AYDA EN AZ 15 BİN LİRA GELİR GETİREN BİR İŞİNİZ OLSUN İSTER MİSİNİZ?

(1979-80’li yıllar)

     “Gençsiniz, dinamiksiniz, iyi konuşmayı ve şık giyinmeyi biliyorsunuz, sosyal ilişkilerde başarılısınız… Öyleyse bu yeteneklerinizi boşu boşuna ziyan etmeyin, gelin bizimle görüşün ve layık olduğunuz geliri elde edin! Gayretli bir çalışma sonucunda günlük kazancınızı en az 500 liraya çıkarabilirsiniz.”

     Günlük gazetelerde bu veya benzeri ilanlara sık sık rastlarız. Abartılmış birtakım vaadlerle eleman sıkıntısını gidermek isteyen firmalara giden birçok genç, eli boş dönmekte ve hayal kırıklığı yaşamaktadır. Çünkü bırakın günde 500 lira kazanmayı 50 lira bile kazanmaları mümkün değildir.

     Öyleyse biz de sözünü ettiğimiz bu firmalardan birinin taklitçiliğini mi yapıyoruz? Kesinlikle hayır. İşimiz gır gır olmasına rağmen ayda 15 bin lira gelir getiren bir iş bulunduğu konusunda, hayret ama gayet ciddiyiz.

     İster genç olun, ister yaşlı. Çirkin olmanızın, giyinmesini bilmemenizin, güzel konuşamamanızın hiçbir sakıncası yok. Sizden iki yabancı dil bilmeniz de istenmiyor. Üstelik kazancınızdan ne belediyeye, ne de devlete bir kuruş vergi vermeyeceksiniz. Evet tekrar ediyoruz:  Kazancınız ayda en az net 15 bin liradır…

     Gazetemizin muhabiri Kulağı Delik Ali olmasaydı, bu kârlı işi sizlere duyuramayacaktık. Muhabirimiz, bir kıraathanede otururken memur olduğu yüzünden okunan bir vatandaşın yanındaki arkadaşına, okuma yazma bilmeyen yaşlı bir akrabasından vekaletnâme alabilmek için notere gittiğinde, nasıl keriz gibi açıktan 200 lira verdiğini yana yakıla anlatırken olayı öğrenmişti. Dilerseniz bundan sonrasını ve yaptığı röportajı muhabirimizden dinleyelim:

     “Vekâletname için her şeyi hazırlayan, fakat bu iş için şahitler gerektiğini bilmeyen memurcağız, noterde bunu öğrenir. Ayrıca noter ısrarla anasının, babasının, oğlunun, kızının, torununun, velhasıl hiçbir akrabasının bu tür işlemlerde şahitlik edemeyeceğini anlatır. Memur, noterde bulunan vatandaşlardan bu konuda kendisine yardımcı olmaları için ricada bulunursa da kimse bu talebe olumlu bir cevap vermez. Çaresiz bir şekilde dışarı çıkıp birilerini aramaya başlar. Ama kimi? Noter çıkış kapısının önünde tabure üzerinde olan bir adam görür, ricasını iletir. Adam eliyle karşı kaldırımdaki Malatyalı Boyacı Murtaza’yı gösterir. Sevinçle boyacının yanına koşar, fakat o şahitlik için kendisine 100 lira, diğer şahit kahveci Rıza için de 100 lira olmak üzere toplam 200 lira talebinde bulunur. Saat öğlene yaklaşmaktadır, birazdan noterde öğle tatili verilecektir. Yani adamcağızın kabul etmekten başka çaresi yoktur; ama son bir umutla pazarlık yapma girişiminde bulunur ise de beş kuruş bile indirim sağlayamaz. Sonunda istenilen rakamı kabul eder.

     Boyacı Murtaza’nın bir mektup zarfının kapağı üzerine yazılı adresini ve kullanmaktan yıpranmış nüfus kağıdını ve Kahveci Rıza’nın elden ele dolaştığı için yırtılmış ve yırtıkları bantla yapıştırılmış nüfus kağıdını alır ve koşarak notere döner. Bankoda kıza bunları verir. Kız gelenlere bir göz attıktan sonra okumaya bile gerek görmeden ezbere bilgileri yazmaya başlar. Çünkü yüzlerce ve belki de binlerce kez aynı bilgileri önceden girmiştir.

