Deve cepkeni



1941- 1945 yıllar arasındaki Dünya savaşında dul kalmış bayanlara adanıyor

Elindeki eski kirmeniyle onurlu sayılan yerde oturuyordu. Onun buruşuk yüzü, yumulacak gibi gelen gözkapağı altındaki haraketsiz bakışları uyuduğu hissini veriyordu. Kendine geldikten sonra zikzak şekliyle bükerek ve yumuşak yünü çekerek eğirmeye devam etti. Yumuşak yünü tokaya çekerek kirmen yine dönmeye başladı. Kendisi istememesine rağmen üzüntülü hatıralara dalarak apanın* çok çalışmış elleri tokadan yumak yaptı. Çok şey hatırlamamak istedi, ama insanoğlu düşünmeden duramaz. Hatıralar kendisi beyini karıştırmaya başlar ve bulduklarını göze aktarır:

Büyük oğlu gözünün önünde, yüz yüze…

-Sen savaşa gittin, ama dönmedin… Şimdi ise her gün gözümün önüne çıkageliyorsun ve bana sitemle bakıyorsun.Savaşı ben icat etmedim, oğlum, ama vicdanım beni yiyor. Bir faşist seni öldürdü… Ama o faşisti de bir ana doğurdu. Belki o faşist seni öldürmek istemedi, belki onu da savaşa gitmeye zorladılar. Onu savaşa gönderen….?-Ayşa apa kafasındaki sorular kendi tokası gibi karışmaya başladığı zamanlarda başını sallıyordu.

Tokayı çözerek yumak çekiyordu, acımasız kader!.. Hastalıktan ve açlıktan ölen sekiz çocuğu ona koşarak gelip onu okşuyordu. Bu gibi durumlarda apa hemen kirmeni bırakıyordu ve İsabek’in oğlunu aramaya çıkıyordu.

Komşuların çocuklarıyla avluda alçike oynarken bulmuş olan torununun elinen tutuyordu:

-Eve gidelim, bir şeyler atıştır, acıkmış olabilirsin?

-Bir şey istemiyorum. Ben oynuyorum ya, eneke!-diye 7 yaşındaki İsabek direniyordu.

Ayşa apa kirli çocuklara bakıyordu ve onun gözü hayata olan sevgiyle doluydu. Eve gidiyordu ve büyük kese ılık süte doğaranmış ekmek ve şeker, yağ katarak getiriyordu. İsabek’i oyundan alıkoymadan onun terini elbisesinin eteğiyle sürüyordu ve ona getirdiği nefis yiyeceğini kaşıkla yediriyordu. Sümüklü, kırmızı yüzlü arkadaşlarını da doyuruyordu ve rahatlayarak eve dönüyordu.Kendi yerine oturarak alıştığı gibi köşede asılmış deve cepkene dokunuyordu ve eğirmeye başladı..

Kocası gittikten sonra onun yaptığı kirmenle deve yününden ince ip eğirdi. Onun yarı aç çocukları uyuduktan sonra mutlu olarak eğiriyordu, çünkü bu işi hayal etmesine izin veriyordu… Mustapa oğlu Kapar’la nefret ettiği savaştan gelecekti..Ayşa kocasına bej deve cepkenini giydirecekti. ..Yakışıklı, sevimli Mustapa’ya cepken yakışacaktı. Kapar’a kürk dikmesi gerekir. Savaştakilere çok keçi derisi vermişti, altı tane deriyi de oğlu için saklamıştı. Bazen gece yarısında uyanıyordu ve yine uyuyamıyordu. Derilerden bir tane alıp karanlıkta buruşturup hazırlıyordu. Sonra yorganın üstünden ayağını sarıyordu ve uykuya dalıyordu.

Sabah erkenden çocuklarının karnını kepek ekmek ve sütle doyuruyordu. İneğini sürüye kattıktan sonra kolhoz kanalınını kazmaya gitmesi gerekir. Ancak günbatımında eve dönüyordu. İneği ağıla soktuktan sonra sağıyordu ve çocuklarını doyuruyordu. Zayıflamış çocuklarının giysilerini dikmek gibi işlerinin çokluğundan çocuklarını okşamaya zamanı az kalırdı. Ancak uyuduktan sonra alnından öpüyordu ve gece işlerine devam ediyordu.

