AYAKKABILARIM YATAK ARKADAŞIM

Ak saçlarıma rağmen hâlâ aldığım her ayakkabıyla yatak arkadaşlığı yaparım.Tıpkı anne rahmindeki cenin misli tortop olurum önce. Burnum neredeyse ayakkabımın kokusunu çocukluğumdan çekip alır. 

Sonra dokunurum uçlarına yavaşca. Çizmekten korkarak okşarım yanaklarını yatak arkadaşımın her pozisyon değiştirişimde.
Hâlâ yatak arkadaşımın ayağımda olduğundan emin olunca bir türkü tuttururum ses vermeden sözlere “ayağında kundura…” ve uyurum bir yirmi iki nisan sabahında Emine’nin annesinin Emine’ye aldığı ve benim annemin parası çıkışmadığı için bana alamadığı ayakkabıdan alınmış intikamın dinginliğiyle.

Kocam da bana en çok ayakkabı alırdı çok sevdiği zamanlarda beni nedenini bilmese de bu tutkumun. Amacı beni mutlu etmekti sadece. Ayrıldığımızda eşe dosta en çok ayakkabı masrafımdan dolayı şikayet beni etmiş garibim haklı olarak.
En son, Feramuz Abiye “yirmi altı çift ayakkabısı var” diye dertlendiğini duyduğumda saydım “sahiden o kadar ayakkabım var mı” diye. İkisi vestiyerin arka köşesinde kaldığı için görmemiş belli ki.

Nedense her aldığım ayakkabıdan sonra, esrik bir sevinç kaplar içimi, sonra buruk acı kekremsi bir hüzün. Duygularım bulut bulut gözlerime çömelir. “Ha aktım ha akacağım” diyerek tehdit eder beni. Ama yağma yok dökülebilecek bütün gözyaşlarım döküldü bitti yıllar öncesinden koruk gözlerinden.

Emine’nin hiç bir zaman ayakkabıları eskimezdi benimkiler kadar. O günde eskimemişti zaten. Yirmi Üç Nisanda pırıl pırıl rugan ayakkabılar giymek istemişti canı. Ama benimkilerin yanlarına rahmetli ninem bile dikiş tutturamıyordu artık. 
On kıtalık İstiklal Marşı’nı ezberlemiştim. Yani on numaradan haketmiştim yeni ayakkabıyı.

Canım annem benim. Hatun teyzeyle birlikte sevinçten dört nala koşan Emine’yle bana ayak uydurmak için nasıl da terliklerini sürüyerek arkamızdan yetişmeye çalışmıştı. Ayakkabıları Hatun Teyze’nin tanıdığı Lale Kundura’dan alacaktık. 
Görür görmez “beni al beni al” diyen ucu, siyah rugan arkası ve yanları, gri deriden yapılmış bağcıklı ayakkabının bana ait olduğunu.

Asla yırtık çorap giydirmezdi annem bize, hemen yamardı ucu açılan çoraplarımızı. O rahatlıkla eski ayakkabılarımı çıkarttım ve giydim hemen. Cuk oturdu ayağıma ayakkabılar. Sevinçle anneme uzattım ayaklarımı.”Hadi al al” diye zıplamaya başladım.
Emine de aynı ayakkabıyı beğenmişti ama onun ayakları fırın küreği gibi durduğu için benim ayacıklarımın yanında büyük numarayı aldı annesi ona. 

Ben ayağımdaki ayakkabılardan gözlerimi alamıyordum. Hele yarınki bayramı ve okuyacağım İstiklal Marşı’nı düşündükçe bütün gözlerin ayakkabılarıma dikildiğini var sayıyordum. Kelebekler gibi pır pır ediyordu yüreğim.
Baktım, annem kasadan ayrılıp bir türlü ayakkabılarımla ilgilenmiyor, yanına koşup çekiştirmeye başladım eteklerini. Annemin gözlerinin buğulandığını,sesinin çatallaştığını farkeder etmez taş kesildim olduğum yerde.
“Veremem”diyordu adam. “Veresiye veremem, daha fazla indirim de yapamam. Zaten yirmi beş liradan yirmi üç liraya indirdim”

“Anne, bunlar ayağıma olmuyor benim, ucu sıktı parmaklarımı” dedim. Başım dik, sesim kararlı ve boğuktu.Galiba gözgöze geldiğimizde ömür boyu sürecek gizli bir anlaşma yapmıştım annemle. Zira ilerleyen zamanlarda da annem özellerini bile sadece benimle paylaşırdı.Oysa biz yedi kardeştik ve ben tam da ortalardaydım.

O zamanlar tezgahtar falan yoktu, mal sahibi aynı zamanda satış elemanıydı da. Gözlerimdeki öfkeyi mi hayal kırıklığını bastırmaya çalışan nemi mi gördü bilmiyorum birdenbire “kalanını yarın getirirsiniz” diye kekelemeye başladı adam gözlerini bana dikerek.

Eski ayakkabılarım ayağımdaydı artık ve ben acınmayı hazmedememiş olmalıyım ki çoktan mağazadan dışarı çıkmış ve hızılı hızlı eve doğru koşmaya başlamıştım. Bir iki kez annemin arkamdan seslendiğini duyar gibi oldum ama onun arkamda olduğunu bilmenin rahatlığıyla hiç arkama bakmadan eve geldim.

Kendime o kadar yoğunlaşmıştım ki annemin nasıl tepki verdiğini şimdi bile hatırlamıyorum.
Evimizin arkasındaki fırıının içine girip ağlamaya başladım. Yorulana veya uyuyana kadar ağlamış olmalıyım ki beni fırında bulduklarında iki koca kurbağaya dönmüştü gözlerim.

Sonrasında hayat devam etti gitti.
İlk maaşımla anneme ve bana birer ayakkabı aldım Emine’ye inat. Gece de onunla yattım rahat rahat.
Sonra sonra sonra…….
Hep ayakkabı aldım iki kuruşumun biriyle ve ilk geceyi yatağımda geçirir her ayakkabım.
Sonra vestiyerdeki yerini alır. 
Emine’ye inat ayakkabı hastalığım dillere destan artık. Üstelik boşanma nedenlerimin için de bile yerini aldı asla iyileşmek istemediğim ayakkabı hastalığım.
En büyük tutkumdur ayakkabı reyonlarında gezinmek, birini çıkarıp birini giymek ve Emine’ye inat istediğim ayakkabıyı boğazımdan kısarak da olsa alabileceğimi bilmek.

Nermin Akkan
www.kafiy.net