18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Savaşı Aslanları ve Afrin Aslanları!

Yıllar önce bir ulusu topluca yok etmek tarih sayfasından silmek için ufacık bir karaya saldıran yedi düvel düşmanın düşüncesiyle saldırdığı Çanakkale Boğazı. Vatan, bayrak, din, namus ve ölürsem Şehit, kalırsam gazi. Bu ulus yaşamaya devam eder felsefesi ile savaşan Mehmetçik harp meydanında savaşı kazandı. Hasta Osmanlı’yı yok edeceğiz diyen; İngiliz, Fransız, İtalyan, Avustralya, Hindistan gibi devletlerden toplanan devşirme askerler, savaş gemileri Çanakkale Boğazı’na güle oynaya geldiler. İngiliz Amirali:  “ Sabah kahvaltısını  Çanakkale boğazını geçerken yapacağım, akşam yemeğini İstanbul boğazını seyrederek yapacağım” demiş, galiba çok şanssızmış, Çanakkale boğazını  geçerken içinde bulunduğu gemi boğazın soğuk sularına gömülmüş. Bu sözü söyleyen amiral o kadar şanssızmış ki, komutan kahvaltı yapayım derken canından olmuştur.

 

Türk ulusunun çalışmasını, başarısını küçük görmek için 1950’li yıllarda; “ Türk gibi başla, Alman gibi bitir veya Türk gibi başla, Alman gibi devam et, İngiliz gibi bitir.”  Hani Fransızlar bozulmasın diye;  “Türk gibi başla, Alman gibi devam et, Fransız gibi bitir veya Türk gibi başla, Franz gibi devam et, İngiliz gibi bitir.” derler. 1940 yıllardan sonra bu ulus yavaş yavaş uyutulmuş. Osmanlı Devleti’nin çöküşünü sağlamak için dış güçler nasıl çalışmışsa Osmanlı Devleti’ni teknolojiden uzak tutabilmek için elinden gelen gayretli göstermiş. Ne yazık ki bunda çoğu zaman başarılı olmuş Devleti yönetenlerin içerisindeki bazı hainlerin yardımıyla Osmanlı Devleti’nde yeni buluşlardan uzak kalınmasını, dünya yaşamın beş vakit namaz kılıp günlük işlerle ilgilenilmesi, tarlaya gidip ekip diktikten sonra ürünü toplamak olduğunu genelde benimsetmiştir. Ayrıca 1830’lu yıllarda başlayan kuşaklararası kopukluğu sağlamak için büyük çaba gösterilmiş ve ne yazık ki bunda da başarılı olmuşlardır.

 

1940’lı yıllardan sonra ülkemizde açık olan uçak fabrikaları kapatılmış, traktör fabrikaları kapatılmış, tren fabrikası ise sadece bakım istasyona dönüştürülmüştür. 1950’lerden sonra da yeni bir akımla yenilikler ele alınmış, ekonomi yine dışa bağımlı olarak başka ülkelere muhtaç bırakılmıştır. 1980’li yıllardan sonra birtakım fabrikalaşma hareketleri ortaya çıksa da zamanın yöneticileri yine başarılı olamamış 1960’lı yıllarda başlayan dış müdahaleler etkisiyle silahlı kuvvetler hükümet yönetimine müdahale etmiş, fabrikalaşmasına çalışmasına ne yazık ki sekte vurmuştur.

 

2000li yıllardan sonra yeni bir yönetim, yeni bir anlayış, yeni bir diriliş hareketli başlatılmıştır. Kendi uçağını, kendi gemini, kendi arabanı, kendi silahını, kendi tankını, kendi uydunu kendin yap slagonuyla iş başına gelen hükümet, bazı aldatılmalara karşılık büyük engeller karşısında yine de kendini toparlamıştır. Ülke; kendi silahını, kendi gemisini, kendi uçağını, kendi fabrikasını yapma durumuna gelmeye başlamıştır. Her ne kadar dış güçler Türkiye’yi bu çalışmalarında engellemeye çalışsa da başarılı olamayacaklardır.

 

PKK belasıyla beraber Fetö olayı ülkenin kalkınmasını engellemek ve bu ülkenin Avrupa ülkelerinin esiri olarak kalmasını sağlamak için bir takım oyunları sergilemeye başlamış, MİT müsteşarına sorgulama, 17/25 Aralık olayları, MİT araçlarına müdahale, güney doğuda ayaklanma hareketi ve hendek kazılmaları, 15 Temmuz Feto kaynaklı silahlı kuvvetler ayaklanması. Türk ulusunun başına bela olmak için her türlü çalışmalar başta Amerika olmak üzere Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, Avusturya gibi devletler ülkemize karşı büyük bir olumsuzluk sergilemişlerdir, sergilemeye de devam etmektedirler.

