ZAMAN YOLCUSU KÖPEK KORPİK

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok eski zamanların birinde Korpik adında düşünür bir köpek yaşarmış.

Korpik gece-gündüz demeden okur, araştırır, incelemeler yaparmış. Bu yüzden yuva kurmaya hiç vakti olmamış. Onun işi gücü dünyanın kötü gidişatına kafa yorup üzülmekmiş.

Arkadaşları onun bu yalnız yaşamından endişe duyarlarmış. Bu nedenle de onu yalnız bırakmamaya gayret ederlermiş. Fakat o tam tersine yalnızlığı seven bir köpekmiş.

Yine böyle bir günde, gürültülü caddelerde sessizce dolaşan Korpik, içinden:

‘’Ahhh! Nerede o eski günler? Nerede neşe dolu kahkahaların atıldığı bahçeler? Şimdi öyle mi? Her şey yalnız, herkes yalnız… Keşke birileri gelip, bu duruma son verse…’’ Der demez

Bir anda ortalık kararmış. Aniden, karşı konulmaz bir fırtına çıkmış. Yer sallanmış. Göz gözü görmez olmuş.

Tam bu sırada heybetli duran koca binalar, gürültüyle çöküvermiş. Yerlerine tek katlı, ahşap oymalı binalar almış.

Sadece binalar mı? Tabi ki hayır…

Aklınıza gelebilecek her şey, ama her şey eskiye dönüvermiş.

Bu gördükleri karşısında şaşkına dönen Korpik, yere çömelip, olanları sessizce izlemeye koyulmuş.

Bu sırada yolun karşısından geçmekte olan bir faytona ilişmiş gözleri. Faytonu, biri yaşlı, biri epey genç iki at çekmekteymiş.

Korpik hiç vakit kaybetmeksizin atlara yaklaşıp:

‘’Merhaba arkadaşlar! Neler oluyor? Bu olanlar beni hem şaşırtıyor, hem sevindiriyor. Siz ne dersiniz?’’ Diye sormuş.

Atlardan genç olanı:

‘’Sorma köpek kardeş! Biz de bunlara bir anlam veremedik. Bir anda her şey yerle bir oldu. Yeryüzünde yeni dediğimiz ne varsa eskiye döndü. İyi de, oldu hani. Bize iş çıktı. Bu sayede karnımızı doyurabileceğiz.’’ Dedi.

Korpik, kocaman gözlerini neşeyle açıp, genç ata teşekkür etti.

Sonra da onlardan ayrıldı.

Her şey ne kadar da güzeldi. Tüm hayvanlar neşeyle sokaklardan akan çeşmelerden sularını kana kana içiyor, kediler kuşları kovalıyor, köpekler kemikleri geveliyordu.

Az ilerideki bahçeden gelen çocuk seslerine kulak kabartan Korpik, merakla oraya yürüdü.

Çocuklar, ‘’çelik çomak’’ oyunu oynuyorlardı.

Korpik bu oyunu yıllar evvel – bebek denilebilecek yaşlarda- görmüştü. Hepsi ne kadar da mutluydu.

Çocuklara gülümseyen Korpik, yavaş adımlarla oradan uzaklaştı. Artık acele etmesine gerek yoktu. Zaten etraftaki her şey tıpkı Korpik gibi ağır ve dingindi.

Kendine koyu bir gölge bulan Korpik, ayaklarını yaya yaya tatlı bir uykuya daldı.

Daldan üç elma düşmüş. Biri sana, biri bana, biri de dinleyenlerin başına.

Hacer Taner Bulut
www.kafiye.net