Mistik Metal

Su beni kışkırtıyor Mercan , kanat seslerinden saçılan maviler zerreciklerimi!Bir ilk bahar sabahıydı ahulandığım koynun ışık ışık döküldüğüm bittiğim yeşilliklerinde gizlerin. Bir ahu gonca gül Mercan Mehlika Melike Melda… Kaç bahar sevdim, kaç baharı suladım, senin ışığında.Ağaçlar asuman bir kadındı benim köyümde budakları en çok Seniha’ydı anamdı sığındığım kaçtığım küçüldüğüm dev yüreğimi alıp avuçlarıma bak anne kanıyor diye koştuğum kadınlardı anam… Aynalarda ki ben değildim mavi gözlü bir çocuğun sıtmaya yakalanan sancılarıydı.Süt kesiği ağrılarda şiirlerimdi. Tan kaç kez sıyrıldı entarisinden düşlerime kaç kez eğdi sinlerini sağıldı direndiğim nefsime , şeytan kaç kez girdi kanıma kaç kez örseledi bedenimi Mehlika!Seni sevdim oysa aradığım bütün Mehlika’larda ki hep sendin.Ah bizim körfezi bilirsin Yalıncak’ı duvaklı gelini yeşil tepelerin körpe dulunu. Her gece ağlar her gece hıçkırık kusar canımı yaktığın tüm makamlara sevdiğim.Beyaz saçlarını banar denize ağlar ağlar bir göz su gibi sızar içine ne varsa haykırdığım.Üç kuzu değil dört kuzu verdi bana Yalıncak’ın suyu kucağıma ilk geldiğinde ilk sütü sütlendiğinde aortlarımda bin öldüm Mehlika bin doğdum her nefes verişimden.Gece çoktan omuzlamış getirirken beni karanlık çukarlara dört kuzunun masumiyetinde sana doğdum.Sevmek direnmek yakmak için geçmişten gelen ne varsa yollarına sıkıp yüreğimin suyunu yüzdürmek için seni maviliklerimin huzurunda. Krizantem dediler ,ben kasımpatı kalleşliği diyeyimde anla anla Mercanım!Yosunlarına tutunduğumda diplerinde vurgun yedi tüm ceninler . Gözlerine karıncalar üşüştü şafağın .Kaydım kaybolduğum yolunda tek hakikate el açtım.Çekti bi çırpıda beni yüzeylerine sen ellerinde kasımpatılardan bir demet ben kırılan tabutuma serpilen sensizliğin konfetisinde yağmalanmış hunharca katline vacip kılınmış bir gençlik kıyımın secdesinde.Af diledikçe ulu kubbelerin sahibinden eteklerime yağan serçelerin cıvıltıları bildim ben seni. Ah köyümün gelincik tarlaları dumanlı dağları oynak şarkıları belinden kaçırdığımız yosma çalılıkları tütün niyetine çektiğimiz zifin çiçekleri aylak derbeder düştüğümüz dalgakıranları…Mavi gözlü bir babanın dokuz sabisininden birini elbet boran vuraktı elbet silkeleyecekti kader sillesinde ağırlığınca savuracaktı uzaklara..Kimsesizliğin yetim kundağında ninnilendiğimiz boşluklara..Bakıp bakıp Üsküdar’ın Kızına hayal kurmak varmış ah köprüleri geçtiğim zamanlara tek ayak ustura sırtlarında kaldığım sevdalara…Şeytan bu ya sevgili gözbebeklerine yeşil kaçmış bir dağ gözesi Kule, kaldırıp eteğini yine aldı gitti beni yolun açık olsun diye fısıldarken kulağıma..Bir rüzgardı sessiz hışmıyla çaresiz.. Rabbin huzuruna serdi beni.Dindi ağrı dindi fasılları tüm ayrılıkların tıngırtısında yuvarlandı gitti koca bir ömür.Rab dedim Mehlika Rab sarıldım varlığına kevserler boşaldı üzerime zamanlı zamansız silkendi ruhuma sonsuz baharlar.Ah mavi saçlı nazım benim ay ışığında yıkanmış körpem ondan beyazmış göğsü yakamozların rüyalanması beyaz çığlıklarıma hare hare kalkması derinliklerimden ondanmış. Kutluhan ah kutlu sancım ah oğulcuğum huzurum aşım ekmeğim.Büyümeyen çocuğum.Başım düştü omzuna gücünden güç ver yeniden doğayım yar seveyim secdelerde varlığına şükredeyim..Ah köyüm umudum oyalanmış bağları mısır tarlaları fındık dallarına söylediğim püsküllü şarkıları.Peştamalli sarı kızları dağ kekiği kokan sineleri.. sızıları ah sızımda anoftacıkları tadımda deliliğim çılgınlığım Kuzeyim güneye fısıldadığım Venüs kemeri giyinmeyi unuttuğum çırıl çıplak sabahları beni böyle mecalsiz şiire koşturan ak kısrakları sırttan inen siyahi soluğu hasretim nazım en çok masumiyetim çağlayanlarımı taşıran cemrem titrekliğimde. Mistik Metal’i okurken nerelere gitmiyor ki insan kah bir sevgilinin dağ kekiği kokan koynunda soluklanıyor kah yokuşları tırmanırken yağmura yakalanıyor titrerken dahada bir birine sokulan iki acemi aşığın bakışlarına göçüp gidiyorsunuz. Sonra bir ezan sesi inletiyor masmavi bucaksız gökleri diniyor kuzey eğiliyor huzura yıldızlar toz saçıyor beyaz yüzlü gülüşlerine çocukların umut saçıyor ilk bahar ,sonbahara ağlarken omuz veriyor şair, okşuyor o güzel başını sarı saçlarından dolayıp çekiyor kendine öpüyor öpüyor dindiriyor hıçkırıklarını.Kış geliyor baskın yemiş gibi kışlıyor adımlarında ,sanıyorsunuz ki insanın sarıyor karları avuçarına alıp öpüyor o saf bakışlarda gülümseyen ak kanatlı melaikeleri.Sonra bir bağrış bir çağrış bebek geliyor sıcak su havlu derken nisan kucağında yavrusunu emziyorken siz sütleniyor aşka dalıyorsunuz bitimsiz…Yaz yakıyor yaktıkça kavuruyor aşkın coğrafyasını mavi gözler dumanlanıyor derken bulut hanım geliyor eteklerini çekmiş baldırlarına bi koşu..Başlıyor ufaktan çiselemeye hasretten yanan yüreklere… Bir serüvendir sürüp gidiyor Mistik dokunuşların otağında… Metal neresindeyse artık . Ötelere gidebilene ne mutlu ki derinliğine saklı şiirin.. Hem aşk ama ne aşk beşeri aşka bile Allah’tan geldiği inancıyla bakan bir yürek. Eee bu yüreğin sevdiği ne güzel sevgilidir . Sevgiliyi böylesi seven yürek ne güzel yürektir!! Hakikat ışığı saçılan dizleriniz varlığınız sevdanız mücadeleniz için size sonsuz teşekkürler İbrahim hocam… Hep şiirler aşkın sultanlığına…

Kitap:İbrahim Hakkı Gündoğdu

Tanıtım ve Değerlendirme :Filiz Kalkışım Çolak
www.kafiye.net