BAHARLARIN SIRLARI

Merhabalar sevgili dostlarım. Yaz mevsimine girdik. Hem de öyle bir girdik ki, sormayın gitsin. İzmir’de ilkbahar hiç yaşanmıyor. Bir haftalık bahar havası hemen kavurucu yaz sıcaklarına dönüşüyor ve yaz mevsimi de gelmiş oluyor hemen. Kavurucu yaz sıcağında şuan gölgede oturmuş bir yılı ve bu yılda olan dört mevsimi düşünmeye başladım şuan. Biraz düşüneyim dedim mevsim ve ayları. Öyle ilginç geldi ki bana. Bu düşüncelerimi ve duygularımı sizlerle paylaşmak istedim. En zoru ne oldu biliyor musunuz sevgili dostlarım? Mevsimlerinhangisinden başlayayım ki güzel bir başlangıç olsun istedim.

Sevgili dostlarım. Mevsimler ve bu mevsimleri oluşturan ayları düşündükçe çok gizemli gelmeye başladı bana. Beni bu kadar şaşırtan bu aylarım gizemlilikleri sanırım sizleri de şaşırtacaktır. Bu kavurucu sıcağın altında olmadan, koyu bir gölgenin altında, hafiften sallanan sandalyemde bir taraftan da gökyüzünü ve çevremi de incelemeye aldım. Bir taraftan da düşünmeye başladım.  Tam dört mevsim ve bu mevsimlerin içine dağılmış on iki ay. Güzelliğiyle, kahredişiyle, sevinciyle, acılarıyla geçirdiğimiz dört mevsim ve aylar.

Sohbetimize kış mevsimiyle başlarsak sanırım en uygunu olacaktır. Aralık-ocak-şubat aylarının kış mevsimi içerisinde olması bakalım bizleri neyi hatırlatıyor ve bizlere neler yaşatıyor bir incelemeye başlayalım.  Değerli dostlarım, ben kış mevsimini bir insanın ömrünün başlangıcına benzetiyorum. Kuzey yarım kürede yaşanan mevsimlerin tam tersi yarım kürede yaşanır. Aslında kış mevsimi bir ömrün
yeniden canlanmaya başladığı bir durumu anımsatıyor bana. Şimdi kış mevsiminin içine tam girelim dostlarım.

Ben kış mevsimini birkaç durumda değerlendireceğim. Özelliklerini inceleyip gördükten sonra isterseniz kış mevsimini anlatmaya anne rahminden başlayalım. Ne dersiniz sevgili dostlarım? Belki anne rahmi ile kış ayının ne ilgisi, ne alakası var diye belki de aklınıza soru gelebilir. Doğrusunu isterseniz kış mevsimini inceleyince bu mevsimin bir anne rahmi gibi olduğunu gördüm.

Anne rahminde bir cenin dokuz ay gibi bir zaman içerisinde yetişir ve hayata gözlerini açmaya dokuz ay on gün sonra dünyaya gözlerini açar. Erken ve aceleci doğanlar bu doğal doğumun içerisine almayalım. Anne rahmi dinlenme, saklanma, hayata yeniden başlamaya hazırlık evresidir. Düşünün bir kere; kış mevsimi de aynı değil mi? Kış mevsiminde her taraf beyaz bir örtüye bürünür. Kolay kolay da kalkmaz o örtü. Toprak uykuya dalmıştır. Bitkiler, tohumlar uykudadır. Ağaçlaruykudadır ve en az su tüketme dönemindedir. Çiçekler açmaz, Kısacası sevgili dostlarım, doğa yeni b ir yaşama, yeni bir başlangıca yapabilmek için dinlenme evresine başlamıştır.

Aralık ayı ile başlayan kış, ocak ayında kendisini iyiden iyiye hissettirmeye devam eder. Zaten günler de iyice kısaldığı için sıcaklık ve fazla gün ışığından yararlanma imkanı da söz konusu olmamaktadır. Şubat ayına gelinince yavaştan da olsa doğada bir kıpırdanma söz konusu olmaktadır. Hepimiz biliriz ki şubat ayı “gücük ay” dedikleri bir özelliği taşımaktadır. Dört yılda bir 29 çeker ve bu tarihte doğanlar dört yıl
sonra yaş gününü kutlar. Çoğu zaman 28 çekmektedir şubat ayı. Yani ayların içerisinde en kısa ve en acemisidir. Hani erken doğan çocuklar gibi şubat ayı da erkencidir. Şubat ayının sonlarına doğru havalar ısınmaya başlar. Bazenbahar havasını da gösterir şubat ayı. Şubat ayı kışı insanlara yaşatamadığı için bazen de hayıflanır, kendi kendine de söylenir; “ Benim arkamda mart ayı olmasa, insanlara kışın nasıl geçtiğini gösterirdim ama ne yazık ki mart ayı da beni aratmaz hani.” bazen. Bu nedenle kış mevsimini ben insanın ilk 30 yıllık ömrüne de benzetirim. Doğma, büyüme, gelişme bu ilk 30 yıl içerisinde olmaktadır. Kişinin tam hayata dört elle sarıldığı yıllar ilk 30 yıldır. Kış mevsimi de dinlenmenin sonunda kendisinden sonra gelen ilkbahar mevsimine nöbetini devreder.

