Hasret

Kıtalar ötedeki, iki yıldır kokusuna, bal gözlerine hasret kaldığım evladım, sarı kızımla kısacık yazışma ne çok duygu çağrıştırdı. Sevdiklerinin bir cümlelik iyi haberinin, bir gülen fotoğrafının değerini ancak hasret çekenler bilir. Artık fotoğraflarda da gülmek gelmiyor içimizden. Keder, özlem akıyor maskeli yüzlerden…

Ne çok hasret çeken var. Ne çok özledik!.. Kavuşmayı, sevinmeyi, gülmeyi unuttuk. Sarılmayı, muhabbeti…Bir yılda ne çok şey değişti. Yaşananlar, gelinen hal hepimiz için farkındalık vesîlesi olur, herşey eskisinden daha güzel olur inşallah.

Karlı havalarda dahi çiçekler açabiliyor, ayaza direnebiliyorlarsa, çocuklar herşeye rağmen gülebiliyorlar, kuşlar cıvıldayarak uçabiliyorlarsa hala ümit vardır…

Akşam saatlerinden beri deli deli esen fırtına üzerimizdeki kara bulutları, şerleri defeder, rahmet yağmurlarıyla hayırlar, güzellikler gelir inşallah.Amin Ya Rab’bi!..

Hayırlı akşamlar. Sevgiler.

💗

Yağmurla Hasbihal-

Gökyüzü taştı benim yerime. Deli deli esti önce yine, kızdı, kükredi. Şimdi kana kana ağlıyor insanlığın, dünyanın haline!..


-Her görüşümde beni ağlatan kuşların merak edip ziyarete geldiği hasta adam karikatürüne rastladım da az önce; Özellikle yine hasta isem hele çok fena dokunuyor cidden. Tek başına olmanın kötü tarafı bu. İki gündür hava çok bulutlu, yağmurlu. Müzmin romatizmalılardan da olarak günlük güneşlik günlerdeki neş’emiz yerini sızılı bir sessizliğe bıraktı doğal olarak.


Dalgaların denizi sevmemize engel olamaması gibi, çıldırmış romatizma ağrıları da yağmuru sevmemize engel olamıyor elbette. Bulutlarla beraber hem ağlıyor hem de herşeye rağmen biricik hayatımızı lutfedenin hatrına sabrediyoruz.


Sabah uyandığımda yürüyememe nedeniyle biraz panik yaşasam da zorlayarak üç beş adımdan sonra şiddeti azaldı. Kahvaltımı hazırlayabilmeme, yavaş yavaş evimin işlerini yapabilecek, tuşlara basabilerek yazılarımı yazmaya devam edebilecek olmaya sonsuz şükürler ettim.


Kasveti dağıtmak, şiirlerimiz, yazılarımızla bir şekilde kimseye yük ve Allah’ımızdan başka kimseye muhtaç da olmadan hayatımızı illa rıza dairesinde ve illa aşkla idame ettirmek zorundayız.


Şiddetli fırtına ve gök gürültülü yağmur var bugün Salihler şehrinde. Pek celalli gökyüzü, çok dolmuş, çok sabretmiş belli ki. Uzun uzun kükreyip akıtıyor birikmiş acılarını; geldiği halden ötürü insanlık için döküyor olmalı gözyaşlarını…


Yağmurun habercisi, günler önceden başlamış, çıldırmış ağrılara eklenmiş hüzün bulutu duygularla, hazan yaprağı rengi pazen nevresimli bahtaniyemi üzerime çekip bir taraftan açık balkon kapımdan yağmuru seyrediyor, dinliyor, bir taraftan da duygularımı kelimelere dökerek kendimi terapiye gayret ediyorum.


Dolup dolup bir türlü yağamayan göklerin gürültüsünü dinliyor, dağda yol açtığı rengi seyrediyorum bir süredir. Artan ağrılara rağmen hiç şikayetim yok, mutlu olduğumu da söyleyemesem de…


Sadece tedirginim oldukça nedense. Kararması ve çıkardığı seslerle bir şeyler söylemeye çalışır gibi hissediyorum. Küsmüş, kızmış ama üzmekten korkusuna söyleyemiyor da gibi sanki. Ne zordur bilirim, döküverse içini rahatlayacak halbuki.


Nasıl küsmesin, kızmasın ki!.. Dünyanın, insanlığın geldiği hale bakıp iyi sabrediyor bence.


On bir yıldır televizyondan uzak durarak, insanlarla da zorunluluk dışında pek görüşmemeye gayret ederek; dünyanın, insanlığın geldiği yürek dayanmaz hale dayanamayacağımı hissettiğimden kendimi korumaya çalışan benim bile bir şekilde haberim oluyor, biliyor, hissediyorum yaşanan acıları, insanlığa yakışmayan çirkinlikleri, dayanılmaz zulümleri…


Hiç ilgili görünmüyor olsam da en çok canı yananlardan, hiç yere yaşanan acılara için için ağlayanlardanım. Ahir zamanın fitne, fesat ve belalarından, sağlık durumum da gereği evimde uzletle korunmaya çalışanlardan olsam da hiç bir şey yapmadan, hayattan elimi, eteğimi çektiğim bir uzlet hayat değil bu çok şükür.


En başta bütün insanlık için dualarım olmak üzere, kendimi geliştirme ve öğrendiklerimin zekatı babından yazarak bilebildiğimce bir nebze bir acılı gönle çare olabilme çabalarım hasta halimle yapabilmeye gayret ettiklerimden Rab’bimizin izni ve yardımıyla çok şükür.


Çok ağrısalar da tuşlara basabiliyorum parmaklarımla hala. Elime kalem alıp yazmam gerekse yapamayacağımı biliyor buna da şükrediyorum. Nefes alıp, su içebildiğime de, en önemlisi de hala koşulsuz, beklentisiz sevebildiğime!.. Sonsuz kere!..


Önce usul usul başladı yağmaya, tıpır tıpır konuşmaya, biraz halleşelim, dertleşelim, hasbihal edelim istedim aşkım yağmurla. Bakalım geldiği yerlerden neler getirmiş, o Rahmani kokuyu duyuracak mı diye çok heyecanlıyım…


Gurbet kuşu yavrularımın hediyesi, özlemleri doruk yaptığında sarılıp avunduğum evlat- cennet kokulu şalıma sarınıp balkona çıkmak, onunla birlikte ağlamak istiyorum…


Gökyüzü taştı benim yerime. Deli deli esti önce yine, kızdı, kükredi. Şimdi kana kana ağlıyor insanlığın, dünyanın haline…

Toprağın suya hasreti diniyor. Sonbaharın güzelliklerini yaşamaya başladık şükür. Üşüyüp üzerine bir şal almak, sıcacık bir bardak çayla ısınmak ve yağmurun sesini dinlemek dinlemek dinlemek… Ve yalnız olmadığını bilmek…


Varlığını bildirene, her koşulda güzelliklere odaklı, aşkla yaşamayı lutfedene sonsuz şükür. Daim eylesin, layık olabilmeyi, hizmetiyle hakkını verebilmeyi de nasip eylesin. Amin Ya Rab’bi!..


İlla Aşk / Adevviye Şeyda


“Olmazlara meylim var
Bereket versin gökyüzünün tapusu yok,
Herkes bakabilir.
Bulutlara kimse el koyamaz.
Hayal kurma hürriyeti var.
Sevmek, devam eden en güzel huyum!..”


“Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun !..”


“Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!”


Cahit Sıtkı Tarancı



Adevviye Şeyda Karaslan
www.kafiye.net