şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Kadın Cinayetleri ve Sebepleri
Sosyalleşme ,insanı toplumsal yapının bir parçası haline getirmekten
doğmaktadır.Birey, tabiatla mücadele ederken, kendisinin de tabiatın bir
parçası olduğunu bilir ve bu mücadelede ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken,
istemli bir şekilde toplumsallaşır.Dolayısıyla ,insan tek başına yaşayamaz, tek
başına bu mücadeleyi sürdüremez.İlk ihtiyaç duyduğu şey yine başka
insanlardır.Sosyalleşmeyle insan, sosyal sistemin üyesi haline gelir.Yani;
birbiriyle ilişkileri karşılıklı olarak yönlendirilmiş olan ;kültürel olarak
yapılanmış ve paylaşılmış bir beklentiler sistemiyle tanımlanan ,çok sayıda
bireyin etkileşiminin teşkil ettiği sisteme dahil olur.Linton’a göre ”yeni
doğmuş çocuklar medeniyetsiz yaratıklardır”. Dolayısıyla Linton çocukların; cahil
hayvanlar halinden sosyal sistemin insan üyeleri haline gelişlerinin
sosyalleşme sayesinde olduğunu ileri sürer. Platon’a göre ”insan toplumsal
hayvandır!”.Ağır gibi görünüyor olsa da derinliğiyle geçerliliğini koruyan bir
kavram. O halde sosyalleşme , ilk olarak ailede başlar.Doğumdan itibaren
işleyen bu süreçte, ailenin etkisi kaçınılmazdır.İnsanoğlu hayvanları
evcilleştirebilecek bir yetiye ,akli iradeye sahipse neden; sosyalleşemiyor
saldırgan tutumlar sergiliyor; konuya bu açıdan bakarak hedefimize varmaya
çalışalım.Sosyologlar, psikologlar,toplum bilimciler, düşünürler ,yüzyıllardır
bu konular üzerinde ihtisas yapmalarına rağmen gelinilen noktada ;hala
sosyalleşememenin ; zenginlikle, ülke gelişmişliğiyle, alakalı olmadığına
dikkatleri çekmektedirler. O halde; bu kültürel bir süreçse, geleneksel yapıyla
alakalıysa, gelenekselleşmiş toplumlarda hala sosyalleşememenin; insan
olabilmeyle, medeniyetle yakından ilgisi olduğunu da görmekteyiz.
Bugün geleneksel yapıdan tamamıyla uzak bir ülke; Amerika’da günde 45 kişinin
öldürüldüğünden yola çıkarsak işlenilen cinayetlerin kadın dağılım oranının
yılda %700 (Guetemala) olduğunu görmekteyiz. Bu cinayetlerin büyük oranının
seks kölesi ve eğlence sektöründe çalışan kadınlardan oluştuğu ve cinayetleri
işleyenlerin ise partnerleri, birlikte yaşadıkları kişiler ya da müşterileri
olduğu anlaşılmaktadır.
Yine kadın cinayetlerinde dünya sıralamasında Orta Amerika ülkeleri birinciliği
alırken, Afrika ülkelerinin sıralamada ikinci, Türkiye’nin ise üçüncülüğü
aldığı anlaşılmaktadır. Dünya ülkelerde öldürülen kadınların çalıştıkları
sektörlere bakıldığında ülkemizdeki açık ara farkın; aile içi olduğu ve bu
kadınların çoğunluğun sosyal güvencesi olmaksızın niteliksiz işlerde çalıştığı;
eşi ,nişanlısı ya da ,akrabası tarafından öldürüldüğünü görmekteyiz. Kadın
cinayetlerinin en bariz sebeplerinin yüzdelik dilimde %42’lik bir oranla
psikolojik bulgular olduğu anlaşılırken, ekonomik sebepler nedeniyle işlenilen
cinayetlerin %7,7 olduğu saptanmaktadır. O halde toplumların ekonomik sebepleri
ya da kalkınmışlık düzeyleri işlenilen cinayetlerle ters orantılıdır. Tezimizi
bu açıdan ele aldığımızda toplumsal yapıyla ülkemizde işlenilen cinayetlerin
doğru orantılı olduğunu ileri sürebilir miyiz ? Evet ileri sürebiliriz. Eğer toplumsal yapı
ahlaki değerler yozlaşmışsa kişilerin psikolojik sağlığının bozulması
kaçınılmazdır. Bunun sebepleri arasında; aile içinde şiddet , özellikle
çocukluk döneminde maruz kalınan ; şiddet, taciz ,tecavüz gibi saldırılara
birebir uğrama ( bu suçların aile içinde saklanması çocuğun bir şekilde baskıya
da maruz kalması ), diğer yandan bu tür eylemlere tanık olması gibi etmenlerin
oluşturduğu travmalar sonucunda çocuğun, psikolojik sağlığının bozulması ve
tedavi edilmediği için; ileri ki yaşlarda benzer davranışlar gösterdiği;
kendinden zayıf olan kadın karşısında üstünlük sağlama , kendine kendini
kanıtlama , şiddetten öldürmekten zevk alma, mutluluk duyma gibi sebeplerle
saldırganlık gösterdiği anlaşılmaktadır.
