Tayf

Fırtınaya tutulmuş bir günün altında yapraklar sığınacak yer ararken iri gözlerini göğe dikmiş ne güzel şeysin sen ey yağmur ;yağ gözlerime öylesi yağ ki annem ağladığımı görmesin diyebilen masum bir çocuktu Engin.Çünkü yüreğini hiç kirletemedi hiç nefret etmesini öğretmedi kırılan örselenen duygularına rağmen. Sadece sevmeyi affetmeyi öğrettti sadece sevmeyi özümsedi onu Engin Turgut yapan yaradılışının gereği. Din tacirliğine hiçbir zaman soyunmadı yalan konuşmadı ne zaman ki biri hayvanlara eziyet etti inancı gereği Allah’a kötüleri şikayet ederken onlara çirkinliklerini insanlık dışını varlıklarını haykırmaktan hiç korkmadı.O güç inancın sesiydi çünkü.Çiçeklere ağladı denizin kirletilmesine şiirleriyle yıkadı maviyi nesefiyle sürüpdü sokakları erguvanlar ekti tuvaline turkuaz periler yağdırdı gözyaşlarıyla umudu haykırdı sabaha hoş geldin güzel kız derken yüreğinde ağırlamanın yüceliğini gösterdi.Bizleri düş çarşına çıkarırken esmer bir sevgilinin kirpiklerinde tutuşturuyor ay ışığını şafak kan ter içinde sabahı doğuruncaya değin kucağımıza.Sonra esmer tene güne inat güneşi giydirip deniz suyu akan sırtıdan saçlarının arasına fesleğen nefesli rüzgarlar hiç birimizin henüz okumadığı şiirlerini fısıldıyor.O esmer güzel kollarımızdan geçerken toprağa damlayan ilk cemresiyle baharın mor menekşeler fışkırıyor tırnaklarından kuzey yıldızının.Yoksa moru niçin bu kadar sevsin ki şairimiz!Elma suyuna aşerdiği vakitlerde tuvaline erguvanları ekti umutla gölgeye çimdiklenen papatya hanımların sünger göbekçiğini olurda sevgilisi gelip bronzlaşır diye göbeğinde papatyaların. Saç bağını çözer gibi fırçasının her bir telinden çabut bağladı hayata küsen insanlık adına mavi saçlı peri kızı gelip çözer diye kimsesiz gönüllerin dizginlerini. Sürgünde fersahken huyu güzel bay Neruda’dan imbiklenen filizler çekti mavi gözlerin irisine ki yeşilinde en çok sevilen ışısın diye..Elasından su içen ceylanları sektirmeyi hiç unutmadı gözlerin. karasında kahvesinde köpük köpük yârin duvarlarına çarpmayı haylaz çığlıklı körfezleri haykırtmayı hiçbir rengini atlamadı gözlerin…Belki de ondan bu kadar güzeldi o çocuk bakışlı iri gözleri belki de sınırsız sevgisiydi onları böylesi masum kılan.Vededik’te bir akşam üstüydü İtalyan bir gençten evlenme teklifi aldığım mısrası papatya saplarından bir yüzükle diz çöküp ‘’ mi vuoi sposare?’’ aşkın fesefesini yârin kokusundan sarkıtırken iştahımda açan kan portakallarıyla.. Kızıl bir akşam olsa gerek portakal kokusunun begonvilleren sarktığı deryaların şaraba kestiği. İç iç bitiremediğin bir sarhoşluğa .. Ne tuhaf şeymiş sevmek öleceğini sanıyorsun terkedilip giderken yenisi geliyor elinde kelebeklerden bir demet!Serçe ezilmiş boynunda acının en görkemli hali ışırken. Soluğunda jilet kıpırtıları oynaşırken ve hırıltı doğanan canına kevserlerden bir eda ki kuzeyin serin sularından karanlığa mehtap olup damlayan bir kuple şiir gibi yar geliyor hey hat kavuşmanın inceliği aklaşırken bir kuğunun asaletinde…Kelebekler Vadisi’nde üç günlük sevişmeye öylesi dalıyor ki insan üç bin yıllık nefes uğruna.Acıda ne ki sevmenin ardından kan kusacağını bilse de insan sevmeye değer diyor Engin hocamız tayfından boşalan dizleriyle…Nicelerine hocam bizlere yaşattıklarınız için bizi böylesi bir yolculuğa çıkarttığınız için’’ oh mis mis! ‘’derya deniz çocuk yüreğiniz için çok teşekkür ediyorum size..sevgimdesiniz her daim.

Kitap :Engin Turgut

Tanıtım Ve Değerlendirme:Filiz Kalkışım Çolak

www.kafiye.net