BİR ON KASIM SABAHI

Misafir olduğum bu şehirde kasımpatılar çoktan açmışlar, süslemişler her yanı hüzünlü renkleri ve hüzün kokularıyla.
Bugün güneş başka doğdu bu şehirde.Daha donuk, daha mat. Eski parlaklığından eser yoktu. Küsmüştü, küstürülmüştü kasımlara güneş. Orada olmalıyım diye fırladım yataktan geç kalmamak için erkenden attım kendimi sokağa. Oysa ev yakındı o meydana. Sokakta adeta bir insan seli vardı. Denize doğru giden o sele karıştım ben de. Ellerinde bayraklar, çiçekler yüzlerce insan toplanmış, deniz kenarında o muhteşem büstün önünde. Sanki yas değildi yaşanan, biraz sonra karşı koydan çıkıverecek Bandırma Vapuruydu beklenen, yüreklere umut ve güven dağıtacak.

Tören saatine kadar şöyle bir baktım etrafıma. Yaşlısı – genci, kadını – erkeği, türbanlısı – başı açığı herkes bir amaç için oradaydı. Atasını anmak, sözünde durduğunu göstermek ve mesajların en büyüğünü, en güzelini vermek için oradaydı. Atatürk anıtı öyle güzel düzenleşmişti ki gözlerimi alamadım dakikalarca. Beyaz karanfil zeminin altı defne yapraklarıyla kaplanmı, kırmızı güllerle Atamın imzası resmedilmişti.
Zaman o zamandı, sirenler çalmaya başladı. Yüzlerce insan aynı anda nefes alıp veriyordu sanki tek bir kalp atışı duyuluyordu. Tek bir yürek, tek bir amaç ve tek acı vardı o meydanda. Bayraklar dalgalanıyordu denizin esintisiyle. Başlar eğik değildi, aksine gururla, dimdik duruyordu Atasının huzurunda. Yaşaran gözler, akan göz yaşları da oldu elbette. Nasıl ağlamasın ki gözler “olmasaydı olmayacağımız” ulu önderinin, Atasının aziz hatırası önünde? İstiklal Marşının ardından tören sona erdi. Ama kimse alanı bırakıp gitmiyordu. O sıralarda yaşlıca bir bey çekti dikkatimi. Omuzlarında bayrak, elinde güzel bir Atatürk portresi, gururla yürüyordu. Fotoğrafını çekmek istedim gururla poz verdi. Yaşını merak ettim , yine gururla “doksan” dedi. Gözleri dolu dolu” O’nun kıymetini bilemedik”dedi. Elini öptüm, uğurladım yoluna.

Minimini çocuklarda vardı tören yerinde. İstiklal Marşını öyle içten söylüyorlardı ki göğsüm kabardı, gurur duydum.
Alan yavaş yavaş boşlırken martılar yerlerini aldı bu kez, yakınlardaki teknelerin direklerinde. Öttüler bir süre, dalgaların sesi karıştı seslerine. Egenin hırçın rüzgarı okşadı yüzümü. gözlerimden akan son damlaları sildim. Son bir kez çiçeklerle donatılmış anıta baktım, tüm ihtişamıyla Atam oradan bize bakıyordu.

Aradan değil yetmiş dört yıl, yüzlerce yıl geçse yokluğunu hep yüreklerimizde yaşayacağız. Gözlerimiz O’nu arayacak her iyi işimizde. Her yanlışımızda başımız eğilecek önünde. İzinde, bize çizdiği aydınlık yolda ilerleyeceğiz her daim. Ruhun şadolsun, nurlar içinde yat ATAM……

Ayşe Sönmez Bulut
www.kafiye.net