Ardıç Kuşu


Çantayı, mırıldandığı çocukça şarkılar eşliğinde savurarak; seke seke okuldan dönen bir çocuğun sevinci, sıçraya sıçraya çıktığı dış merdiven basamaklarında kabusa dönüştü.
-Aaaa baba! Gördün mü?
-Evet kızıııım!
-Öldü mü babaaa?
-Bilmem ki, bakıyım bir…

Otomatik açılır camdan dış kapının dibinde yatan bir kuştu, elleyemedi kızcağız, içi cız etti bir anda. Adam avcuna alıp inceledi biraz, göz kapakları inmiş, başı da sarkıyor aşağı. Hafif mi hafif, sırtında taze ve derin bir yara, derin bir oyuk…
-Ne yapalım baba? Ay ölmesiiin, ne oluuur!..
-Tamam kızım, bir yukarı çıkalım da bakalım… Biraz su damlattılar incecik uzun gagasına; lakin inmedi su, akıverdi yanlardan. Baba kız baş başa vermiş daha önce görmedikleri bu sıra dışı kuşun cinsini tahmin etmeye çalışırken hafif kıpırtı hissetti adam avuçlarında. Çocuğun gözleri parladı ve bağırdı heyecanını sevince boğan bir sesle:
-Hala canlı, gördün mü babaaa!
-Bekle kızım, hemen geliyorum…
-Baba nereye?
-Eczaneye kızım, bakalım buna göre bir ilaç var mı…

Bir koşu vardı adam yakındaki eczaneye, gösterdi, anlattı bir kuşcağızın yaşamla ölüm arasındaki çırpınışını. “Teramisin” dedi. “Teramisin sür hocam, iyi gelirse o iyi gelir…” Marketten de boş bir karton kutu kaptı ve döndü hızlıca eve … Önce incecik bulgurları ıslatıp, dökülmeyecek şekilde bir de su kabını yerleştirdikten sonra kutuya, sırtındaki derin yarasını teramisinle doldurup bırakıverdiler artık yeni yuvasına. İçi rahat olur mu bir çocuğun yaralı bir kuş çırpınırken. Tekrar tekrar bakıyor, yokluyor ne yeminden bir eksilme ne de suyundan. Dönüyor üzgün üzgün kuş yüreği işte çocuk yüreği de, tıpkı yaralı kuşun titreyen yüreği gibi. Ertesi gün adam kutunun kenar kapaklarını aralar aralamaz ok gibi fırladı yaralı kuş, önce duvarlara çarptı birkaç kez sonra perdelere, aman ya rabbi iyileşmiş, nasıl da vahşi, nasıl da yabani… Küçük kızın içi içine sığmadı, sevinçten havalara uçtu tıpkı kuş gibi. “Baba bir daha ilaç sürelim, yemini tazeleyeli mi, dur suyunu değişelim…” ve tedavi süreci yaklaşık bir hafta devam etti göğsü benekli tüyleri koyu yeşil ve kahve karışımı bu sevecen ama bir o kadar da yabani kuşun. Uyutmaz oldu geceleri, sabaha kadar gagalayıp durdu kalın karton kutuyu…

Artık küçük kız onun orda esir kalmasına dayanamadı. İnternetten resimlere baktılar, özellikler yazdılar, araştırdılar cinsini. Kuş meğerse soyu tükenmekte olan ardıç kuşuymuş.
-İyileşmiş midir baba salalım mı artık?
-Turp gibi maşallah, artık salalım mı gökyüzüne, uçsun uçabildiği kadar….
-Fakat her ihtimale karşı şehrin dışına bir yere salalım, olur ya uçamaz, yorulursa kanatları.
Baba kız arabaya koyup yerinde duramayan pır pır kuşu bağ evlerinin bulunduğu araziye gittiler, uygun bir yerde:
-Hadi kızım aç kutuyu artık
-Korkuyorum baba, sen aç
-Korkma kızım bak özgürlüğüne kavuştu artık o, açar açmaz uçar gider zaten, hadiii!
Küçük kız gerisin geri durarak kutuyu araladığı gibi ok gibi havalandı o yabani, ölümle pençeleşen kuş. Uçtu, uçtu, bir nokta oldu ve kayboldu gökyüzünde.

Aybetmişsin hocam insan yaptığı bir iyiliği anlatır mı yakışık oldu mu şimdi bu… Keşke orda kalsaydı… Bir kedi yavrusunun boynuna ip bağlayıp sürükleyen bir çocuğun farkındasızlığından, duyarsızlığından dolayı tekrar paylaştım bu anıyı. Vicdanda, merhamette, canlıya saygıda biz ne kadar hassasiyet gösterirsek o vicdanı tertemiz çocuklar bizden daha hassas, bizden daha duyarlı yetişecektir doğaya ve canlıya karşı.

Hani bir deniz yıldızı hikayesi vardır meşhur: Denizin kıyısında telaşla bir adamın bir şeyleri denize attığını başka bir adam görür. Hayretle ne yaptığını sorar. Görür ki kıyıya vurmuş deniz yıldızlarını telaşla denize atıyor. “Bunları denize atıyorum tekrar” der. Adam şaşırarak “Ama burada binlercesi var sizin onları denize atmanız neyi değiştirecek ki?” der. Adam elindeki deniz yıldızını da denize attıktan sonra “Bak onun için çok şey değişti.” der. İşte “Sonuçta kuş; ne değişir ki, değer mi bu kadar uğraşıya…” düşüncesi belki soyu tükenmekte olan bir ardıç kuşunun daha sonunu getirecekti.   


Ergün BİLGİ
wwwkafiye.net