şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Bağırıyor
Bağırıyor….markette adam karısına, sokakta kız annesine, hastanede hasta
doktoruna, yol isteyen diğerine… toplum olarak bağırarak sorunlara çözüm
bulmayı kanıksamaya başladık, ne zaman bu kadar tahammülsüz olduk. Baba,
bacaklarının arasındaki bisikleti hafif yan yatırmış gidonu tokatlayarak yolda
çevirdiği ergenliği geçmiş gence bağırıyor avazı çıktığı kadar, küfrediyor,
hakaret ediyor. Genç kulaklarına kadar kızarıyor, zor nefes alıyor, utanıyor
kaşları düşüp gözleri sağa sola kayıyor bir taraftan da ” Baba ne olur
bağırma, bak herkes bize bakıyor!” “Baba sokakta bari yapma! Ne
olur..” yalvarıyor. Adam aldırmadan bağırıyor genç utandıkça utanıyor….
Her gün kaç kişi bu
mazaralarla karşılaşıyor, kaç kişi kaç kişiyi emir kipiyle, buyurgan bir
tavırla rencide ediyor. Gittikçe sanki nezaket, kibarlık; öfkeye, kine, nefrete
yenik düşüyor. Oysa medeniyetin ilerlediği toplumlarda tam tersi gelişmelerin
ortaya çıkması beklenir. İçimizde olan dışımıza dökülüyor, içimizde neyi
besliyorsak o galip geliyor.
Yenik düşeriz bazen
içimizdeki öfkeye, nefrete, kine… aslında bu duygulara kendini tamamen teslim
eden insan farkında olmasa da yüreğe düşmüş bir kor misali önce
çevresindekileri yakar, sonra da kendini. İyimserlik hırkasını tamamen bırakıp
kötümserlik rengine boyanan insan sevgiyi kaybeder yavaş yavaş. Başkalarını
sevmeyen insan kendisinin de sevilmediği vehmine kapılarak yalnızlığa mahkum
eder kendini farkında olmadan. Her bir sözden, eylemden “acaba”larla dolu
sorular çıkarır kendine ve gereksiz tartışmalar ve bağrışmalar gelir devamında…
Hani meşhur bir hikayede “insan neden bağırır”ın ders niteliğinde güzel bir
cevabı vardır:
Hintli bir bilge, öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş.
Öğrencilerden biri
“çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince bilge “ama
öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek
istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye
bağırırız?” diye tekrar sormuş.
Öğrencilerden ses çıkmayınca
anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri
birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini
duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada
açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”
“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır.
Peki, iki insan birbirini
daha da fazla severse ne olur?
Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, gözleriyle konuşmaları, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.” der.
Daha sonra ermiş
öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman
kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak
sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki,
geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz. Şöyle der
Mevlana da: “Zerzevatçı bağırır, sarraf bağırmaz, eskici bağırır, antikacı
bağırmaz, söyleyecek sözü, fikri değerli olan bağırmaz, bağıran düşünemez düşünmeyen
kavga eder…”
Bağırmalara, hakaretlere
vesile olabilecek duyguları içimizden söküp atamadıkça iyilik yerine hep
kötülük kazanacak ve mutluluğu kendi içimizde; huy, karakter davranış ve
alışkanlıklarımızda arayacağımıza hep uzaklarda arayacağız. Hani yaşlı
kızılderili`nin dediği gibi: Çadırının önünde siyah ve beyaz iki köpeğinin
kavgasını izleyen dedesine, torunu neden köpeklerin kavga ettiğini sorunca:
“Bana göre onlar iyiliğin ve kötülüğün sembolüdürler.” der. Çocuk, kazanın kim
olacağını dedesine sorduğunda müthiş bir cevap alır: “Sen hangisini beslersen o
kazanır!”Evet hangisini beslersek kazanan o olacak.
Ergün Bilgi
www.kafiye.net
Yorum Yapın