Derya BALCI

KURMACA DÜNYANIN LİRİK ŞAİRİ: NECATİ CUMALI

Edebi türlerin en eskisi olan şiir, poem, insanlık tarihi boyunca duygu ve düşünceleri  en etkili biçimde anlatmanın yolu olmuştur. Şiiri etkili kılan, kolektif bilinçte yer etmesini sağlayan kendine has dile sahip olmasıdır. Şiir dili olarak adlandırdığımız bu dil, gündelik konuşma ve yazma dilinden farklıdır; çok katmanlı ve çok anlamlı olarak mecazlarla, imgelerle dolu etkileyici, büyüleyici bir dildir. Şairin dünyası kelimeleridir. Gerçekliği olduğundan farklı görür ve yansıtır. Kurmaca yanı olan şiir, diğer metin türlerini de kullandığı kelimeler ve dili ile etkisi altına alır. Dolayısıyla kurmaca dünyada sanatçı türler arası etkileşimden kendini alıkoyamaz. Yazın hayatına şiirle başlayıp öykü ve romanla devam eden, birçok edebi türde eser veren yazarlarımız arasında Necati Cumalı da yer alır.

Günaydın tavuklar, horozlar

Artık memnunum yaşamaktan

Sabah erkenden kalktığım zaman

Siz varsınız;

Gündüz, işim var, arkadaşlarım,

Gece, yıldızlar var, karım var,

Günaydın tavuklar, horozlar! (Cumalı, Bütün Şiirleri l, s.10)

Günün ilk ışıklarından doğan şiirleriyle edebiyat ve şiir dünyamızı aydınlatan Necati Cumalı, gönlünden diline, dilinden kalemine düşen şiirsel metinleriyle, okuyucunun gönlünde adeta taht kurar. Viran Dağlar’da yolculuk yapmak, okuyucuyu bu dünyadan soyutladığı gibi yaşanmış olan ve yaşanmakta olan gerçeklerle de yüzleştirir. Yaşamın gerçeklerini hisseden ve duyan okuyucu, hüzünlü ve bir o kadar da yaşama sevinciyle dolup taşan mısra ve satırlarda yaşayarak roman kahramanıyla birlikte kendini bir mücadelenin içinde bulur. Bu mücadele sırasında birey olarak kendi varoluşunu sorgulamak, kişisel mücadelesinin başlangıcını oluşturur. Necati Cumalı’nın şiirlerinde ve romanlarında lirizmin coşkun sel olup aktığını, destansı söyleyişiyle bir kat daha artarak devam ettiğini görürüz. Kendine has bir edebi dil geliştirir Necati Cumalı. “Dil benim çalgımdır.” diyerek duru, güzel bir Türkçe kullanmış; süslü anlatımdan uzak, mecazsız, betimlemeleri ustalıkla yansıttığı bir edebi dil oluşturmuştur.

Necati Cumalı, şiirlerinde ve romanlarında yaşadığı dönemin sosyal meselelerini kaleme alarak bu meseleleri edebî sahaya taşımış, yazın hazinemizi zenginleştirmiştir. Bir dönem Garipçilerin etkisinde kalmış olması şiirlerine ve romanlarına yansımıştır. Yazarın yaşadıkları, gözlemledikleri yazarlığına ve şairliğine yön verir niteliktedir. Cumalı, Milli Mücadele’den sonra Türkiye’ye göç ederek İzmir’in Urla kazasına yerleşmiş bir çiftçi ailenin çocuğudur. Şiir, roman, hikâye, deneme, tiyatro, günce gibi pek çok edebi türde eser vermiş, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının çok yönlü yazarlarındandır. Yaşamış olduğu göç olgusu, duygu dünyasında izlerini kaybetmemiş, onun şairliğini ve yazarlığını besleyen etmenlerin başında gelmiştir. Yıllar sonra kaleme aldığı Viran Dağlar adlı ödüllü romanının konusunu oluşturmuştur. Döneminin diğer şairlerinde de görülen toplumcu gerçekçilik akımının da etkisiyle sokaktaki insanı konu edinmiştir ilk şiirlerinde. Sade ve duru bir Türkçe ile yazdığı şiirlerinde; toplumun günlük yaşayışını, duyarlılıklarını rahat, akıcı bir dil ile yer vermiştir.