Şubat ayının ortalarından itibaren bir kıpırdanma meydana gelir. Kış ayı yavaş yavaş yerini bahara bırakmaya hazırlanır. Kış mevsimi boyunca açmayan çiçekler, ağaçlar ve bitkilerde gözle görülür bir hareketlilik görünür. Kokularını salmayan çiçekler artık güneş ışınlarını daha fazla görmeye başlar günler. Aslında kış ayında çiçekler açıyor diye de söyleyebiliriz. Ancak yapay oluyor. Seralarda ve modern kopyala yöntemi dediğimiz ve hormonlu açılımlar. Bu durumu doğallık olarak düşünemiyorum. Hani saçları ağarmış beylerin çevrenin tavsiyesiyle siyaha
boyanan ve bir çok kişinin eğlencesi olma durumuna düşen o halleri görmek istemem. Kadınlarımızın da yüzlerinde ve vücutlarında gerdire gerdire gerdirecek deri olmadığı halde son bir güzellik olsun diye gerdirmeye kalkınca sonuç alamaz ve hüsrana uğrar. Bu nedenle kış ayının doğallığını insanlarında yaşaması sanırım en doğal olanı olacaktır. Bu arada beylerin ve bilhassa bayanların itirazlarını duyar gibi oluyorum. Efendim “Çirkin bayan olmaz, kendisine bakmayan çirkin. Bunu siz bilmiyor musunuz?”  deyişleri kulağımda çınlamıyor değil hani.

Şubat ayı bitmeye yüz tutarken bu arada dağlarda karların altından çıkan ve baharın bir yerde müjdecisi olan kardelen çiçekleri açmaya başlar. Doğa uyanmaya başlamıştır artık. Şubat ayının son günlerinde bir ilkbahar havası eser cemrelerin yavaş yavaş havaya, suya düşmeleriyle. Güneş ışıklarına aldanan bademler, erikler çiçek açarlar. Şubattan sonra gelen mart ayındaki o tufanda büyük zarar görürler. Kış ayı dinlenmesi biter ve doğa kendini yeniliğe hazırlamaktadır.

İlkbahar mevsimi. Ah, ahhh, ahhhhhhhhh… Ne oluyorsa, doğadaki canlıların, hayvanların ve de insanların başına ne geliyorsa işte bu ilkbahar mevsiminde geliyor. İnsan ömrünün 30 yılı da bu devreyi anlatmaktadır. İlkbahar mevsiminin başlamasıyla topraktan; zümbüller, gelincikler, sarıçiğdemlere, gelincik çiçekleri, taç çiçekleri, menekşelerin çeşitleri ve toprak üstünde de güller, karanfiller, şebboylar, aslanağızları, sardunyalar açmaya başlar. Artık doğada mis gibi kokular yayılmaya başlar. Cennet erguvanı da dediğimiz leylaklar çiçek açar. Sevgiliye mektup gönderme zamanının geldiğini ve bilhassa bahar ayı içerisinde sevgiliye mektupların gönderildiğini simgeleyen o “Yare mektup yolladım, akasyalar çiçek açarken”  nağmeleri içerisinde akasya ağaçları da çiçek açar. Kısacası doğa rengarenk çiçekler arasında tam
bir koku gösterisine başlamıştır. Topraklar sürülür, çayırlarda çimenler diz boyuna gelir. Hayvanlar yaylalara çıkar bu mevsimde. Ayrıca ilkbahar mevsiminin sonuna doğru iğdeler, ayvalar, muşmulalar, ıhlamur ağaçları mis gibi kokulara bürünürler. İnanın sevgili dostlarım bu saydığım çiçek kokuları ve doğaya koku salmaları bile bir sıra ile olmakta. Kısa ömürlü çiçekler açıp kapanmalarına ve kokularını salmalarına karşın bütün bu olaylar ilahi bir denetimde ve sıralarını şaşırmadan oluşturmaktadırlar.

