Filiz Kalkışım Çolak

Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi

    Araştırmacı gazeteci yazar Uğur Mumcu; 1942’de Kırşehir’de dünyaya geldi. Memur bir babanın dört çocuğundan biri olan Mumcu; İşçi Partisi Genel Başkan yardımcısı Ceyhan Mumcu’nun kardeşidir. Özgür Mumcu, Özge Mumcu adında iki çocuk babası olan Mumcu; Cumhuriyet Halk Partisi 23. Dönem İzmir Milletvekili olarak TBMM’ye giren 10 Ağustos 2007’de TBMM Başkanvekilliğine getirilen (2007 ve 2015 dönemlerinde) Şükran Gürdal Mumcu’nun da eşidir. Mumcu; Antiemperyalist, cumhuriyetçi, laik, Atatürkçü, bağımsız Türkiye’den yana, özgürlükçü, insan hakları savunucusu, terörün karşısında, adaletten yana; hırsızların, yolsuzların, vurguncuların karşısında; ülkesini milletini özünden çok seven ve bu uğurda mücadele eden, canını ortaya koymaktan bir an tereddüt etmeyen ve bu uğurda can veren; korkusuz, ilkeli namuslu aydınlarımızdan biridir.

      Askerliğini yapmaya hazırlandığı 12 Mart döneminde, bir yazısında kullandığı ’’Ordu uyanık olmalı’’ sözleriyle orduya hakaret etme ve sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak suçunu işlediği iddiasıyla, gözaltına alınmıştır.Bu sözü boşuna etmemişti elbette! Ordunun tarikat örgütlenmesinin bilincindeydi. Dolayısıyla ordunun dağıtılması içten çökertilmesi, Türk Ordusunun sahip olduğu gücü ve değerleri yitirmesiyle olacaktı ki bunun için ilk etapta ordunun ele geçirilmesi gerekiyordu biliyordu. Atatürkçü, Cumhuriyetçi nişaneler yerine, Hilafet yanlısı mürit askerlerin kadroya getirilmesiyle, Türkiye Cumhuriyeti kurulalı; ülkeyi tehdit eden tarikat mensuplarının, devlet içinde örgütlenen hainlerin desteğiyle, devletin ele geçirilmesi sağlanarak ilerideki esas hedefe kavuşulması yolunda sağlam adımlar atılmış olacaktı. Böylece tarikat yapılanmalarıyla  ( Fetö, Hizbullah vs) Mevcut Anayasal düzenin baskı ve silah zoruyla zayıflatılarak, demokrasi ve araçları etkisiz hale getirilerek devleti ele geçirme süreci çoktan başlamış olacaktı.Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığı büyük bir tehdidin hedefi olmuştu.’’ Ordu uyanık olmalı!’’, sözünü boşuna söylememişti Mumcu. Yine bu savını destekleyen başka bir yazısında şöyle diyordu  ; ’Tarikatlara ve cemaatlere alınan genç çocuklar, 30 yıl sonra general olacaklar ve Cumhuriyete karşı ayaklanacaklar!” diyordu. Irkçılığa, mezhepçiliğe ve dinciliğe karşı çıkan bir demokrattı. İzini sürdüğü birçok dosyada; karşısındaki tehlikeli oyuncuların, kim ya da kimler olduğu, en iyi o biliyordu. Ve bu sebeple canından olacağını da. Hatta bir sohbeti esnasında araştırmacı gazeteci yazar İlhan Selçuk’a abi seni de beni de öldürecekler demişti. Devam etti susmadı susturulamadı. Dolayısıyla, namuslu, ülkesini milletini seven asker ve generallerin delilsiz tanıksız ve kanıtsız çeşitli suçlamaların hedefi gösterilerek yıpratılacağını ve bu namuslu insanların haksız yere ortadan kaldırılabileceğini de biliyordu. Çünkü tarikatların eli devletin her kurumunu ele geçirmiş yargıyı yüce Türk Adaletin de onurunu kirletmişlerdi.

