Lidyalılarla Evrimleşen En Büyük Değer


-Hacııı! Bizim küçük kıza karşı köyden Rüstem’in Aaamet talipmiş.
-Töbe töbe büyüğü dururken küçüğe talip olmak da neymiş
-Sor soruştur bakalım bir, durumları iyiymiş, her bir şeyleri varmış. Öyle diyorlar.
-Sen bilin mi? Ahlağı, edebi nasıl, dini bütün biri mi?
-Amaan hacı!, Ne diyon kimin dini noksan Allah aşkına. Sen bir sor soruştur nasılmış durumları, dedikleri gibi var mıymış paraları.
-Para olsa nolur hadiii kızın göğnü yoosa, üstelik büyüğü dururken…
-Herkesin kısmeti farklı hacııı! Merak etme ben yaparım onun göğnünü…

Önce aşkları, sevdaları boğdu acımasızca sonra gönüllere öyle hükmetti ki onsuz aşkın da sevdanın da ayakta kalacak, sevdiğine bakacak hali kalmadı.

Sonra bizzat talipliler sadakat yeminlerini en kutsal değer olarak onun üzerine yapar oldular üstelik eve, arabaya, arsaya, yata, kata dönüşerek. Bir de noterden ve tapudan tescilli olarak. Çünkü taliplileri birbirine ondan başka bağlayacak manevi bir değer de bir duygu da kalmamıştı ortada. Hatta zayıf olan kendini güvence altına almak, o güce sığınmak zorunda kaldı evrimleşen güç karşısında. Ayrıca bu talep ve anlaşmalar milyonların gözü önünde, milyonlara örnek gösterilerek yapıldı yıllarca televizyon ekranlarında. Çünkü onları yine milyonların önüne çıkaran aynı güç ve aynı değerdi.

Televizyon demişken, aslında bu yazıya televizyon teşvik etti beni. Uzun zamandır, hatta yıllardır televizyon izlemişliğimi toplasanız belki son beş yılda bir haftayı geçmez. Dünyayı saran bu illetin de mecburiyetiyle aldım kumandayı şöyle bir kanal kanal gezdim. Zaten izlemeyişimin en büyük nedeni onlarca kanalın haber program şekilleri, aynı kişilerin her alanda uzman kimlikleriyle sağlıktan, spordan, sanattan, siyasetten, ticaretten, eğitimden, askeriyeye… kadar sunuculara ve seyircilere en mantıklı, en akıllı, en güncel… yorumlar ve çözümlerle ekranları işgal etmeleri, çoğunlukla jeeplerde gezip, konaklarda, yalılarda yaşayan hepsinin de iş adamı olduğu baldız bacanak ilişkilerinin zirve yaptığı saçma sapan diziler, evlilik programları, bugün ne giysem ne çıkarsam gibi programlar, yüz liraya on kavanoz bal kanalları…

Ama değişen ne oldu bu süre zarfında bilemedim. Her programın izleyicisine saygı duyuyorum elbette tercih meselesi lakin bugün de izlediğim kadarıyla – kendi adıma- değişen hiçbir şey yok maalesef. Hatta fazlası bile var. Estetik ideolojisiyle bir tüketim dünyası kurmaya çalışan programların yine aynı güç, yani para tarafından toplumun ahlaki, ailevi, manevi değerlerinin milyonların önünde nasıl yerle bir edildiğine şahit oldum. Hafif kirli sakallı, çiçek desenli, tayt gibi dar pantolonlu biri karşısında giydikleri elbiselerle sınav veren kadınlar ve reytinginin daha sürekli ve yüksek olmasını sağlayacak kadınların kendi aralarındaki çekememezlikleri, çekişmeleri, atışmaları, tartışmaları ve çiçek desenli pantolonlu adamdan milyonlarca insanın önünde aldığı eleştiriler… Onuru, gururu kişiliği yerle bir eden yine aynı değer, reyting ve para… Bu tür programlar toplumu nasıl etkiliyor? Tabiki estetik ideolojisi tüketim dünyasında ortak bir kültüre ve ortak bir kimliğe yavaş yavaş bürünüyor. Bu kültür ve estetik ideolojisinin kalıpları toplumsal yapımıza dar geldiği zaman hala manevi bağlarla birbirine bağlı olan ve toplumu oluşturan bireyler arasında çatışmalar ortaya çıkıyor maalesef yanındaki kişiyle çatışarak evindeki koltuk takımını satıp orada giymek için elbise alanları doğuruyor.

Daha lüks bir yaşam, daha lüks bir ortam ve modernite uğruna aile, toplumsal ahlak, manevi değerler, insani ilişkiler, manevi bağlar yok oluyor. Hayaller, umutlar, beklentiler… umutsuzlukla sonuçlanıp; mutsuzluklar toplumsal birlikteliğe bulaşıcı bir hastalık gibi yayılıyor. Elbette yine kavuşulmak, ulaşılmak istenen o güç, kutsanan o değer aynı.
Sadece bu kadar mı? Ya coronanın esiri olup evlerimize hapsolduğumuz şu günlerde her derde deva olan o mucizevi karışımlar, toplar, hızarlar, bıçaklar bir alana otuz dokuz doksana bir bedava kampanyaları…

Önceleri film arası reklamlar olurdu, şimdilerde o da değişmiş bu kanallarda reklam arası filmler konulmuş. Reklamı filme üstün kılan yine aynı evrimleşen güç. Orta Direk Şabandan, Hababam Sınıfına oradan Davaroya… kadar ne çok reklam arası film oynuyor hayret ettim. Hatta bazı şarkıcı türkücüler de kanımca dünyanın o en önemli gücüne, değerine seslerinden, sahnelerinden daha çok bu ekranlarda ulaşabildiklerinden olsa gerek sahneden inip pazardaki yerlerini çoktan aldılar bile.