Diğer bir etmen geleneksel yapının erkeğin yaptığını kamufle etmesidir. Erkek
yapar,erkektir, erkek sorgulanmaz, erkek yapınca erkek adam olur, kadın yapınca
namussuz olur vs. gibi sebepler erkekler üzerinde olumsuz etkilere yol açarak
erkeği suça teşvik etmektedir. Erkek içip eve gelir, karısını çocuğunu döver
vs…. Kadın polise sığınınca kocandır ,barış, idare et, kadın başına ne
yapacaksın, gibi saçma uzlaştırıcı sebeplerle karşılaşırken devleti temsil eden
yetkililer tarafından da şiddete boyun eğdirilmektedir. Burada ise bambaşka bir
sorun ortaya çıkar ki işte bu durum içler acısıdır.
EĞİTİM! Eğitimin yetersizliği meslek gruplarına seçilen kişilerin gerekli
uzmanlar tarafından mülakata tabi tutulmaması dolayısıyla, işin sosyolojik
boyutlarını kavrayamayacak kişilerin mesleğe yetersiz kişileri seçmesi. Sonuçla,
insan psikolojisini bilmeyen, sonuçları toplumsal yapıyı ciddi anlamda
etkileyecek eylemleri önceden saptayamayan bu kişilerin kamuda
görevlendirilmesiyle toplumsal yapının tehdit altına alınmasının yetkililer
tarafından sağlandığı, diğer yönden yapılan araştırmalarla netlik kazanmaktadır.
Nitelikli eğitim işte burada devreye giriyor. Düşünen sorgulayan empati
yetisini geliştiren üretebilen ve bunu gerçek hayatta yerine koyabilen
kişilerin yetişmesiyle sosyalleşmiş yapıya ancak ulaşılabilir. Bir diğer neden
ise; yasaların yetersiz oluşu ve işlevselliğini yitirmiş olmasıdır. Gerekli
sürecin işlenme aşamasında, failin haklı sebepler dolayısıyla, gereken cezai
yaptırıma tabi tutulmaması, kadının tahrik edici suçlamalara maruz kalarak
şiddeti hak ettiğinin haklı gerekçelerinin devleti temsil eden merciler
tarafından ileri sürülmesiyle, kadının hukuki saldırıya; (psikolojinin tahrip
edilmesi suretiyle de) psikolojik saldırıya uğradığı anlaşılmaktadır.
Dünyada kadına seçme seçilme hakkının ilk verildiği ülke Türkiye’yken bugün
gelinilen duruma bakıldığında durumun utanç tablosu, ülkemizde 2018 yılında 281
kadının cinayete kurban gittiğini saptamaktadır. Öldürülen kadınların
%30.2’sinin nitelik gerektirmeyen işlerde çalıştığı(seks kölesi eğlence sektörü
çalışanı ,bulaşıkçı ,temizlikçi ) anlaşılırken profesyonel meslek gruplarında
çalışan kadınların %13.4’ü ,ev hanımlarının %1.9’unun cinayete kurban gittiği
anlaşılmaktadır.İşlenilen cinayetlerin yüzdelik dilimdeki yerinin neredeyse
tamamının erkekler tarafından işlendiği gözlemlenirken bu cinayetleri
işleyenlerin %63’ünün eşi ya da , partneri ya da sevgili tarafından öldürüldüğü
ve faillerin%86’nın sabıkalı olduğu anlaşılmaktadır. İşlenilen cinayetlerde
faillerin %46.8’inin ilkokul mezunu olduğu saptanırken lisansüstü eğitimde, hiç
cinayet işlenmediği gözlemlenirken, üniversite mezunlarında işlenilen cinayet
oranlarının %5.5 olduğu anlaşılmaktadır. O halde profesyonel meslek gruplarında
çalışan kadınların öldürülme oranlarıyla yine geleneksel toplum yapısının doğru
orantılı olduğu saptanmaktadır. Ekonomik özgürlüğünü kazanan kadının toplumda
söz sahibi olmasıyla eşin kadının üstünlüğünü kabullenemeyip aile içinde
şiddete yönelmesi kadının aile içinde etkin role sahip olmasını benimseyememesi
ve ortak fikirlerde birleşememe gibi sebeplerin etkin olduğu saptanırken; yine
eğitimin insanları disipline soktuğu ve toplumsal sisteme dahil ettiğini ele
alırsak; eğitimli demokrat eşin; durumu daha hoşgörüyle karşıladığı ve eşiyle
ortak noktada buluşabildiği, mutlu huzurlu aile profili çizdiği dolayısıyla
kadına ve ailesine verdiği önemle, toplumsallaşma sürecinde etkin rol oynağı
görüldüğü anlaşılmaktadır. Sosyalleşme sürecinin, ilk olarak ailede
başladığından hareketle ömür boyu devam ettiğini ele alırsak; ailelere düşen
rolü ele aldığımızda şunlarla karşılaşmaktayız…
Çocuğuna sevmeyi öğreten, özür dilemeyi, başkalarının haklarına saygılı olmayı,
empati kurmayı öğreten bir ailenin çocuğu, toplumsal sürece daha kolay adapte
olurken; sistem içinde erdemli, insana yaraşır tavır ve davranışlar
sergileyerek topluma yararlı bir birey olduğu gözlemlenmektedir. Çocuğuna ; zalimliği
öğreten ,bencilliği, hırsızlığı ,yobazlığı öğreten ,kendi çıkarları uğruna bir
çok değeri harcamayı öğreten, bir ailenin çocuğu ise toplumsal sisteme dahil
olamamakla birlikte sosyalleşemeyerek saldırgan sinsi tavırlar sergileyerek,
etrafına zarar veren, toplumsal sisteme zarar veren; sapkın bir suç makinesi
haline de gelebildiği anlaşılmaktadır.