         Ta o günlerden duruma dikkat çekmeye çalışan Mumcu; Mamak Askeri Cezaevi’nde içlerinde Türk Siyasetçi Hukuk Profesörü Uğur Alacakaptan’ın da olduğu pek çok aydınla birlikte bir yıla yakın kalmış ve bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkum edilmiştir. Askerliğini ağır koşullar altında Patnos’ta er olarak yapan Mumcu yine, Sakıncalı Piyade isimli eserini burada yazmıştır. Sakıncalı Piyade Uğur Mumcu’nun en tanınan eseri haline gelmiştir. “Sakıncalı Piyade” terimi ise devlet gücünü su istimal edenlere karşı koyulan bir unvan haline gelmiştir. Eserin Um:Ag’nın baskısında arka kapağında Aziz Nesin’in yazdığı şu sözler bulunmaktadır. Ellerin dert görmesin Uğur Mumcu! Sakıncalı Piyade’yi yazdığın için, eline sağlık, ağzına sağlık, canına sağlık. Kendi yazdıklarıma gülemem. Ama senin yazdıklarını gülerek okudum. ‘’Acı acı gülmek’’ deyimi vardır ya, işte öyle acı acı güldüm.

  Diğer eserleri arasında; Eserleri:

Mobilya Dosyası

Suçlular

Sakıncalı Piyade

Bir Pulsuz Dilekçe

Büyüklerimiz

Çıkmaz Sokak

Rabıta, Tüfek İcat Oldu

Silah Kaçakçılığı ve Terör

Söz Meclisten İçeri

 Ağca Dosyası

Terörsüz Özgürlük

Papa-Mafya-Ağca

Sakıncasız ,Devrimci ve Demokrat

Liberal Çiftlik

Aybar ile Söyleşi

12 Eylül Adalet

İnkılap Mektupları

Bir Uzun Yürüyüş

Tarikat-Siyaset-Ticaret

40’ların Cadı Kazanı

Kazım Karabekir Anlatıyor

Kürt İslam Ayaklanması 1919-1925

Gazi Paşa’ya Suikast

Kürt Dosyası

Katiller Demokrasisi (1997) Saklı Devletin Güncesi ‘’Çatlı ’vs.’’

Gazetecilik Polemikler

Uyan Gazi Kemal

Bu Düzen Böyle Mi Gidecek?

Söze Nereden Başlasam

Bomba Davası ve İlaç Dosyası

Unutmayalım Unutturmayalım Eğilmeden Bükülmeden

Kır Çiçekleri

Türk Memet Nöbete

Dost Yüzlerde Zaman

Çocuklar İçin İsterler ki Susalım

Beyaz melek , yer almaktadır.

     Mumcu çok aktif bir öğrenciydi. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde, İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta’nın, asistanı olarak çalışmıştır. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden, 1965’te mezun oldu. Henüz öğrenciyken Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ,’’Türk Sosyalizmi’’ başlıklı makalesiyle; Yunus Nadi Ödülü’nü almıştır. Diğer ödülleri arasında;

Türk Hukuk Kurumu Yılın Hukukçusu Ödülü

1979 Çağdaş Gazetecilik Derneği  Yılın Gazetecisi Ödülü

1980, 1987 Sedat Simavi Haberleşme ve Gazetecilik Ödülü

 1980, 1982 ve 1992 İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (inceleme dalında)

1983 İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (röportaj ve seri röportaj dalında)

1984, 1985 ve 1987 Nokta Dergisi Yılın Doruktaki Gazetecisi Ödülü

1987 İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (güncel yazılar dalında)