     Tam vekaletin yazma işlemi bitince iki kefil birden gelir ve imzalarını atıp paralarını alırlar. Doğrusu zamanlama konusunda da çok dakiktirler.

     Bundan sonrasını dinlemeye gerek yoktu. Hemen bir dolmuşa atlayıp Sirkeci’deki adı geçen noterin önüne geldim. Boyacıyı bulmak hiç de zor olmadı. Karşı kaldırımda elinde sigarası, gelen geçene arayan gözlerle bakıyordu. Yanına gittim, taburesine oturdum. Ayağımı boya sandığının üzerine uzatmadığımı görünce elindeki fırçanın tersiyle sandığa vurarak:

     –N’o bey, bir durum mu var? diye sordu. Bir yandan da uzun simsiyah bıyıklarını buruyor, kurnaz kurnaz gülümsüyordu.

     –Hemşerim be, şu notere bir işimiz düştü de, şahit istiyorlar. Sana bir sorayım dedim.

     –Tam adamına geldin gardaş. Olur bu iş, yanlıııız 100 kâdını alırım.

     –Bir dakikalık iş için 100 lira çok değil mi?

     Üst perdeden, çıkışan bir sesle:

     –İşine gelirse, piyasa bu! Daha aşağısı kurtaramaz.

     –Sermayesi mi var da kurtarmayacak? Altı üstü bir imza atacaksın!

    –Ben buradaki işimi bırakıp sena koşacam. Lâhavle, behey adam get başkasını bul sen de! İşim vardır benim. İn tabureden aşağı, müşterilerimi engelleme!

     –Sana 50 lira, bulacağın adama da 50 lira olmak üzere toplam 100 lira vereyim. Ne yapalım ocağına düştük bir kere.

     Kendinden emin bir şekilde ayağa kalktı,iri cüssesi yüzüme vuran güneşi kapatmıştı.

     –Sana kesinkes cevap veriyom, adam başına 100 liradan kuruş aşağı olmaz. İşine yararsa ırazı olursun.

     –Senin iki dakikalık iş için istediğini ben bir günde kazanamıyorum. Utanma, insaf yok mu sizde?

     –Kafayı çalıştır, sen de çokça kazan! Gurbet ellerine neye geldik biz sanırsın? Hadi işine…

     –Bak hemşerim, ben sana işin doğrusunu söyleyeyim: Ben müşteri filan değilim, noterde de işim mişim yok!

     –Ya necisin? Pılis falan, ha necisin?

     –Gazeteciyim.

     –Gazatacı mı? Ne istiyon benden?

     –Seninle röportaj yapmaya geldim.

     –Löprataj falan anlamam ben, garip bir boyacıyık işte. Rızkımızı çıkarmak için çalışıyok gece gündüz.

     Birden bire el kol hareketleriyle birlikte şivesini de değiştirmişti. Yine sordum:

     – Söyle bakalım bana, bu işten günde ne kadar kazanıyorsun?

     –Allah bin bir bereket versin 10-20 kazanıyoruz işte.

     -Boyacılığı sormadım ben, şu şahitlik işinden ne kazanıyorsun onu söyle!

     –Âbi, elini ayağını öpem, bu bir sırdır, sölenmez kimseye.

     –Merak etme, kimse bilmeyecek.

     –Kahveci Irıza benim hemşerimdir. Yani ikimiz de Malatyalıyık. O akıl verdi de girdik buna. Irıza anasının gözüdür, vesselam. Önce korktum, o bana “heç korkma, kanunen suç değel!” dedi.

     –Kısa kes de günde kaç kişiye şahitlik ediyorsun onu söyle!

     –Aşağı yukarı 5-10 arası değişiyor âbi!

     -Yani şahsına en az günde 500 lira ek gelir temin ediyorsun ha? Ehh, hiçbir şey değilmiş canım, ben de çok zannetimdi!

     -He ya, ne ki…

     Sevgili okuyucularımız muhabirimizin röportajı burada sona eriyor. Şimdi diyoruz ki: YARINDAN TEZİ YOK, HEMEN KENDİNİZE BİR NOTER KAPISI PEYLEYİNİZ. ALTINA DEĞİL, NOTERLERE HÜCUUUM!

Ömer Faruk Hüsmüslü

www.kafiye.net