Sevgili dostlarım. Daha önce de söyledim. İlkbahar mevsimi bir insanın bir yaşından sonraki yılları andırmaktadır. Kış mevsimini anne karnındaki bir cenin olarak düşünürsek, ilkbahar mevsimi de annesinden yeni doğmuş bir çocuğun 30 yaşına kadar geçecek olan yılları bize hatırlatmaktadır. Mart ayından itibaren emekleme ve büyüme devresi mayıs sonunda 30 yaşın ı devirme olarak düşüne biliriz.   İlkbahar mevsiminde ağaçlar, çiçekler, meyveler, hayvanlar, kendilerini göstermek ve bir mücadelenin içerisinde, doğada kendilerine yer bulmak için mücadeleye başlarlar. Nasıl ki insanlar ergenlik döneminden olgunlaşma ve kendisini kanıtlama, gösterme zorunluluğunu duyarak var gücü ile başarmak için çalışıyorsa, doğa da kendini göstermek için çalışmaktadır. 30 yaşın üzerindeki insanlar ilkbahar mevsiminde genelde aşık
olur, evlenir ve çalışma arkadaşı ile beraber dünyadaki var olma mücadelesine devam eder. İlkbahar mevsiminin mayıs ayı sonlarında doğadaki yaşam mücadeleleri artık iye kızışmış ve bir yarışma başlamıştır. Böylece ilkbaharmevsimini de tamamlayıp yaz mevsimine haziran ayı ile birlikte girmiş oluruz.

Sevgili dostlarım. Çok kişi yaz mevsiminin gelmesini istemez. Buna rağmen bir taraftan da sevinirler o yakıcı sıcağın olmasına. Bilhassa son yıllarda bu sıcak yaz mevsiminde insanlar bulundukları yerlerden başka yörelere doğru kaçarlar. Kimileri deniz kıyılarında, kimileri de yaylalarda tatil yapmayı ve dinlenmeyi tercih ederler.

Yaz mevsiminde doğada artık sararmalar, meyvelerin olgunlaşmaları başlar. Artık bahar ayındaki mücadelelerin karşılığı ürünlerin hasat zamanı gelmiştir. Yaz mevsiminde doğada çiçek göremezsiniz. Bitkiler sararmaya başlamıştır artık. Baharda çiçek açmaya başlayan ve çardak kapatan da denilen yasemin, hanımeli, melisa, mum çiçeği gibi ağacımsı bir durumu anlatan ve kökleri dayanıklı olan bu ağaçlardan ağır ağır
kokular yayılır doğaya. Gündüz sıcaktan bayılan insanların akşam baygınlıklarına çok iyi gelir bu kokular. Yaz mevsiminin ağırlığına kokular da ayak uydurmaktadır. Doğanın kanunu da böylece tecelli etmeye devam etmektedir. İnsanlar da tarlalarında ki ürünlerin hasadına başlar artık. Bu öyle bir çalışma ve öyle bir harekettir ki dikkat etmezler ve ürünlerinin hasadını zamanında yapmazlarsa zarar da görebilirler.

Yaz mevsiminde tarladaki ürünler iyice olgunlaşır. Domates, biber, patlıcan, bamya, fasulyelerçarşı pazarlarda tezgâhlarda ve raflarda yerlerini alırlar. Kavun, karpuz, süt mısırlarda satışa sunulmuştur artık. Haziran ayının başında dutlarla başlayan ağaçlardaki meyve resitali, erik, kiraz, elma, şeftali, üzüm, incir, vişnelerin insanlara sunulmasıyla devam eder gider. Yaz mevsimi vermiş olduğu ürünlerle kendisinden söz ettirirken, 30 yaşının üzerindeki beyler ve bayanlarda yapmış oldukları çalışmanın ve başarılarının da paylarını almaya başlar artık. Ev,
tarla, araba, eşyalar ile kendilerine yeni yaşamı çizerken, yaz mevsimi de kendisinden aslında çokça da söz ettirmektedir artık.

Yaz mevsiminde bazen olmadık olumsuzluklar da olur. Hani insan yaşamında hastalık, kaza veolumsuzluklar nasıl yaşanıyorsa yaz mevsiminde de bazen çok ilginç durumlarlaafatlar da yaşanır. Yaz yağmurları genellikle dolu şeklinde olur. Yıldırımlar, gök gürültüleri ise işin vazgeçilmezlerinden olmuştur artık. Köy yerlerinde gök gürlemeye, yağmur ve dolu yağmaya başlayınca bazen komşu iki tarlanın birine
serpinti halinde yağmur damlaları düşerken diğer tarlaya dolu ve tufan büyük bir zarar verir. Bu durumda kaderin bir cilvesi diyerek kişiler boyunlarını bükerler. İşte sevgili dostlarım. Yaz mevsimi olgunlaşmayı, geleceğe yönelik başarı ve güzellikleri de yanında getirir. Yaz mevsimi yavaş yavaş etkisini yitirirken sonbahar mevsimi de kendisini yazın hemen ardından gösterir.