1943 yılında yayımlanmış olan şiirlerinde gündelik yaşamı konu edinirken sıradan insanlara yer verir. Toplumcu gerçekçi bir düzlemde düşünebileceğimiz Necati Cumalı’nın Kızılçullu Yolu şiirleri, herkesin içinde taşıdığı “yaşamak diyen duygular”ı saf bir Türkçe ile okuyucusunun dimağında yer eder. Şiirlerindeki lirizm ve diyaloglar, en çok 1945’te yayımlanan Harbe Gidenin Şarkıları adlı yapıtında yer verdiği iç konuşmalar, Necati Cumalı’nın şiirlerinden romana doğru yolculuğunun izlerini taşır adeta. Bu dönem şiirlerinde savaş karşıtlığı, kişisel hak ve özgürlüklerin tercihler konusunda bireyler tarafından kullanılamadığını, “Esir” adlı şiirinde yer verir:

Gözüne uyku girmiyor

Kardeşi Doğu cephesinde öldü

Annesi Berlin’de yalnız

Eh, işleri pek öyle fena değildi

Ama harbe girerken onun

            Fikrini mi sordular. (Cumalı, Bütün Şiirleri l, s.44)

            Necati Cumalı’nın 1951 yılında yayımladığı şiir kitabında yer alan “Uçanalı Zülfikar Bey’e Ağıt” adlı şiirinde lirizmin ve destansı anlatımın coşkunluğu mısralardan taşar adeta. Şairin şiir yolculuğunun, Viran Dağlar’da etkileyici bir anlatımla romana evrildiğini görmekteyiz. Yazar ana kahraman Zülfikar Bey’in hayatı üzerinden Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecini, Makedonya’daki halkın Türkiye’ye göç edişini ve Balkanlarda yaşanan karışıklıklara değinir. Zülfikar Bey, Uçanalı Rıza Bey’in oğludur; babasının ölümünden sonra beylik kendisine kalır. Kanı, deli akmaktadır. Yiğittir, yüreğindeki vatan ve millet sevgisi ile dolup taşmakta, içi içine sığmamaktadır. Zülfikar,  Mustafa ve arkadaşları Tevfik Fikret’in şiirleri ile öğrencilik hayatını geçirmiş coşkulu hürriyetçilerdir. Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin’in bulunduğu mekânlarda bulunmak onlar için bulunmaz bir nimettir. Balkanlarda yaşanan karışıklıklar sırasında dağa sığınan Zülfikar Bey’in yaşamını, destansı anlatımın coşkunluğunda anlatan satırları okuyunca hatırımıza Halk ozanlarımızdan Dadaloğlu’nun şu mısraları gelir:

Belimizde kılıcımız Kirmani

Taşı deler mızrağımın temreni

Hakkımızda devlet etmiş fermanı

Ferman padişahın dağlar bizimdir

Dadaloğlu yarın kavga kurulur

Öter tüfek davlumbazlar vurulur

Nice Koçyiğitler yere serilir

Ölen ölür kalan sağlar bizimdir

                                               Dadaloğlu (2)

Aynı zamanda yazarın, bir topluluğa Rumeli türküsü söyletmesi, halk kültüründen ve halk türkülerinden beslendiğinin, romanlarında şiir dilinden vazgeçemediğinin göstergesi olarak değerlendirebiliriz: 

“Dağlar dağlar

Viran dağlar

Ah yüzüm güler

Kalbim ağlar”

(Cumalı, Viran Dağlar, s.20)

Cumalı’nın şiirden romana evrilen yolculuğunda roman kahramanlarının da dönemin saz şairleri tarafından destansı şiirlerinin yazıldığını görürüz: “… Halk sevmişti Mecnun Kaptan’ı. Bölgenin saz şairlerinden biri destanlaştırmıştı hikayesini:

             Koçana dağlarında bir sarı yılan

            Kaylar candarmasını durdurdu divan! dizeleri belleklerdeydi destanın. Bütün Kaylar köylerinde övgülerle yinelenirdi…”  (Cumalı, Viran Dağlar, s.205)

            Zülfikar Bey’in yaşamının anlamını keşfetmesini anlatan

“…

            Anladım ben yaşamak

            Bu kavgaya inanmaktır.” (3)

dizeler,  Viran Dağlar’ın yiğitçe söyleyişinin yanı sıra kişinin varoluşunu sorgulayan yanını ortaya koyar niteliktedir. “ …Yüzbaşı Nurettin Bey’le karşılaştıktan sonra Türk-Alman gizli haberleşme örgütünde görev alınca aradığı yolu buldu. Koynunda Biliste’ye götürdüğü ya da Biliste’den alarak döndüğü bir raporla yola çıktıkça, yaşamının Balkan Savaşı’nda yaralanmasıyla kopan anlamına yeniden kavuştuğunu duyuyordu. …” (Cumalı, Viran Dağlar, s.243) Şiirden romana uzananduygu yoğunluğunu okuyucuya hissettiren bu satırlardaki şiirsellik ve aynı zamanda sade Türkçe kullanması Necati Cumalı’nın edebi türlerdeki başarısını ortaya koyar niteliktedir.

Şiirin, hayatımızın her aşamasında yer alan, ruhu besleyen, olgunlaştıran ve kişiyi eğiten bir yanının olduğunu yadsıyamayız. Romanlarında şiire yer vermekten kendini alıkoyamayan Cumalı, eserinde genç Makedonyalılar’a Tevfik Fikret’ten ve Namık Kemal’den şiirler okutur:

“Evet, sabah olacaktır, sabah olur, geceler

Tulu-i haşre kadar sürmez!…” (Cumalı, Viran Dağlar, s.138)

Şiirlerin sahip olduğu imgelem ve çağrışımları Cumalı’nın romanlarında özellikle Viran Dağlar’da görmek mümkündür. Romanın sahip olduğu şiir dili ve destansı yapısı okuyucuyu esere bağlayan özellikler arasında yer almaktadır. “… Nasıl çevirmiş candarmaları, nasıl almış silahlarını, nasıl atmış göle? Her duyan duyduğuna kendi imgelemiyle yakıştırdıklarını ekleyerek anlatıyordu önüne çıkana olayı. Öğleden sonra Aydos, Sarıgöl’e yayıldı anlatılanlar. Akşam olmadan Kaylar, Florina kahvelerinde konuşuluyordu…” (s.423) Söylenenler efsaneleşerek şiir tadında romanın satırlarında yer alır.

Necati Cumalı, hemen hemen her edebî türde eser vermiş usta yazarlarımızdandır. Herhangi bir edebî topluluk içerisinde yer almamasına rağmen eserlerinde, toplumu ve yaşam mücadelesi veren insanı, sıradan insanların aşklarını, gündelik yaşamlarını sade bir dil ile yer verir. Kısacası şiirlerinde ve romanlarında insanı konu edinmiş, insani değerlere yer vermiştir. Şiirlerinde kullandığı dil ve üslup özellikleri romanlarında da kendini hissettirerek okuyucusunu etkileyebilmiş, sadeliği ile büyüleyerek günümüze kadar okunagelmiştir.

Bir gül açıyorsa şimdi Türkiye’de
Aşkla ümitle açıyor
Adsız unutulmuş her bahçede
Bir gül tomurcuklanıyorsa
Sabaha karşı gecede
Açmak için tomurcuklanıyor
Aşkla ümitle
Sevinçle yaşamak için tomurcuklanıyor

Kanın aktığı yerde
Göz yaşının aktığı yerde
Karanlığı içinde kahrın
Güller açıyor işte
Güller ışık aydınlık içinde

 KAYNAKÇA

  • Cumalı, Necati: “Bütün Şiirleri 1”, Cumhuriyet Kitapları, Mart 2017
  • https://www.turkedebiyati.org/sairler/dadaloglu.html
  • Cumalı, Necati: “Viran Dağlar”, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, Mayıs 2019

www.kafiye.net