KAMPÜS’TE KAR SEVİNCİ



Ocak Ayının son haftası İstanbul’da ve tüm Türkiye’de etkili olan kar yağışı; tabii ki üniversitemiz kampüsünü de donatarak müthiş kar manzaraları ile beni büyülü bir atmosfere sürükledi. Bu büyülü güzelliği, objektifime çekmekten kendimi alamadım. Çocuklar gibi şendim. Kampüs’te kar sevinci yaşayan öğrencileri, kartopu oynayan büyük ve küçük çocukları izlemekten büyük keyif aldım.


Görev yaptığım okulun bahçesinde ki merdivenleri kardan arındırmaya çalışan temizlik görevlisi arkadaşımız, kürekle karları atarken dans ediyordu sanki…! Ertesi gün buz tutan bu merdivenlerden, ben dans ederek çıkmak zorunda kalmıştım ofisimize. “Gülme komşuna gelir başına.” diye boşuna dememiş atalarımız. Bizler bir taraftan kar sevinci yaşarken, diğer taraftan da yollarda kalan arabaları, insanları ve üşüyen hayvanları düşününce üzülmemek elde değil.


O hafta sürekli yağan kar’ın olumsuz etkileriyle birlikte, sevincine de tanıklık yapmak farklı duygu seline sürükledi beni. Zaten duygularımız değilmiy di bizleri insan yapan? Sevinç, üzüntü ve korku üçgeninin içine düşmek miy di bunun adı? Yoksa; hayatı acısıyla, tatlısıyla doya doya yaşamak mıydı dersiniz? Bence; üçü bir arada kahve iyi gider diye düşünüyorum karmaşık duygulara…!!! Desem de inanmayın. Çünkü; korkunun ecele faydası yokmuş. Maalesef fena şeyler, geliyorum diye haber etmiyor bazen. Veya bizler, düşünme yetimizi kaybediyoruz ara sıra. Mesela; karda yürüyüp, izini belli etmeyenleri çözmekte zorlanıyoruz. Acaba aptal mıyız gerçekten? İnsan birinin suratına baktığında iyi mi, kötü mü anlayamıyor. Ya da; bilip, bilmemezlikten geliyor.


Sanırım; şimdilerde bir çok kişinin uyguladığı yöntem bu. Ama; bembeyaz kar’ın üstünde ki ayak izlerimiz, ne kadar süre ele vermez bizleri. Orasını iyice bir düşünelim. İnsanın ve hayvanın ayak izleri çok farklıdır. Hayvanlar, sinsiliklerini açıkça belli ederler. Önlemini almak bize düşer. Kampüs’te yaşayan ve sayıları bir hayli fazla köpeklere, işe gidip gelirken sevgiyle bakar, uzaktan severim.


Arada bir onlara kemik, ekmek, mama versem de, kestiremem bana ne zaman havlayacaklarını… Aslında; onların ruh hallerini bilmek, çok da zor olmasa gerek. Ben onları hem seviyor, hem de ürküyorum bazen. Hayvanlara sevildiğini hissettirirsek eğer, zarar vermezler. Sadece, havlayarak tepkilerini dile getiriyorlar. Ne demişler yine atalarımız; “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.”



Kısaca; her şeyden önce, insanca yaşamayı öğrenmeliyiz. Hayatın belli başlı kurallarına uyum sağlarsak eğer, sorunlar da elbet bir gün çözülecektir. Yaptığımız her şeyin farkındayızdır aslında. “Kardan Adamlara” bile maske takarak hayatın gerçeklerini buzlaşmış bedenlerimize öğretiyoruz demektir. Şunu da unutmayalım ki; tüm sevinçlerin kaynağı SEVGİDİR…!!!



Kezban KOÇAK-İstanbul/ 17.02.2022

www.kafiye.net