DİLENCİ İLE HÜCCAD

Evvel zaman içinde… Kalbur saman içinde… Develer tellal iken… Pireler berber iken… Ben anamın beşiğinde tıngır mıngır sallanırken… Çok eski zamanlarda bir köy varmış. Bu köyün bir de Hüccad adında cimri bir ağası varmış.

Köyde bulunan tüm tarlalar Hüccad’a aitmiş. Köy halkıda karın tokluğuna ağanın tarlalarında çalışırmış.

Gel zaman git zaman Hüccad’ın konağına bir dilenci gelmiş.

Dilenci Hüccad’a:

-Allah rızası için bana bir lokma ekmek verir misin? Uzun zamandır mideme bir lokma ekmek girmedi demiş.

Bunun üzerine Hüccad:

-Defol git! Pis dilenci. Benim senin gibilerine verecek ekmeğim yok demiş.

 

Hüccad’ı duyan Dilenci:

-Bunca malın, mülkün içindesin. Bir dilenciye bir lokmacık ekmek te veremiyorsan vay haline demiş ve orayı terk etmiş.

Dilenci gider gitmez gökyüzünü kapkara bulutlar kaplamış. Şimşekler çakmış. Gök gürlemiş. Ardından da ceviz büyüklüğünde dolu yağmış.

Yağan dolu Hüccad’ın mahsulüne ciddi anlamda zarar vermiş. Üstelik sel gelip, oturduğu konağı yıkmış. Hüccad parasız pulsuz, evsiz barksız kalakalmış.

Bunun üzerine Hüccad şehre gidip dilencilik yapmaya başlamış.

Bir gün, yıllar önce kapıdan kovduğu dilenciyle karşılaşmış.

Dilenci yine ondan bir lokma ekmek istemiş.

Bunun üzerine Hüccad:

-Defol! Pis dilenci. Seninle uğraşamayacağım deyince:

Dilenci:

-Anlaşılan sen hiç akıllanmayacaksın. Ömrün boyunca dilencilik yap ta gör gününü demiş.

Ağa Hüccad o gün bu gündür karnını dilencilik yaparak doyurmuş.

Daldan üç elma düşmüş. Biri sana, biri bana, biri de dinleyenlerin başına.

Hacer Taner Bulut
www.kafiye.net