 

Ülkemizi 2015 yılında başlayan Güneydoğu’daki PKK ayaklanmalarını desteklemişler, ancak bu kışkırtma hareketinde başarılı olamayan düşman 2016 yılında 15 Temmuz’da, kesin olarak var olan hükümeti ortadan kaldıracağız düşüncesiyle hareket etmiştir. Bu harekette de başarılı olamayan Amerika Birleşik Devletleri, hükümeti yıkabilmek için Suriye ve Irakta var olan PKK PYD PKK Feto örgütlerini silahlandırarak dışarıdan ülkemize saldırı hareketini başlatmıştır. Bunun karşısında Cumhurbaşkanımız, T.C. hükümeti tüm kadrolarıyla, iki siyasi parti de kesin ve şartsız hükümeti yöneten siyasi iradeyi desteklemiştir. Ancak muhalefet durumunda bulunan siyasi parti ve diğer siyasi partiler ne desteklemiş nede hayır demişler. Muhalefetin içindeki milletvekilleri PYD PKK terör örgütü değildir demiştir. Buna karşılık Özgür Suriye ordusunu terör örgütü ilan etmişlerdir. “Türk ordusunun Suriye’ye girmesi durumunda orada batağa saplanacak, yıllarca Türk ordusu oradan çıkamayacak.” demiştir.  Cerablus’a girilmiş, daha sonra Afrin’e girme kararı alınmış, fakat hükümet karşıtı olan kişilerce hemen düşünceler ortaya atılmıştır. “Türk ordusu siyasi amaçları için kullanılmasın, Türk ordusu Afrin’e girerse Afrin merkezine girmesin. Eğer merkeze girerse tam bir bataklığın içine saklanır, binlerce askerimiz şehit olur.” denilmiştir.

 

Türk ordusu, her zaman girdiği bütün savaşları kazanmıştır. Çünkü Türk askeri para için, pul için, dünya menfaati için savaşmamıştır. Türk askeri vatanı, namusu, dini, bayrağı için savaşmış; bunları da ancak Özgür olursa bağımsız olursa yapabileceğini düşünmüştür. En önemlisi Türk askeri savaşa giderken bir düğüne gider gibi gitmiştir. Çünkü bu düğüne gitmek, asker için ölümü göze alarak şehit olmak ya da gazi olmak için savaşır. İşte 20 Ocak 2018 de girilen Afrin’de 58 gün sonra sivillerin burnu kanamadan sonuca gidilmiştir. Yıllar sürecek denilen Afrin olayı 58 günde sivillerin burnu kanamadan terör örgütünden temizlenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Almanya, Hollanda, İsviçre, Belçika, Avusturya gibi devletlerin silah, asker, mali desteklerine karşılık destek alan YPG, PYD, PKK, Feto askerleri tankları, roketleri, silahları daha kullanamadan Afrin merkezini terk etmiş, can derdine düşmüştür. Arkasındaki yedi düveli dinlememiş canını kurtarmak için kaçmıştır. Türk askeri şehit olmak için savaşırken düşmanlarımız canını kurtarmak için çalışmıştır. Türk askeri ile düşmanlarımız arasındaki fark “ ÖLÜRSEM ŞEHİT, SAĞ KALIRSAM GAZİYİM”  mertebesi kadar olmuştur.

 

İşin ilginç tarafı Afrin’e girdikten sonra bazı paylaşımlar hemen dikkat çekmiştir. Bazı kişiler Özgür Suriye ordusuna “ Terörist ordu, Afrinde insanlık kıyımı yapıyor.”  yalanını yapıştırmışlar hemen. Türk askerine ise İşgalci demiştir. Buna Türkiye’deki sözüm ona; şair, yazar, siyasiler yapmıştır. Bunlara yazıklar olsun. Bunlar vatan haini değil de nedir? Yurdumuz da sadece düşmanlarımızın gözü yok, yurdumuzun içinde başkalarının yardımıyla iktidara gelmek isteyenler var. Bu gidişle bu düşüncede olanlar Hayal kurmaya devam etsin. Yalnız dikkat etsinler “ Hayal ile yatan gerçekte uyandığında kendisini bir çukurun içinde görebilir.” dikkat etsinler.

 

18 Mart 2015’te destan yazan Türk askeri, Kurtuluş Savaşı’nda destanlarını yazmaya devam etmiş ve en son destanını da 58 gün içerisinde Afrin’de yedi düvel düşmana ve onların askerlerine karşı gerçek bir destan yazarak; nasıl ki Çanakkale’de suratlarına tokadı yedilerse, Afrin’de de yine Tokadı yediler. Çanakkale Zaferi’nin Kurtuluş yıldönümünde, ecdadına layık olan askerimiz Afrinde 46 Şehit vererek düşmanı bozguna uğratmıştır. Allah razı olsun kahramanlarımızdan Allah razı olsun şehitlerimizden, Allah razı olsun Gazilerimizden, Allah razı olsun onları yalnız bırakmayan halkımızdan! Allah razı olsun her türlü riski göze alarak bu hareketin yapılmasına karar veren siyasi iradeden, komutanlarımızdan! Afrin zaferi Türk askeri ve Türk Ulusu için hayırlı olsun.

 

Türk gibi başladık, Türk gibi bitirdik. Biz Türk’üz, Türk olarak, Türklüğümüzden de gurur duyarız. Hiçbir zaman bir başka ülkenin ne mandasını ne de koruması altına girmeyi kabul edemeyiz. Allah siyasi iradeye zeval vermesin, Silahlı Kuvvetlere zeval vermesin, Türk ulusuna zeval vermesin. Allah yardımcımız olsun.

 

Saygılarımla.

 

Hüseyin Durmuş
Emekli edebiyat öğretmeni
Şair yazar
Www.kafiye.net web sayfası sahibi