Sonbahar mevsimini ben insanın 60 yaşından sonraki yıllarına benzetirim. Çünkü sonbaharda artık doğadaki bitkiler sararmış, kurumuş ve gazal hale gelmiştir. Güneşin doğuşu, havanın rengi de bir başkadır artık. Hava serinlemeye başlamıştır. Bu mevsimde bağ bozumu, tarla bozumu dediğimiz dönem başlar. Topraktan şeker pancarları çıkarılır. Şeker kamışları kesilir. Üzüm bağlarındaki son üzümler de toplanır. Pekmezler, şıralar, diğer ürün hasatları bu mevsimde büyük bir hızla yapılır ve kış ayına olan hazırlıkların son kısmı da bu mevsimde olmuş olur. Ayvalar, muşmulalar, portakallar, mandalinalar toplanması yapılıp bitirilir. Ağaçların yaprakları dökülmeye de bu mevsimde başlar. İlginçtir ki bu mevsimde de ağır kokular saçan çiçeklerin devamı vardır. Yaseminler, hanımeliler, melisalar, margaritaların yanı sıra son bahar
mevsiminin son çiçekleri durumunda olan kasımpatılarda kendilerini gösterir. Kokularıyla insanları b ir yer de aslında mest ederler.

Sevgili dostlarım. Sonbahar mevsiminde bir hazan da başlar. İnsanlar hüzünlenirler. Havanın serinlemesi ise bana bir atasözünü anımsatıyor. Atalarımız; “ Kavak yaprağın açtı soyun, kavak yaprağın döktü giyin.” demişlerdir. Bir de sonbahar mevsiminde hüzün vardır dedik. Bu mevsimde kışın sert mi ılık mı geçeceği de bilinir. Ayva çok olmuşsa o sene kış çok zor geçecektir denilir. Eğer az olmuşsa, o zaman kış fazla sert geçmeyecek demektir. Bir de atalarımız; “ Kavak  ağacı yaprağını aşağıdan dökmeye başlarsa kış çok şiddetli olacaktır. Eğer
yaprağını yukarıdan dökmeye başlamış sa kesinlikle kış yumuşak geçecektir.” demişlerdir. Aslında bu tür söylemler yöresel olarak da değişebilir sevgili dostlarım. Bir tarafta ayva, bir tarafta kavak, bir taraf ta da son bahar mevsimi sıcak geçerse o zaman da kış ayının sert mi, yumuşak mı geçeceği konusunda kararlarını vermişlerdir. Şimdi modern teknolojiler sayesinde kış ayının nasıl geçeceğini öğrenmek çok kolay. Hani romatizmaları azan birinin yağmur yağacak demesiyle yağmur yağmaya başlamışsa, yaşamdaki gözlem ve deneyler de bir takım bilinmeleri de sağlamıştır.

Son bahar mevsiminde insanlar hüzünlenir demiştim. Çünkü bu mevsimde yaprak dökümü doğal yaşamın ölümü olarak düşünülür. 60 yaşına merdiven dayayan yaşlılar da sonbahar mevsiminde ister istemez hüzünlenmeye başlar. Kışa çıkıp çıkamayacağını hesaplarken, bu yaşam içerisinde kaderine de razı olma durumuna gider.

Sevgili dostlarım. Sizlerle mevsimleri ve özelliklerini konuşmaya çalıştık. Mevsimlerle insan ömrünü birleştirerek doğumdan ölüme kadar olan evreyi dilimin döndüğü, düşüncemin yettiği, hatırımda kalan güzellikleri paylaşmak benim için çok güzeldi. Şu bir gerçek ki, dünya ilahi bir nizamın emrinde, hiç zamanda ve sıralamada şaşırma yapmadan sırası geldikçe dünya üzerindeki yerini alıp görevini bitirdikten sonra yine kendiliğinden ortadan çekilip gidiyor. İnsanlarda; doğuyor, büyüyor, gelişme çağından sonra olgunlaşma devresini bitirince yaşlılık evresinde de son yolculuğuna çıkıyor. Her mevsimde ve her ayın doğa güzelliklerinde nasıl birçok ibretler ve alınması gereken dersler varsa, insanların bu dersleri çok iyi değerlendirmesi gerekmektedir. Sonbahar mevsiminin özellikleri de kış ayına yakın değişimini tamamlar ve bu yaşam
döngüsü devam eder. Kıyamete kadar da devam edecektir bu yaşam ve mücadele döngüsü.

Sevgili dostlarım. Sizlere; sağlıklı, başarılı, bereketli, mutluluk dolu günleri geçirmenizi dilerim. Yüzünüzden gülücükler, yanaklarınızdaki mutluluk gamzeleri eksik olmasın. Yarınınız bugünden daha güzel geçmesini dilerim.

Kalın sağlıcakla.

İzmir/09.06.2012- Cumartesi
Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Şair  Yazar
www.kafiye.net