TÜCCAR TACİ ‘NİN SİHİRLİ BASTONU
 
 
 
Evvel zaman içinde… Kalbur saman içinde… Develer tellal… Pireler berber iken… Ben annemin beşiğinde tıngır mıngır sallana durayım. Eski zamanlardan birinde bir ülke varmış. Bu ülkede yaşayan bir de tüccar varmış. Bu tüccarın adı Taci imiş. Taci rengârenk kumaşlar alır satarmış.
 
Gel zaman git zaman ülkedeki birçok esnaf Taci’ye borçlanmış.
 
Paralarını alamayan bizim Taci çok sevdiği devesini de alıp düşmüş yollara. Az gitmiş uz gitmiş. Dere tepe düz gitmiş. Vara vara esnaflar çarşısına varmış. Kimi esnaf bu gün git yarın gel demiş. Kimisi daha satış yapamadım haftaya bir uğra demiş. En son bir dükkân kalana kadar tüm esnafları dolaşmış.
 
Taci kendi kendine:
 
-Son olarak Hacı dedeye de uğrayayım. Belki onda para vardır demiş.
 
Hacı dedenin dükkânından içeriye girmiş. Girer girmez şaşkınlığını gizleyememiş hemen sormuş:
 
-Hayırdır dedeciğim. Mallarına ne oldu?
 
Hacı dede:
 
-Sorma a oğul! Ben iflas ettim. Alacaklılarım kapıma dayanınca da dükkândaki tüm mallarımı onlara vermek zorunda kaldım. Sana da çok borcum var biliyorum. Yalnız sana vereceğim bir tek bastonum kaldı. Bunu al ve hakkını helal et demiş.
 
Bunun üzerine Taci istemeyerek de olsa bastonu alıp Hacı Dedeyle helalleşmiş.
 
Bizim Tüccar Taci alacaklarını alamadan evine doğru yol almış. Eve gelmiş. Eline Hacı Dedenin vermiş olduğu bastonu almış. Evirmiş çevirmiş. Sonra bastonun kirli olduğunu görmüş. Onu gül suyu kolonyasıyla bir güzel ovmuş. Tam işini bitirecekmiş ki… Baston dile gelmiş.
 
-Ey sahipler sahibi! Söyle bana bu dünyada ne istersin?
 
Bunu duyan Taci’nin eli ayağı birbirine dolaşmış. Korkudan bastonu yere fırlatıvermiş.
 
Baston tekrar dile gelmiş:
 
-Korkma sevgili sahibim. Sana zarardan çok faydam olacak. Beni yerden kaldır da gül yüzünü göreyim demiş.
 
Taci korka korka, yavaşça bastonu yerden kaldırıp iki eliyle bastonu tutmuş.
 
Baston:
 
-Yaşa, var ol. Şimdi benden bir şey iste. İste ki seni memnun kılayım demiş.
 
Taci bastona inanamamış. Ama merak da etmiyor değilmiş hani.
 
Kendi kendine: Dur bakalım. Karnım çok aç. Yemek isteyeyim de şu şımarık bastona gününü göstereyim demiş.
 
Taci:
 
-Bana yeryüzünde görülmemiş, tadılmamış yemekler getir. Soframı şenlendir demiş.
 
Bunun üzerine baston, bir anda kocaman bir sofranın üzerine, daha önce hiç tadılmamış yemeklerden döşeyivermiş.
 
Taci hayretten neredeyse küçük dilini yutacakmış.
 
Hiç soru sormadan yumulmuş sofraya. Tıka basa karnını doyurduktan sonra, bastona dönüp şöyle demiş:
 
-Şimdi benim karnım doydu. Fakat bu ülkede bir sürü aç insan yaşıyor. Onlar için de böyle bir sofra kur. Sonra da bana göster demiş.
 
Baston dile gelmiş:
 
-İstekleriniz, benim için emirdir, sahibim demiş. Hemen ülkedeki bütün aç insanların karnını bir güzel doyurmuş. Bu olanları da Taci’ye sihirli aynasından göstermiş.
 
Taci buna çok sevinmiş. Bastona defalarca teşekkür etmiş.
 
Şimdi de seni bana veren Hacı dedeyi iflastan kurtar. Onu tekrar sağlığına kavuştur demiş.
 
Baston:
 
-Ben de bunu bekliyordum sahibim. O beni yıllarca elinde taşıdı. Fakat beni temizlemediği için ona bir faydam olamadı demiş. Ardından sahibinin dileğini yerine getirmiş. Hacı dedenin iflastan kurtulma anını sihirli aynasından göstermiş. Taci mutluluktan gözyaşlarına boğulmuş.
 
Gel zaman git zaman Taci’nin bastonunu fark eden kötü kalpli komşusu bastonu çalıvermiş.
 
Taci sabah kalkar kalkmaz bastonunun yanına gitmiş. Fakat bastonun yerinde, yeller esiyormuş. Acaba başka yere mi koydum demiş ve evin altını üstüne getirmiş. Fakat bastonu bir türlü bulamamış. Buna çok üzülen Taci: Neyse bunda da vardır bir hayır demiş.
 
Aradan günler geçmiş. Kasabanın meydanından bağrışmalar gelmeye başlamış. Taci merak edip meydana varmış. Bir de ne görsün! Baston komşusunu pataklamıyor mu? Bütün ahali de çıkmış bu durumu kahkahalarla izliyormuş.
 
Hırsız bastona yalvarıyormuş:
 
-Ne olur ben ettim sen etme. Ellerim kırılaydı da hırsızlık yapmayaydım. Bir daha asla kimsenin malına el uzatmam demiş.
 
Bunları işiten baston merhamet edip hırsızı dövmeyi bırakmış.
 
Bırakır bırakmaz da hırsız topukları yağlayıp, oradan kaçmış.
 
Taci ile baston birbirlerine kavuşmuş olmanın mutluluğuyla evlerine gitmişler.
 
O günden sonra Taci bastonunu darda kalan, hasta olan, sevdiklerine kavuşamayanlar için kullanmış.
 
O günden sonra ülkede huzur ve mutluluk hâkim olmuş.
 
İşte çocuklar başkalarının malına göz koyanların sonu, bizim hırsızın sonu gibi olur. Siz siz olun hiç kimsenin malını izinsiz almayın.
 
Daldan üç elma düşmüş. Biri sana, Biri bana, biri de siz dinleyenlerin başına.
 
 
 
Hacer Taner Bulut
www.kafiye.net