KÖY TAVUĞU KAKU İLE MAKİNE TAVUĞU KİKİ

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, eski zamanların birinde bir köy varmış. Bu köy tavuklarıyla ünlü bir köymüş. Tüm köylü geçimini tavukçuluk yaparak sağlarmış.

Yüzlerce tavuk arasından biri varmış ki, o da Kaku adında bir tavukmuş.

Kaku bu köyde istediği gibi gezer dolaşır. İstediği gibi karnını doyurur. Çene çalmayı da ihmal etmezmiş. Anlayacağınız Tavuk Kaku’nun keyfine diyecek yokmuş.

Gel aman git zaman köye bir horoz gelmiş. Bu horoz heybetli ve çok yakışıklıymış. Horozu gören tavuklar onun etrafında toplanıp anlattıklarını dinlemeye koyulmuş.

Tavukların ilgisini gören horoz, biraz da abartarak başlamış anlatmaya:

Bakın güzellikler! Ben şehirli tavukların yanından geliyorum. Onların nasıl rahat bir yaşantı sürdüğünü kendi gözlerimle gördüm.

Kaku merakla:

Anlat, anlat…

Horoz:

Hey bayan! Sabırsızlanmazsan anlatacağım.

Ve devam etmiş:

Orada kocaman bir çiftlik var. İçerisi tavuk ve civciv kaynıyor. Hepsinin önünde yem ve su kapları var. Adeta yattıkları yerden yem yiyorlar. Öyle sizler gibi, solucan bulacağım, yok efendim yem bitti, aç kaldım, dertleri yok. Anlayacağınız ekmek elden su gölden…

Horozu dinleyen tavukların hayretle ağızları açık kalmış.

Bu konuşma en çok da Kaku’yu hayrete düşürmüş. Anlatılanlar çok hoş gelmiş kulağına.

Hiç kimseye çaktırmadan oradan ayrılmış. Koşarak kümesine girmiş. Hiç vakit kaybetmeden yanına birkaç parça eşya alıp, şehrin yolunu tutmuş.

Az gitmiş, uz gitmiş. Dere tepe düz gitmiş. Vara vara horozun bahsettiği çiftliğe varmış. Kapıda onu kara, azman bir köpek karşılamış.

Köpeği gören Kaku tereddütle ona yaklaşıp:

Hey, baksana güzel köpecik. Beni de bu çiftliğe alsana. Duyduğuma göre burası tavuk cennetiymiş.

Kaku’ya dik dik bakan köpek, bir anda kahkahalarla gülmeye başlamış. Sonra da alaycı bir sesle:

Ooo! Buyur buyur, aradığın cennet burası. Buraya bayılacaksın!

Kaku sevinçle:

-Sağ ol dostum. Bu iyiliğini ömrüm boyunca unutmayacağım.

Köpek kıs kıs gülerek, Kaku’yu içeri almış.

Kaku hızla çiftliğe dalmış. Pervasızca yemlere dalmış. Saatlerce yem yedikten sonra güzel bir uyku çekmiş.

Kaku’nun günleri hep yem yiyerek ve uyuyarak geçiyormuş.

Zaman içinde kilo alan Kaku, yerinden kımıldayamaz olmuş.

Bir gün Kaku’nun yanına Kiki adında bir tavuk gelmiş ve:

Hey, baksana, bu kadar şişmanlamamalısın. Yoksa seni hemen kesim haneye götürürler. Hadi biraz kalk da spor yapalım.

Kaku, Kik’ye dönüp:

-Spor mu? Ben buraya yorulmaya değil, dinlenmeye geldim. Ben bir köy tavuğuyum. Öyle sizin gibi yediğim önümde yemediğim ardımda yaşamadım. Şimdi bırak da biraz dinleneyim. Demiş.

Bunun üzerine Kiki:

Peki, dostum. Benden günah gitti. Demedi deme…

Kaku, kiki’nin gittiğine çok sevinmiş. Sonrada yemeye devam etmiş.

Ertesi sabah, çiftliğin kapısı ardına kadar açılmış. Gelenler, ellerinde çuvallarla, en şişman tavukları topluyorlarmış. Tabi bunların arasında bizim Kaku da varmış.

Kaku ne olduğunu anlamadan kendini çuvalda buluvermiş.

Ağlamış, inlemiş. Ama ne fayda… Elden bir şey gelmemiş.

Daldan üç elma düşmüş. Biri sana, biri bana, biri de sizlerin başına…


Hacer Taner Bulut
www.kafiye.net