Kahrolası savaş bitene kadar Ayşa apa çok çabalamasına rağmen hastalanmış çocuklarını ard ardına kaybetti. Her seferinde “Kocama ne diyeceğim?” sorusu acı çektiriyordu. Taşla sıkıştırmış gibi kalbi ağrıyordu…

O zamanları geceleri gaz yağı lampayla deve iplerinden tuval örmeye öfkeyle girişiyordu. Örmezse delirecekti…

Deve tuvalı el işi değilde fabrikada örülmüş gibi çok güzel olmuş. Bütün sevgisini bu tuvala katmış! Savaşın sonunda nadir pembe çiçekli basmadan astarlı deve cepkenini dikmiş. Basmayı savaş başlamadan önce kendine elbise dikmek için almıştı.Astarı deve ipiyle dikmişti. Cepken çok güzel olmuş. Oğlunun yeni, giyilmemiş kürkünü kimse görmemesi için sandığa saklamış. Kürkün hayatı Kapar’ın hayatınan daha uzun olmuş. Mustapa giyecek diye düşünmüş.

Üzüntülü hatıralarını bölmek için Ayşa apa kirmeni kenara çekti ve avluda oyuna dalan çocuklara, özellikle en sevdiği İsabek’e baktı, sonra abdest almaya ve namaz kılmaya gitti.

…Namaz kılmak zor oluyordu.Çoğu zaman namaz kılan seccade gözyaştan ıslak oluyordu. Ama bu kime ilginç? Sadece Allah’ın önünde ağlıyordu, sadece Allah’a faşistlerden, Hitlerden,açlıktan,hastalıktan şikayet ediyordu… Onu da cennete almasını diliyordu. Kendine gelip kocasının küçük kardeşi Mamış’ı, onun karısı Rakıya’yı, oğlu İsabek’i verdiği için Allah’a şükretti. Onların hayatta olması onu da hayata bağlıyordu. Kaderini de onlara bağlıyordu.

Kapar kırk dörtüncü yılı vefat etti. Onun vefatı da Ayşe’nin sağlığını etkiledi…Sevdiği kocası da savaştan dönmedi… Onun kırlı şaçı siyah başörtü içinde kaldı… Onun kimsesi kalmadı! Şimdi o Mamış’ın yanında. Ne de olsa kocası Mustapa ile anyı rahmi paylaşmış kardeşidir. Elli bir yılında Mamış’ın oğlu doğduğunda İsabek ismini verdi. Rakıya’da süt hemen çıkmadı. Yeni doğmuş İsabek’in dinmeyen ağlaması ertafı sardı. Onu oyalamak için Ayşa apa memesini İsabek’in ağzına soktu. Süt çıktı. Ayşa apa tamamen aklını kaybetti. Bebeği kendi yatağına alıyor, onu kendi anne-babasından kıskanıyor.

Şimdi onlar işteyken çocuğa bakıyordu. Birinsi sınıf öğrencisi İsabek’i okula götürüyor. Ders bitene kadar okul önünde bekliyor. Gözdesi okuldan koşarak çıktığında çok seviniyor. Onun çantasını alır ve eline mısır ekmeği veriyor. Ayşa apa işsiz oturamıyor. Çocuğu yanına alır çiy* koparıyor. Bir kucak getiriyor, kırgız çadırı için hasır yapar. Mamış’ın işten gelmesini beklemeden koyun keser. Küçücük İsabek’le bölüyor ve bütün halkı anmaya davet ediyor. Eğer düğüne davet ederse hediyeleri hazır- güzel şırdaklar*!

Ayşa apa sadece bir şeyi hayal eder- İsabek büyüyüp de kürk ve deve cepkenini giymesinidir. O zaman korkusuz ölebilir…

Allah’a şükürler olsun, Ayşa apa Mamış’ın oğullarını ve kızlarını, İsabek’in çocuklarını, komşularının çocuklarını yetiştirmiş. Allah’a şükür deve cepkeni ve kürk çoktan giyildi.





Gülnar Emil 4.05.2020.

Cepken –içinden işlenmiş erkek kıyafeti

Eneke-anneye, babaanneye yumuşak hitap etme

Apa-anne, anneanne, babaanne

Çiy- sert bozkır otu

Şırdak-yünden yapılmış iki katlı halı


www.kafiye.net