“Her eve bir berber yolluyoruz, bu corona günlerinde traşsız kalmayın! Şarjlı saç sakal traş makinası doksan dokuz lira, sadece doksaaan dokuuuz lira zaten bir kuaföre gitseniz elli lira veriyorsunuz. Bir kere alın kendi traşınızı kendiniz yıllarca olun!” Üstelik traş değil; tıraş, makinası değil; makinesi olmalı yazı dilini de inşallah özenirler.

“Kütüklerinizi salata doğrar gibi doğrayın, sessiz hafif hızar makinesi bir zincir alana bir zincir ve bir eldiven bedava arayın gönderelim sadece doksan dokuz nokta doksan lira…”
“Ve kurban yaklaşıyor tarihi el dövmesi Laz Baba Sürmene Bıçağı, bir alana bir bedava etinizi, her şeyinizi kolaylıkla doğrayın altı adet alana çatal kaşık seti de hediye…
“prostat kabusuna son!!!! Dört kavanoz prostat macunu, iki kavanozu cinsel macun. Aile sağlığınızı koruyoruz… Şeyhi Şifadan aile sağlığınız için haydi arayın. Kargo dahil seksen dokuz lira…”

“Satış rekoru kıran mucize ağrı kremi bir alana bir bedava altmış dokuz lira; iki alana iki bedava doksan dokuz lira. Bel, boyun, migren, diz, kalça, sinüzit, kireçlenme… ne ağrınız varsa en kısa yoldan ağrısız zahmetsiz kurtulun kampanya devam ediyor sonra tükenebilir ilk arayan on kişiye biz de bir bedava veriyoruz….

“Üç yüz yıllık akciğer temizleyici macun, Mahmut Efendi Enginar Macunu üçlü set bugüne özel kampanya doksan dokuz lira… Akciğer, karaciğer hastaları, kilo sorunlu hastalar alın kurtulun )) biz de kurtulalım…

“Özel karışım doğal antibiyotik kainat şifahanesinden Allah Zül Celal’in size sunduğu mucizevi şifaları size sunuyoruz iki kutu doksan dokuz lira sadece doksan dokuz lira… Evet! Heeer derde deva aklına ne gelirse…
-Hocam ben de Seda Sayan’ın programında izledim kireçlenme vardı geçti.
-Geçti demi?
-Heç bir şey kalmadı, Allah razı olsun hocam!
-Hocaaam! Bizim gelinde basur vardı bu karışımdan yedirdim, hiçbir sıkıntısı kalmadı…
-Tabiiii! Bu kainat şifahanesinden
-Hocam bizim bir ahbabımız kanser de ona da tavsiye etsem olur mu?
-Bu! Bu var ya her derde deva!.. Komşularınıza da tavsiye edin. Kış aylarında nezleden, gripten, öksürükten, üşümeden kurtulun. Böbrek, dalak, akciğer, karaciğer, basur, mantar, egzama… diyorum ya her derde deva…

Alternatif tıbbı inkar etmiyorum elbette. Bu karışımların da faydalı olduğu hastalıklar vardır. Fakat insanları bu kadar dilbazca bu ekranlara dolduran güç yine şifa dağıtmaktan çok aynı evrimleşen kutsal değere ulaşma isteğidir. Öyle olsa doktorlar niçin yıllarca dirsek çürütsün, hastaneler niçin kurulsun. Her derde deva olan bu ilaçlar varken niçin dünya nüfusunun çoğunluğu eve kapandı. Doktorlar hastaneler bu coronayla canhıraş mücadele ederken; işini şifa amaçlı yapan, dürüst alternatif tıpla uğraşan değerli insanlarımızı istisna tutarak sormak isterim bu evrimleşen değer uğruna “Her derde deva” diye şifadan çok satış ve kar amacı güdenler kaç kişiyi kurtarmış bu salgın illetinden. İnsan sormadan edemiyor.
Evet bu sınırsız gücün güdümünde çin topundan kore füzesine kadar ekranlarda gösterilmeyen kalmadı gibi. Ya ilahi müziği eşliğinde satılan macunlar, yemin billahlarla otuz dokuz doksana satılan mucizevi karışımlar, cennet kokulu tespihler… Başka bir zaman televizyonu açtığımda cennete uçuran seccadeler de otuz dokuz doksana satılırsa ben de bir tane sipariş edeceğim. Cennete uçmak o kadar kolay olursa ondan ben de istifade etmeliyim galiba.

Dokuz ve dokuzun katları bu evrimleşen değerin ilk ve kutsal basamakları olsa gerek. Bu sayılar ve basamaklar evrimleşen değerin cazibesiyle sadece kanallara değil; içtiğimiz suya kadar nüfuz etti. Keşke televizyonlarda bu kanalların yarısı ya da çeyreği kadar da olsa bilime, kültüre, sanata, eğitime
(gerçi eğitimle ilgili ciddi çalışmalar var devlet kanallarında) toplumsal değerlere; ahlak ve vicdan eğitimine, evrensel değerlere… önem veren, onları izleyicilere sevdirip benimseten kanallar olsaydı. Bilmem! Belki vardır da benim televizyonum çekmiyordur.



Ergün BİLGİ
www.kafiye.net