MAĞFİRET NEDİR?

Allahütealâ’nın mağfiret etmesi demek, kişinin günahlarını, kişinin talebi üzerine Allah’ın affetmesi; devrin imamının talebi üzerine de bir defa daha affetmesi demektir.

Mağfiret Nebi Resuller olan asıl devrin imamlarına tabiiyet anında gerçekleşince şefaat, tabiiyet Veli Resuller olan vekil devrin imamlarına yapılınca gerçekleşince himmettir. Her ikisi de mağfireti yani günahların sevaba çevrilmesi demek olan şefaati oluşturur.

Peygamber Efendimiz (S.A.V) bütün sahâbeye şefaat etmiştir, onların bütün günahlarının sevaba çevrilmesini de sağlamıştır. Ama kıyâmet günü Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bütün ümmetine şefaat edeceğine dair bir söylentiye Kur’an’ı Kerim bu ayetle geçit vermiyor. Kıyâmet günü kimsenin şefaati kabul edilmez.

Kıyâmet günü hiç kimse kimsenin günahını yüklenemiyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in de şefaati sahâbe için dünya üzerinde tahakkuk etmiştir. Peygamber Efendimiz bir hadîsinde: “Benim şefaatim dünyadadır.” diyor. Ama şeytan insanlara: “Peygamber Efendimiz (S.A.V) bütün ümmetine kıyâmet günü şefaat edecek ve onların hepsini cennetine alacaktır.” diyor. Şeytan bunları söyleyerek insanları Allah’ın yolundan ayırmaya çalışıyor. Allahütealâ da diyor ki: “İnsanların çoğu mutlaka cehenneme gidecektir.”

7/A’RÂF-179: Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.
Bu ayetlerle görülüyor ki;

1. Kıyâmet günü Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in, ümmetine şefaat edeceği ve ümmetindeki herkesin kurtulacağı,

2. Allah’a kim inanıyorsa onun Allah’ın cennetine mutlaka gideceği şeklinde iki korkunç yalan görüyoruz ki bütün insanları, Allah’ın yolundan saptırmaya yeterli olmuş asırlar boyu. Bu sebeple toplumun çoğunun kurtulması mümkün değil.

2/BAKARA-123: Kimseden kimseye bir şey ödenmediği ve onlardan bir fidye (bedel) kabul edilmeyeceği ve kendilerine şefaatin fayda vermeyeceği ve onlara yardım olunmayacağı bir günden sakının.

Hayatta kaldığı sürece insanın her saniyesi, kâinatın en adaletli mahkemesi tarafından değerlendirilmektedir. Jüri heyeti; kiramen kâtibin melekleridir. Onlar negatif ve pozitif kanadın sahipleridir. Üstelik de ellerinde mizan var-dır. Mizan, kâinatta ne kadar fiil varsa hepsini, hiç kimseye zerre kadar haksızlık yapmayan bir standartta, bütün alternatiflere göre ihtiva eder. İnsanın hem düşünceleri hem aksiyonları (fiilleri) filme alınmıştır ve değişmesi mümkün değildir. İnsanın ya günahları sevaplarından çoktur, gideceği yer kesin olarak cehennemdir ve kurtulma ihtimali yoktur ya da sevapları günahlarından çoktur, gideceği yer mutlak olarak Allah’ın cennetidir.

Kıyâmet günü kimseye şefaat edilmez. Hayat filmi bitmiştir ve o filmden ne bir rakam çıkarılması ne de filme bir rakam eklenmesi mümkündür. Kıyâmet günü; kimseye yardım gelmeyeceği, şefaatin söz konusu olmayacağı, kimsenin borcunun ödenmeyeceği bir devredir.

2/BAKARA-254: Ey âmenû olanlar! İçinde, ne bir alışverişin ne bir dostluğun ve ne de bir şefaatin bulunmadığı gün (kıyâmet günü) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan infâk edin (Allah için verin). Ve kâfirler, onlar zâlimlerdir.

Kıyâmet günü şefaatin olmadığı burada çok açık ve kesin olarak belirtilmektedir. Kâfirler Allah’ın emrini yerine getirmeyenlerdir. Kalplerinde küfür vardır. Hiçbir zaman ruhlarını Allah’a ulaştırmak konusunda bir talebin sahibi değillerdir.