Yine geleneksel yapıda ki yanlışları, eğitimle düzeltebileceğimiz üzerinde
duracak olursak, gelenek ve göreneklerine bağlılık kültürel mirası yeni
kuşaklara taşıma ise bambaşka bir disiplin olarak karşımıza çıkmaktadır. Kız ya
da erkek çocuğu yetiştirmenin incelikleri ise burada çok ciddi rol
oynamaktadır. O halde toplumsallaşma sürecinin; bireysel düşünebilen,
üretebilen ve bunu hayatta doğru yere koyabilme yetisiyle gerçekleştiğini
görmekteyiz. Sosyalleşme okulda ki öğrenim de değildir. Okulda ki eğitimdir ve
istekle ilerletilebilir ve sonsuzdur. Okul da da bitmez. Örneğin bir kediyi
gördüğünde ona taş atan ebeveynin çocuğu nefreti öğrenirken; kediyi seven ona
yemek veren ebeveynin çocuğu; sevmeyi, yaşatmayı, vicdan sahibi olmayı
öğreniyor.
Toplumumuzda yine ;”gelinlikle girersin kefenle çıkarsın”, sözü karşı tarafa
üstünlük sağlarken kadının sömürülen köleleştirilen, bir varlık konumuna
gelmesine sebep olmaktadır. Buda toplumumuzda gelenekselleşmiş kalıp sözlerden
biridir ki ciddi anlamda karşı tarafa üstünlük sağlamaktadır. Özetle durum ,sık
sık uzaktan ya da yakından tanık olduğumuz ölümlerle karşılaşmamıza yol açmaktadır..Bu
süreç ne yazık ki devlete sığınan kadına kurumsal olarak ta yansıdığını ve
kadını hedef durumuna getirdiğini görmekteyiz.Tüm bunların nitelikli eğitimle
aşılacağı kanısındayım.Bunun için öncelikle toplum bilimciler tarafından
ailelere gerekli eğitimin verilmesi, bunun için devletin toplum bilimcilerin
sahada aktif çalışmasına olanak sağlaması gerekmektedir. Diğer yandan; gerekli
yasaların çıkarılması ve ilgili suçların gerekli cezai yaptırımlara tabi
tutulması gerekmektedir. Suçun, yeni bir suçu oluşturmaması için sıkı
denetimlerin yapılması, saldırıda bulunan kişinin psikolojik yardım alması
sağlanmalı ve bu süreçte; ailenin; kadının çocuğun koruma altına alınması, güvenlikleriyle
ilgili gerekli tedbirlerin ayrıca alınması gerekmektedir. Oldukça , meşakkatli
bu süreçte sosyal devlet olabilmenin temelinin de atılması sağlanmış
olacaktır.Aksi halde bu cinayetler, suç çeşitlerinin artmasına toplumsal
sistemin, ciddi anlamda sarsılmasına ve millet olma özelliğini zamanla
yitirmesine sebep olacaktır.
Toplumsal yapının iyileştirilmesi insanın sosyalleştirilmesiyle mümkündür ki bu
ancak ve ancak eğitimle başarılacak bir misyondur. Böylelikle; gerek kamusal
hayat, gerekse sosyal hayat kaideleri düzene sokulabilir, işlevsellik
kazandırılarak sürdürülmesi sağlanılabilir. Bir insandan bir topluma hareketle;
dilerim kadınlar hunharca katledilmesin, çocuklar annesiz, yarsız kalmasın,
huzurla sağlıklı bir ruh yapısıyla yarınlarımıza serpilsinler…
Sosyolog Sosyal Uzman:Filiz Kalkışım Çolak
”Çıngı Edebiyat Dergisi sayı 66”
www.kafiye.net
Yorum Yapın