CEREN’SİZ OLMAZ

Cuma mide bulantısından şikayet etti Ceren. Klasik anne ilacı nane limon.

Cumartesi aynı şikayet, aynı alternatif tedavi yöntemi. Uysal Ceren, masum, mahzun, dua ediyor sessiz sessiz. Malum nedenler; hastaneler covit nedeniyle riskli, gitmek istemiyor. Haberlerde down sendromluların aşı listesine alındığı söylense de gerçeğinde aşı listesinde adı yok. Aile hekimliğine gidiyoruz birlikte Ceren’le. Dünya iyisi aile hekimimiz, aşı listesine alındığında bizi bilgilendirecek. Söyleniyor Ceren “Yalancılar!”

Pazar sabahı kahvaltı masasındayız ailece. Ceren’in rengi değişiyor. “Neyin var Cero?” demeye kalmadan nöbet geçirmeye başlıyor kuzum. Panikle ben yere düşmemesi için kucaklarken abisi alan açıp ters çevirerek masayı suyu boca ediyor başından. Bildiği ilk müdahale şekli bu normal yurdum insanının.

Ambülans çağırıyoruz. Acil müdahale, şehir hastanesi, bilindik tüm tetkikler, altı saatlik bir gözlem.

Taburcusunuz ediliyoruz. Söylenen şu, “Tetkik sonuçlarında en ufak bir problem görünmüyor, her normal insan da bilinmeyen nedenlerle ömründe bir iki kez nöbet geçirebilir. Üç ve sonrasında tekrar ederse epilepsi tanısıyla ilaçlı tedaviye başlarız.”

Eve geliyoruz ama ateşi yükselen Ceren’in göz altlarının morardığını farkediyorum. Bu ciğerleriyle ilgili bir sorunun varlığının işareti anne gözüyle. Aile hekimini bilgilendiriyorum ve antibiyotik başlıyoruz. Ateş düşürücü, antibiyotik, sürekli ılık duş derken salı sabahını getiriyoruz korku umut arası git gellerle. Salı sabahı yine kahvaltı masasındayız ve ikinci nöbet başlıyor.

Ambülansla tekrar şehir hastanesine taşınıyoruz.

Bizden önce kimin yattığını bilmediğimiz bir sedyeye, örtüsü değiştirilmeden

yatırılan Ceren’in sil baştan tetkikleri yapılıyor. Ben ateş ve göz altlarının morarması nedeniyle antibiyotik tedavisine başladığımı söyleyerek akciğer grafisi çekilmesi konusunda dikkatlerini çekiyorum. İlaçlı tomografi, MR, kalp grafisi…. derken korkularım doğrulanıyor ve yutkunma sırasında ciğerine kaçan bir besin parçasının enfekte olarak zatürreye neden olduğu anlaşılıyor ve yatışı yapılıyor Ceren’in olmayan yatağa.

Bana, antibiyotik tedavisine başlanıldığı, tedavinin hastane koşullarında sürmesi gerektiği, yaklaşık bir on günlük tedavi süreci olduğu ancak hastanede boş yatak olmadığı için Ankara genelindeki tüm hastanelerle iletişim kurduklarını, bu bekleme sürecinin, covit testi negatif çıktığı için acilin daha(kovit negatifliler bölümü) steril bölümüne alınacağımız söyleniyor ve biz aynı sedyeyle o bölüme alınıyoruz.

Tanı konana kadar kaldığımız bölümde, benim gözlemlediğim en az beş altı çift covit tanısıyla geldi. Sağımızdaki solumuzdaki sedyelere yatırıldılar, ilaçları verildi, gönderildi. Yerlerine alınan hiçbir hasta için sedye örtülerinin değiltirilmediğini üzülerek ve panik içinde izledim.

Ceren’i dezenfektana boğma bahasına çift maskeyle nasıl korumaya çalıştığımı şöyle bir düşünün!

İkinci gün; yeni bölümdeyiz ve hâlâ sedyedeyiz. Şükür ki tedavisi başlandı. Ankara genelinde yatak aranıyor, boş yatak bulunursa oraya gönderecekler. Ben on çift gözüm. “Serum bitti mi, ateşi çıktı mı, nöbet geçirecek mi yine,……” onlarca soruylayım içimde.

Adının Zeynep olduğunu öğrendiğim günün asistanına bilgi almak adına gidiyorum. Yüzüme bile bakmadan hekimin gelip bilgilendireceğini söylüyor.”Ne zaman?” diyorum art niyetsiz. Aynı hava “Gelince görürsünüz” diyor. “Lahavle..” çekiyorum. Çok geçmeden zat-ı zorba uzman hekimle birlikte yanımıza geldi. Uzman doktorun tevazu ve şefkati yüreğimdeki hengameyi bastırıyor. Tanı ve tedavi süreciyle ilgili bilgilendiriyor. Boş yatak beklenildiğini, tedavinin devam ettiğini, halihazırda ateşi olduğu için o anlamda da müdahale edileceğini söyleyip geçmiş olsun dikekleriyle gidiyor. Her ne kadar maskeli de olsa gözlerindeki şefkati görebiliyorsunuz hekimin. Bu sıcaklığın verdiği rahatlıkla bir iki soru soruyorum aklıma takılan. Bu koca hastanede nasıl yer olmadığıyla ilgili ki bayan asistanın gözlerini devirerek verdiği tepki öfke nöbetine girmeme yetiyor da artıyor bile.

