı sağır edecekti.Bağırmak istedim. Sesim çıkmıyordu.Homurtular bir anda karanlığın ortasına çekti beni.Kıs kıs gülmeye başladılar. Korku kendinden emin bir biçimde sokuldu kalbime.Cehennem sıcağının kucağındaydım.Buz mavisi gözleriyle önümde yaşlı, iki büklüm bir adam vardı. Alev alev yanacağımı düşünürken “Korkma” dedi. Dudaklarından anlamadığım cümleler döküldü beni evimin bildiği huzuruna fırlattı.”
Gözlerini açtığında babaannemi gördü karşısında. “Çok şükür” dedi.
“Rabbim sana şükürler olsun”. Konuşmak için ağzını açtığında aklından geçenlerden başka sözler döküldü dudaklarından.Oysa lâl kadının acı kahkahasını anlatmalıydı.
”İlkinde korkmuştum, şimdi içim rahat. İlkinde yalnızdım, şimdi benimle yârenlik edecek bir ahbabım var.’ derken,ne demek istediğini anlayamamıştım.
“Kendinden geçmişken hayal etmiş olmayasın?”dedim. İtiraz etmeye mecali yoktu.
”Vakit şimdidir” dedi.
Günlerdir, gecelerdir bu haberi bekliyordu sanki.
Annem, “Rüyalarınızı sadece akan suya anlatın.” derdi.
Gördükleri sıradan olaylar değildi ki bugünün geçmişi, duyduğu sesin sahibi de yoktu ki! Her defasında ”Allah’ım sen hayra çıkar”dese de uykusuz geceler geri gelmişti, korkusu da.
Benimde ihtiyacım var desem “delilik” olarak addedilmesi mümkün müdür? Bir hikâye okuyup düşünmeye, bir şiir okuyup hissetmeye nasıl ihtiyacım varsa hayatımın tam merkezinde duruyorum.Edebiyat her gün yaşanıyor içinde oynanan filmler var bizler için yazılıyor sayfalar çevriliyor,kalemler oynatılıyor.Ya rüyalar?
Şimdilerde elli’ye merdiven bastım.
Rüya olsun diye uykuma dalmıyorum; farkındayım bazı şeyleri insan unutmuyor ve onun beklentilerini,isteklerini hissetmeye, düşünmeye çalışıyor. Belki de bu bir açlık diye düşünmeli fakat bir alemin perdesi aralanır ve sen o özlediğin her neyse ona tekrar kavuşmayacağını düşündükçe yaraların daha bir acıyor.
Bir kere
yerleştiler mi iman tahtasına kolay kolay gitmiyorlar. Hele inancı zayıf birini
seçtilerse…
İlknur Yıldırım 04.04.2018 Çarşamba
www.kafiye.net
Yorum Yapın