1987 Cumhuriyet Gazetesi Örnek Gazeteci Ödülü (Rabıta Olayı dolayısıyla)

1988 Cumhuriyet Gazetesi Bülent Dikmener Haber Ödülü

1993Nokta Dergisi Doruktakiler Basın Onur Ödülü

1993 Gazeteciler Cemiyeti  Basın Özgürlüğü Ödülü ,yer almaktadır.

     7 Ocak 1993 tarihinde Mossad ve Barzani isimli bir yazı yazdı. Bu yazısında Barzani CIA ve Mossad arasındaki bağlantılara değindi ve yazısını şöyle bitirdi.” Kürtler, sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa, ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD anti-emperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?”  Nitekim MOSSAD VE BARZANİ onun son eseriydi. Ne yazık ki oldukça önem arz eden bu eserini tamamlayamadan acı bir şekilde katledildi. Kardeşi Ceyhan Mumcu; cinayetten önce Uğur Mumcu’nun, İsrail elçisiyle görüşme yaptığını, basına gönderdiği bir yazıyla açıklayarak kamuoyuna duyurmuştu. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu, 24 Ocak 1993 tarihinde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmeden önce; polis-mafya-siyaset ağının, derin boyutlarını araştırmaktaydı. Dolayısıyla, öldürülme sebebi olarak; Abdullah Öcalan’ın bir müddet MİT için çalıştığını konu alan bir araştırmasının olduğu yine kardeşi Ceyhan Mumcu tarafından ileri sürülmüştür. Tabi bunların iddia olarak kalmasıyla, Mumcu cinayetinin hala faili meçhul olmasının arasında, kafaları karıştıran ince bir detayın bağın olduğuysa oldukça manidar bir durum arzetmektedir. Suikastıysa, İslami Hareket İBDA-C Hizbullah gibi örgütlerin üstlenmiş olsa da; suikastın arkasında Mossad’ın ve Kontrgerilla’nın olduğu da iddiası da oldukça dikkat çeken diğer bir husus olma durumu korumaktadır. Yine çok ilginçtir ki laiklik karşıtı faaliyetler yürüten örgüt ve tarikatlar hakkında, Mumcu’nun devleti kamuoyunu uyarıyor durumdan haberdar ediyor olası da oldukça önemlidir. Evet direk Fetö ismini kullanmasalar da beraberindeki 16 aydınla devleti ve milleti tarikatlara karşı uyan bilinçlendiren Mumcu; aynı düşüncede aynı fikir içinde faaliyet yürüten tüm tarikatlar konusunda halkı uyarıyorlardı. Bu isimler arasında Ahmet Taner Kışlalı, Necip Haplemitoğlu da vardı. Bu üç değerimizde ne yazık ki bir suikast sonucu hayatını yitirmiştir.

  Mumcu’nun öldürülmesindeki sır perdesini aydınlatan bir diğer delil ise Ergenekon Davası sanıklarından Ümit Oğuztan ifadesindesiydi. Oğuztan ifadesinde şöyle diyordu: ”Mumcu’nun seri numarası silinmiş ve şu an Irak Devlet Başkanı olan Kürdistan Demokratik Partisi lideri Celal Talabani’ye götürülen silahlarla ilgili araştırması nedeniyle öldürülmüştür.” Burası çok mühimdi bu silahları kim ve kimler hangi maçalar doğrultusunda Talabani’ye gönderiliyordu.Türkiye Cumhuriyeti nasıl bir tehdidin içindeydi ve tüm bunların neresindeydi. Ayrıca ağabeyi Ceyhan Mumcu, kendi yaptığı araştırmada, ölümüne yakın bir süre içerisinde; Mossad ve Barzani ilişkisi ortaya çıkınca, İsrail büyükelçisinin ısrarla kardeşi Mumcu’yla birebir olarak görüşmek istediğini ancak Uğur’un tek görüşmeyi kabul etmemesine rağmen görüşmenin yapıldığını belirtmiş. Orada ne görüşüldü Mumcu ne öğrenmişti ya da üstü kapalı olarak neyle tehdit edilmişti.

       Maalesef verilen sözlere rağmen, faili meçhul kalmış bir cinayet olması; işin bizi üzen diğer boyutudur. Elbette Mumcu’nun susturulması birilerinin işine geldi. Cinayetin aydınlanması faillerinin, azmettiricilerinin, Yüce Türk Adaletine karşı hesap vermeleri ve en ağız şekilde cezalandırılmaları, acının bir nebzede olsa hafifletilmesi yönünde; devletinin, öncelikle Mumcu ailesine, sonrasında yüce Türk Milletine karşı en büyük sorumluluklarından biridir. Zira ‘’Adalet mülkün temeldir!’’ sözünün hiçbir hükmü kalmaz. Faili Meçhul diğer cinayetler arasında Ahmet Taner Kışlalı suikastı, Muammer Aksoy ve Necip Haplemitoğlu cinayetleri de yer almaktadır.1990 – 99 yılları arasında işlenilen bu 4 cinayette; aynı mühimmatlara ulaşılmış aynı kişiler zanlı olarak gösterilmiştir. Ancak, zanlı olarak gösterilen Oğuz Demir ve Aydın Koral isimli bu şahıslar, kırmızı bültenle aranılmalarına rağmen ne hikmetse, halâ bulunamamış tutuklanılamamıştır. Ve bu faili meçhul cinayetler dosyasının adı Umut olmuştur. ‘’Umut’’

 24 Ocak 1993’te arabasına yerleştirilen C-4 tipi plastik bombanın patlatılmasıyla hayatını kaybeden Mumcu; o içimi alev alev yakan karlı günden kalma, bir acıdır hala içimde. 