Kontrolümü kaybetmek üzereyken darbedilen hekim haberleri resmi geçit yapıyor gözlerimin önünde ve çenemi kenetleyip zorlukla Ceren’in yanına dönüp ateş düşürücü serumu beklemeye başlıyorum. On, yirmi, otuz dakika bir saat ve yeni nöbet başlangıcı panikle soyuyorum üstünü Ceren’in ve soğuk su kompresi yaparken en yakın mesafedeki sağlık görevlisine sesleniyorum panikle. Koşuyor kadıncağız serumu takıyor “Doktor söylediğinde taksaydınız bu serumu böyle olmayacaktı.” diye söyleniyorum. “Keşke doktor hanıma söyleseydiniz” diyor.

“Söyleme noktasını geçip saçlarına dalma noktasında olduğumdan size seslendim” diyorum sessizce Ceren’i ürkütmemek telaşıyla. Başımın zonklamaya başlamasıyla birlikte farkediyorum tansiyon ilacımı panikle almayı unuttuğumu. Normalde on bir – sekiz seyreden tansiyonum on altı-dokuzlara çıkıyor. Anlık bir zaman diliminde bana bir şey olduğunda Ceren’in neler hissedeceğini ve neler olabileceğini hesaplıyorum. Başka bir boyuta geçiyorum anında. Fizik ötesi bir boyut bu. Kendimi kontrol ediyorum. Elimdeki alkollü pamukla nabzımı hizaya çekiyorum. Sitem naz arası Ceren’i sürüyorum Yaratan’ın önüne. Bekçiliğini baba verdinse sağlığımdan da sorumlu değil misin?” söyleminde toparlıyorum bedenimdeki atraksiyonlu. Ceren farkediyor aslında o kısacık hengameyi ve” Sen iyi misin?” diyor. Kötü olma lüksüm varmış gibi!

Acilde ikinci günümüz. Ceren sedyede ben sandalyede. İçeriye yiyecek alınmıyor, Ceren kalkamıyor, İş yerinde sürekli araç kullanmakta olan abimizi panikletmemek adına bilgilendirmedimediğim için tek başımayım ve ben de Cereni bırakıp gidemiyorum bir yere. Yüzlerini okumaya çalışıyorum sağlık görevlilerinin ki iyisi hangisiyse Cerenin başında beklesin ben de yiyecek birşeyler alıp geleyim Cerene.

Pilim bitmek üzereyken Sincan’da bir hastanede yer olduğu haberi geliyor toplanıyoruz.Cereni giydiriyorum ama vazgeçiyor Sincan. DDY hastanesinde üç kişinin yattığı odada ki tuvaleti olmayan bir odanın var olduğu haberi geliyor yine. Tam kabul etme noktasındaydım ki sabretme noktasını geçtiğimin farkındalığıyla

184 sağlık bakanlığı hattını çeviriyorum. Kendimi tanıtıyoruz önce sükunutle. “Gelecek nesillerimizin bile borçlu olduğu bu hastanede; üç gündür zatürre tanısı konmuş, otuz altı yaşındaki down sendromlu kızım sedye üzerinde, ben 65 yaşında kadın sandalye tepesinde boş yatak bekliyoruz. Hiçkimsenin bize bunları yaşatma lüksü yok” Bunlar karşı tarafın cevap vermesine fırsat vermeden ilk etapta söylediklerim. Adamın ne dediğini arkasından benim neler söylediğimi hatırlamıyorum bile.

Telefonu kapattığımın üzerinden en fazla yarım saat geçmişti ki boş yatağın bulunduğu bizi oraya alacakları söylendi.

Zaman mefhumunu yitirmiş olarak bize hazırlanan Ceren’nin “Oh çok şükür yatak!” dediği odadayız şimdi.

Bir parça ışıdı şükür gözü Ceren’in. Kalp damar göğüs hastalıkları bölümündeyiz şu an. Yapılan tedavinin, bu bölümdeki hekimler başta olmak üzere tüm görevlilerin ilgi ve şefkatlerinin, kardeşinin de İzmir’den gelmiş olmasının sevinciyle iyileşme yoluna girdi çok şükür Ceren.

Erken sevinmiş olmalıyım ki akşam üzeri hekimimiz “Covit endişesi içindeyiz, aşınızı olmanıza rağmen sonuç belli olana kadar maskenizi çıkarmayın” dedi ve ikinci kez test yapıldı.

Günlük abartısız yirmi otuz covit hastasının devr-i daim yaptığı acil gibi kapalı bir ortamda onca hastanın kullandığı ortak tuvaletleri kullanarak ne kadar korunabilirsiniz ki zaten! Test sonuçlarını bekliyoruz şimdi de.

Sevgili dostlar bu yazdıklarım bir korku filminin senaryosu değil maalesef. “Dilimin döndüğünce Ceren’in uykuya geçtiği şu saatte dertleşim sürecinde ve amacındayım” diyelim. Şu saate kadar hiçkimseyle iletişim kuramadım maalesef. Eminim ki geldiğimiz iyileşme süreci dualarınız sayesinde hep.

Saat yirmi bir gibi tüm yorumlarınızı okudu Ceren kâh ağlayarak kâh gülerek.

“Allah’ım beni iyileştir, sevdiklerimi sevindir, annemi yalnız bırakmak istemiyorum, abimle kardeşim dayanamaz yokluğuma” duasını öyle içten yaparken bir kaç dakikalığına yalnız bıraktım onu.

“Amin” dedim kabul olduğundan emin duasının. Daha çok kahveler içeceğim inşallah elinden. CEREN’SİZ OLMAZ ZİRA.



Nermin  Akkan
www.kafiye.net