ÖRÜMCEK BULUBULU

Bir varmış, bir yokmuş… Çok eski zamanların birinde Bulubulu adında tatlı mı tatlı bir örümcek yaşarmış.

Bulubulu, kendisi için ördüğü küçücük yuvasında yaşarmış. Onun tek işi oraya buraya rasgele ağ atıp, sinek böcek yakalamakmış.

Ağına düşürdüğü avlarını soluksuz mideye indirir, sonra da yeni yeniavlar peşine düşermiş.

Bulubulu birkaç sağlam arkadaşı dışında kimseciklerle görüşmezmiş. Soğuk kış akşamlarında sobasına odun atar, üzerinde mis gibi böcekler kızartır, televizyonu açıp, karşısına geçermiş.

Yine böyle bir günde Bulubulu arabaların ve insanların vızır vızır geçtiği kalabalık bir caddenin ortasında duran ağaçlara ağını atmış. Ardından diğer ağlara düşen sinekleri toplamaya koyulmuş.

Caddeye attığı ağ dışında hemen hemen tüm ağlardan üçer beşer sinek toplamış. Fakat caddedeki ağ bir türlü sinek yakalayamıyormuş.

Bulubulu bunun sebebini anlamak için ağa yaklaşmış. Bir ne görsün? Ağ yerinde yeller esiyor. Meğer caddeden gelip geçenler ağı kopartıp geçmişler.

Bunu gören Bulubulu aynı yere bir ağ daha fırlatmış. Yine, insanlar ağıları teker teker kopartmış. Bir daha bir daha derken gece karanlığı caddenin üzerine bir yorgan gibi inivermiş. Geceyle birlikte sinek ve böceklerde evlerine çekilmiş.

Bulubulu hüzün yüklü omuzlarıyla, evinin yolunu tutmuş.

Yolda kendi kendine:

‘’Nasıl olsa bir gün o caddedeki enfes sinekleri yakalayacağım. Yarın erkenden, insanlar uykusundan uyanmadan ağımı kurarım. Bakalım bizim sinekler o zaman da benden kurtulabilecekler mi?’’ Diye mırıldanmış.

Yorgun argın evine dönen Bulubulu, hızla geceliklerini giyip, kendini yatağa atıvermiş.

Gece boyunca rüyasında arabalar, insanlar ve sineklerle boğuşup durmuş.

Sabah olunca çalar saatinin gongu kulaklarını tırmalamış. Hızla yatağından kalkan Bulubulu elini yüzünü yıkayıp, doğruca mutfağa inmiş.

Hemen kendine reçelli ekmek yapıp hapur hupur yemiş.

Ardından eşyalarını toplayıp yola koyulmuş.

Az gitmiş, uz gitmiş… Cadde boyu düz gitmiş. Vara vara bir önceki gün ağ attığı alana varmış. Yoldan ne bir araba ne de bir insan geçmekteymiş. ‘’Fırsat bu fırsat!’’ Demiş ve vakit kaybetmeksizin ağlarını sağa sola fırlarmış. Ardından kuytu bir köşeye geçip, olacakları seyre dalmış.

Kısa bir süre sonra bir araba önünden hızlageçip,ortalığı tozu dumana katmış. Nerdeyse Bulubuluyu ezecekmiş.

Onun peşi sıra başka bir araba ,derken cadde araba ve insanlarla dolup taşmış.

Bulubulu’nun gözlerine hüzün çökmüş. Ayakları onu taşımaz olmuş. Bir müddet sonra oracığa yığılıp kalmış.

Tam o sırada yanına arkadaşı Küsküs gelmiş.

Küsküs:

‘’Merhaba arkadaşım! Hayırdır? Sabahın kör saatinde ne işin var burada?’’ Diye sormuş.

Bulubulu dünden buyana ,yaşadıklarını arkadaşı Küsküse bir bir anlatmış.

Duydukları karşısında kahkahalara boğulan Küsküs:

‘’İlahi Bulubulu! Seninkisi olacak iş mi? Bırak bu yersiz inadı. Sana diyeceklerime kulak ver!’’ Demiş.

Bulubulu merakla sormuş:

‘’ Hadi söyle bakalım o, parlak fikrini de biz de öğrenelim!’’ Demiş.

Küsküs:

‘’Ağını insanların boyunu aşabilecek yüksekliğe at. Yoksa günlerce beklersin de bir av yakalayamazsın!’’ Deyince Bulubulu arkadaşına hak vermiş.

Hemen ağlarını en tepelere atmış. Kısa bir süre sonra ağları sineklerle dolup taşmış.

Bunu gören Bulubulu sevinçle arkadaşına sarılıp yanaklarından şapur şupur öpmüş.

O günden sonra bizim Bulubulu ağlarını hep yükseklere fırlatmış.

Bulubulu ermiş muradına darısı eremeyen örümceklerin başına…

Hacer Taner Bulut
www.kafiye.net