     Henüz çocukken hiç unutmadığım o kış günü kar tanecikleriyle son yolculuğuna uğurladığımız UĞUR MUMCU’NUN acısı halen şuram da yanar! Geceler boyu ağladığım, hatta bazı geceler hıçkırıklarımı duyup odama giren ebeveynlerim üzülmesinler diye; uyku numarası yapıp yorganı üzerime çektiğim o geceler. Tabi hıçkırdığım için, ağzımı sıkıca yastığıma bastırırdım! Annem babam odadan çıkınca, ağlamaya devam ederdim. O çocuk aklımla, ülkesini milletini böylesi seven ve iki küçük çocuğu olan bir insanın bu şekilde nasıl katledildiğini düşünür kahrolurdum. Bütün vücudunun parçalandığını, bedeninin tüm sokağa saçıldığını parçası kalmadığını düşünür; ölür ölür dirilirdim. O günden sonra ne değişmişti? O acı geçmiş miydi? Acı unutulur muydu diye söylenenler olduğunu duyar gibiyim aranızda? Acı kabuk bağlardı, küllenirdi elbet ama sızısı hiç geçmezdi unutulmazdı acının döküldüğümüz çığlığı! Çığlığa dökülmek nedir diye bilir misiniz ?Evet çığlığa çağlayanlarca dökülür insan! Her anımsadığımda çağlayanlarca kanayan o sızı için için yanan tomurcuğa yarılan bir gelinciğin duruşunda titrer şafağın huzunda. Ve nice unutulmayan değerlerimizin  sızısı acısı dizilirler bir bir kirpiklerine şafağın. Kan kurumları patlar kızıl bir konfeti yanarken o beyaz suretleri görürsünüz unutulmadıkları için size gülümseyen çırpınan bir güvercin edasında.

 Faili meçhul sözü Ahmet Taner Kışlalı’nın kızının çok üzüldüğü bir sözmüş.Halkı değilmi? Hala hunharca katledilen o güzel insanın katili katilleri gözler önündeyken.Sahi sizce de çok acı bir söz değil mi? Evet ,o güzel canlara cana kıyanların azmettiricilerinin bir elinin yağda bir eli balda oluşu ve hala aramızda dolaşıyor oluşu düşüncesi beynimi parçalıyor.

  O çocuk kalbimle eğer ben bugün halen uğur Mumcu’yu yaşıyor ve yaşatabiliyorsam; değil milyonlar, tüm dünya insanlığına mal olmuş böylesi aydını aydınları kim unutturabilir ki bu millete! O halde artık dosya yadınlatılsın!Umut soyası hak ettiği özgürlüğe kanat çırpsın! Mumcu’nun niye katledildiğini hala anlayamayanlar, manalandıramayanlar da var! Onlara söyleyecek söz bulamıyorum. Dilerim bu ölüm uykusundan; gafletten, cehaletten ve bilgisizlikten kurtulurlar. UĞUR MUMCU’NUN şahsında, asıl katledilenin geleceğimiz olduğu gerçeğini, tez zamanda kavrarlar. Şu an yaşasaydı Ergenekon’umu konu alırdı, yoksa Cumhuriyet’imi bilemiyorum, lakin bir gerçek var ki kaybımızın çok büyük olduğu! O kış günü serpildiği karların üzerinden, beyaz bir güvercin edasıyla kanatlanarak göğe süzülen Uğur Mumcu anısına rahmet ve minnetle!

  ‘’ Uğurlar olsun, uğurlar olsun
Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun
Bir keskin kalem, bir kırık gözlük
Yürekli yiğitlere hatıran olsun!’’
Ali Çınar



Makale :Filiz Kalkışım Çolak
www.kafiye.net