Küfürden kurtulmak mutlaka Allah’a ulaşmayı dilemekle olur. Ve ancak Allah’a ulaşmayı diledikleri zaman Allahütealâ kalbin mührünü açar ve kalbe îmân girer. O zaman mü’min olunur. Yoksa kişi ömür boyu küfür standartları içinde yaşar.

2/BAKARA-255: Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur (Sadece O vardır). Hayy’dır Kayyum’dur. O’nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku hali tutmaz. Göklerde ve yerde olan her şey O’nundur. O’nun izni olmadan, O’nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir? Onların önlerinde ve arkalarında olanları (geçmiş ve geleceklerini) bilir. Ve O’nun ilminden, O’nun dilediğinden başka bir şey ihata edemezler (kavrayamazlar). O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Ve o ikisini muhafaza etmek (yerlerin ve göklerin dengesini korumak, gözetmek), kendisine zor gelmez ve O A’lâ’dır (çok yücedir), Azîm’dir (çok büyüktür).

Allah hem hayattadır hem sonsuz bir hayatın sahibidir. Ne kadar geriye ya da ileriye doğru gidilse Allah’ın olmadığı bir nokta yoktur. Allah ne uyuklar ne de uyur. Her zaman uyanıktır. Göklerde ve yerlerdeki her şey O’nundur. İzni olmadan, hiç kimse O’nun katında şefaat etmek yetkisinin sahibi olamaz. Bu şefaatin sahibi arşı tutan meleklerle beraber devrin imamıdır.

6/EN’ÂM-51: Ve Rab’lerine haşrolunmaktan korkan kimseleri, onunla uyar. Onların, O’ndan (Allah’tan) başka bir dostu ve şefaat edeni yoktur. Böylece onlar takva sahibi olurlar.

Allahütealâ burada şefaat müessesesinden bahsediyor. İnsanlar arasında “Biz Hz. Muhammed (S.A.V)’in ümmetiyiz. Kıyâmet günü hepimize şefaat edecek, biz de O’nun ümmeti olduğumuz için doğru cennete gireceğiz.” şeklinde bir görüş vardır. Bu tamamen İblisin bir palavrasıdır. İnsanlar da o günde kendilerine gerçekten şefaat edileceğini ve cenneti hak etmedikleri halde cennete gireceklerini düşünürler. Allahütealâ, “kıyâmet günü hiç kimseden hiç kimseye şefaatin bir fayda vermeyeceğini” söylüyor.

Hristiyanlar da Hz. İsa bizim için kanını döktü, kim Hristiyan olursa Hz. İsa’nın kanı onu kurtaracak ve cennete gidecektir diye inanıyorlar. Şeytan onları da bu şekilde kandırmış.

Daha önce de lanetli şeytan Musevileri aynı tuzağa düşürmüş.

6/EN’ÂM-70: Kendilerinin dînini bir oyun ve bir eğlence edinenleri bırak. Ve onları dünya hayatı aldattı. Ve de kazandıklarından (kazandıkları nâkıs derecelerden) dolayı nefsin helâk olacağını, onunla hatırlat. Onun için Allah’tan başka bir dost ve bir şefaatçi yoktur. O, bütün fidyeleri verse de ondan alınmaz (kabul edilmez). İşte onlar kazandıklarından dolayı helâk olmuş kimselerdir. İnkâr etmiş oldukları şeylerden dolayı, onlar için kaynar sudan bir içecek ve elîm bir azap vardır.

Hayatımız boyunca kirâmen katibîn melekleri bütün düşündüklerimizi ve fiillerimizi üç boyutlu olarak filme alırlar. Bu filmde her saniye ya derecat kazanırız (zaid derecat) ya da derecat kaybederiz (nâkıs derecat). Kimin nâkıs dereceleri fazlaysa onların gidecekleri yer cehennemdir. Kimin zâit dereceleri fazlaysa onların gidecekleri yer cennettir.

74/MUDDESSİR-47-48: Bize yakîn gelene kadar (ölüm anı gelinceye ka-dar). Artık şefaat edenlerin şefaati onlara fayda sağlamaz.
Ashab-ı meşeme kendilerine yakîn (ölüm anında bütün hakikatlerin açıklığa kavuşması) gelene kadar kıyâmet gününü yalanladıklarını söylüyorlar.



Burhan Aksu
www.kafiye.net