MİNİK KUŞ VE CAN’LAR

Bahçem. Kurumuş ağaç dallarında küçük kuşların yaşadığı, geceleri minik avucumla yem verip beslediğim minik kuşlara barınak olan bahçem. Güneş ışıklarının odama girmesine izin vermeyen ceviz ağacının gölgesi gibi karga sürüleri gökyüzünde süzülürken kendimi bahçemde buldum.  Beyaz çitlerin arasından süzülerek gelen bir salyangoz bana gülümsüyordu. Arkadaki arkadaş salyangoz ise çitleri tırmanmayı seçmiş olmalı ki kan ter içinde sırılsıklam terleri etrafa saçılmış, arkasında iz bırakarak çiti aşmaya çalışıyordu. O da ne? Ceviz ağacının dalında bir ses.

_ Ahmet  Abi, Ahmet  Abi!  Ben çok acıktım, bana yemek verir misin?

Benim minik kuşum sen de mi geldin? Benim bahçemin gonca gülüsün sen. Hoş geldin Safalar getirdin. Ne iyi ettin de geldin. Ben her gece senin adını anmadan uyuyamazdım. Oğluma minik kuşun hikayesini anlatırdım. Senin hikayeni dinlemeden   oğlum uyumazdı bir türlü. Her gece minik kuş, “Ahmet Abi , Ahmet Abi ben çok susadım. Bana birazcık su verir misin?” diye gelir penceremizi tıklatırdı. Can Ahmet de pencereyi açar, minik kuşa su verir, hal hatır sorardı. Minik kuş parkta çok oynadığını, kaydıraktan kaydığını, salıncakta sallandığını anlatırdı. Bütün bunları yaparken zaman su gibi akıp geçer, su içmek aklına gelmezdi. Susuzluğa dayanamayınca parkın karşında Ahmet’in evinin olduğunu hatırlar, ve uçarak gelir , pencerenin önünde beklerdi. “Tık tık” cama vurur ve Ahmet’e seslenir, su isterdi.

Hikayemiz hep böyleydi. Minik kuş ya su ister, ya yemek ister, ya da Ahmet ile oynamak ister. Benim oğluma minik kuşla ilgilenmek çok iyi gelirdi.

Kuzum benim bak minik kuş gerçekten şimdi sana sesleniyor. Evde olsan da su versen minik kuşa. Ama minik kuşun arkadaşları da var yanında unutmayasın!

Can Ahmetim, yavrularım. Nice canlar bir bir solup gidiyor bu dünyadan. Kimi ülkesindeki savaştan kaçarken Akdeniz’in sularına kapılıyor. Bir anne yavrusunu kurtarmak için kendini denize atıyor.

Bir anne evladına kurşun gelmesin diye bedenini siper ediyor.

Yavrusu aç kalmasın diye dilencilik yapıyor başka memleketlerde.

 Doğduğu topraklardan ayrı düşmüş nice canlar ortaya saçılmış. Kıyıya vuran balıklar gibi bedenler serilmiş sahillere…

Ölümü hiç bu kadar yakın hissetmemiştim… bir arkadaş, bir dost kadar!

Ölüm bize bir nefes uzaklıkta

Nefes alırsan ölürsün misali.

Yaşamak; insanca, özgürce… Barış içinde yaşamak …

Minik kuş ve arkadaşları üzerimizde … ziyaretimize gelmişler; onlara ekmek ve su veremiyorum. Toprağın altından selamlıyorum sadece… Özgürlük; her şeye rağmen!




Derya Akar Balcı
www.kafiye.net