Ağlayan Çocuk Ve Basın



Çocukluğumuzda şehirler arası yolculuk yaparken bizi sollayan otobüslerin arkasında kocaman, gözü yaşlı güzel bir çocuk uzaklaşarak kaybolurdu otobüsle birlikte. Sonra o resmi minibüslerin camlarında, dükkanların, lokantaların önlerinde hatta bazı evlerin duvarlarında ağlarken gördük. Masumdu, sevimliydi, hüzünlüydü en önemlisi çocuktu ve ağlıyordu. Türk toplumu olarak vicdanımızın, merhametimizin simgesi haline geldi. Onu çok sevdik yıllarca vitrinlerimizden indirmedik. Hatta ona “Çiko” ismini dahi taktık.
Peki ne oldu da bir anda tüm dünyadan bu gözü yaşlı çocuk bir anda kayboluverdi? Kimdi ressamı, niçin yapmıştı -sadece ülkemizde değil- dünyanın birçok ülkesinde popüler olan bu tabloyu? Buna benzer başka tabloları da var mıydı?


Aslında tablonun çok sanat değeri taşımadığından bahseder sanat eleştirmenleri. Tablo İtalyan ressam Bruno Amadio’ya ait bir tabloydu ve ressamın bu tablodan başka yirmi altı tane daha ağlayan çocuk tablosu vardı. Amadio bu tabloları turistlere satıp para kazanmak amacıyla yapıyordu. Somurtkan ve gözü yaşlı çocuklardan oluşan bu tablolar seri üretim olarak yapıldıysa da bizim “Çiko”dediğimiz bu “Ağlayan Çocuk” tablosunun baskıları dünyada milyonlarca satıldı. 1950’lerden sonra tüm dünyayı dolaşmaya başlayan resmin yüzlerce farklı versiyonu üretildi. Aslında ela gözlü ve kumral olan çocuk sarışın, mavi gözlü oldu. Ceketinin modeli defalarca değişti, yamalı, yırtık pırtık, fularlı, oldukça şık vs. Cinsiyet değiştirdi, kız oldu. Yaşı küçültüldü veya büyütüldü. Her ülkeye, her talebe, her zevke uysun diye birçok evrimden geçti. Değişmeyen tek şey, gözyaşları ve insanın içini parçalayan acıklı bakışlarıydı.


Resim, her ülkede her toplumda kendince değişikliğe uğrarken insanın vicdan, merhamet, acıma duygularını ortaya döken o göz yaşları, o yüz ve o masumiyet ne zaman değişti? İngiltere’de de çok satılmaya başlanınca. Çok sevilmesine rağmen maalesef İngiliz basını gözü yaşlı çocuğu lanetli ve uğursuz olarak verdi manşetlerinde. Yanan evlerin, hastalıkların, ölümlerin sebebi ilan edilip “Lanetli” ve “Uğursuz” damgası yedi. Şehir efsanesine dönüştü. Önce tamamı yanan evlerde bu posterlerin hiç yanmadığı haberleri, sonra itfaiyecilerin evlerinde bulundurmamaya çalışması, evlerinde olanların paniğe kapılması…. Şehir efsanesi, maalesef İngiliz “The Sun” gazetesinin de haber ve yazılarıyla bu resimlerin sonunu getirdi. Vicdanı, merhameti, acıyı, acımayı, masumiyeti ortaya çıkaran bu resimlerin yerine başka resimler geçti.


Halbuki itfaiyecilerin ifadelerine göre o dönem yangınların çoğunluğu ocakların açık unutulması, elektrikli sobaların perdelere, örtülere… yakın durmasından kaynaklanıyordu. Bu durumdan hemen hemen her eve girmeyi becermiş olan “Çiko” da lanetli olarak çıktı.


O yıllarda İngiltere’nin özellikle yoksul mahallelerinde bu posterin elli bine yakın kopyası satılmış, Yangınlar da hep yoksul mahallelerinde çıkıyordu. Gazetenin çağrısı üzerine de iki bin beş yüz okuyucu evlerindeki posterleri gazeteye yolladı. Posterler toplu halde yakıldı, fotoğraflar yine ilk sayfada yayınlandı. Hızını alamayan gazete, büyünün bozulması için “Resmi vakit geçirmeden başkasına verin, ağlayan kız ve erkek çocuklarını birleştirin ya da birlikte duvara asın.” diye akıl vererek oldukça ilkel bir tavır sergiledi. Ardından binlerce insan gazeteyi arayarak kendi yaşadıklarını anlattı.


Hikayeler akıl alacak gibi değildi. “Ağlayan Çocuk” resminden geceleri ağlama sesleri geldiği, gözyaşının kan rengine dönüştüğü, resmin durduk yerde titremeye, sallanmaya başladığı türünden söylentiler ortalığı sardı.


En sonunda ise bu masum resim “lanetli” oldu çıktı ve basının akla, mantığa, ilme, bilime, ispata, delile bakılmaksızın halk üzerindeki olağanüstü etkisi İngiltere de olsa bir kez daha tescillenmiş oldu.



Ergün Bilgi
www.kafiye.net