KİM YORGUN
Genç kız dört yıllık üniversiteyi tam burslu olarak bitirmiş ve bir yılda yurt dışında öğrenci değişim sistemi ile okumuştu. Ailesi orta halli kendi yağı ile kavrulan bir ekonomik güce sahipti. Onun iyi yetişmesi için elinden geldiği kadar katkıda bulunmaya çalışmışlar ve onu gözlerinin bebeği gibi adeta gökten yağan bir damla yağmurdan bile korumaya çalışmışlardı.
Okulda hocalarının ve arkadaşlarının sevdiği bir genç kızdı. Saygılı ve yüreği sevgi doluydu.

Mezuniyet töreninden sonra pek çok işyerine müracatta bulunmuş ve uzun bir süre iş bulamamıştı. Ne kadar çok onun mesleğinde iş arayan mühendis vardı ve pek çoğu da ondan daha deneyimli ve aranan işlerinin vasıflarına uygundu.
Oysa yeni mezun tertemiz bir yürekle iş arayan çalışkan ve yetiştirilmeye susamış bir elaman adayıydı.

Hemen iş bulacağını ve ailesine katkıda bulunacağını yada en azından kendi parasını kazanacağını hâyâl etmişti. Oysa geçen süreçte ne iş bulabilmiş ne de bu konuda fazla bir aşama kaydedebilmişti. Çeşitli sınavlara katılmış ve netice elde edememişti. Oysa o çok başarılı bir öğrenciydi ve sınavlar o kadar da zor değildi. Sadece alınacak eleman sayısı az, sınava katılanlar ise çok fazlaydı. Bu rekabet okulda öğrencilik günleri gibi değil çok daha farklı ve zorlu bir süreçti.

Yavaş, yavaş morali bozulmaya ve kendisini değersiz hissetmeye başladı. Arkadaşlarının pek çoğu kendi aile çevrelerinin onlara sağladığı bazı imtiyazlar ile işlere yerleşmiş ve o açıkta kalmıştı, oysa o onlardan çok daha başarılı ve çalışkandı.
Bu işte bir yanlışlık ve terslik vardı. Ne idi yanlış olan? Neden iş bulamıyordu?

Tam ümidinin bitmek üzere olduğu bir anda evine oldukça uzak bir semtte olan işyerinden aradılar. Saatler süren yolculuktan sonra işyerine gitti. Görüşmeden sonra arayacaklarını söylediler ve bir hafta sonra aradılar ve işbaşı yapmasını söylediler.
Aldığı ücret asgari ücret kadardı ve iş oldukça yorucuydu bütün gün şirket içinde koşturuyor ve neredeyse amiri onu tüm ayak işlerini ona yaptırıyordu. Oysa eğitimi ve donanımı çok farklı işlere uygundu. Lakin parası yoktu ve ailesine daha fazla yük olmak istemiyordu. Şirkette çalışan amir ve müdürler ise çok eski ve adeta demirbaş sayılan elemanlardı. Kendilerini patrona eşdeğer ve vazgeçilmez görüyor ve yeni gelenleri eziyorlardı. Hepsinin iş yaşamı hikayesinde benzer deneyimler vardı ve ne yaşadılarsa misli ile yeni gelenlere ödetmeyi vazife edinmişlerdi.

Amiri köy kökenli ve ailesi köyde yaşayan ortayaşlı evlenmemiş bir kadındı. Hali tavrı ile ne Kentli ne köylü ikisinin arasında sıkışmış kendi kimliğini bulamamış aksi bir kadındı. Yıllarca ezilmiş ve sonra bu göreve gelmişti patrona ve diğer amirlere karşı çok saygılı ve ezik alt kadroda çalışanlara karşı ise çok acımasızdı. Bunu iyi eleman çalıştırmak ve iyi amir olmak olarak adlandırıyordu. Diğer departmanlarda çalışanlar bile onun departmanındaki elemanlara olan tavrından ve davranışlarından rahatsız oluyordu. Bu sebeple kendi amirlerinin bazı tavırlarına şükür eder haline gelmişlerdi.
Kimse işinden memnun değildi lakin iş bulmak zor ve koşullar iyi değildi.

Genç kız bu işe gireli henüz bir kaç ay olmuştu lakin kendisini yorgun ve tükenmiş hissediyordu. Evi iş yerine uzaktı bu sebeple sabah ezanıyla yola çıkıyor gece yarısı ancak dönüyordu. Hep yorgundu ve hep mutsuzdu. Yol uzak trafik yoğun ve gidiş gelişler çok çileliydi. Akşama kadar şirkette koşturuyor akşam ise servis olmadığı için üç vasıta aktarmalı ve ayakta yolculuk yaparak eve geliyordu.
Genellikle kendisi yaşında olan genç kızlar ve delikanlıların yüzüne baktığı zaman kendi içindeki ızdırabı görüyordu. Hepside mutsuz ve üzgündü. Gözlerinde gençliğin verdiği ışıltı ve ben her şeyi başarabilirim, gelecek bizim olacak ümidi ve hâyâli yoktu. Hâyâl yoksa bir gözde hüzün ve acı yer bulur o insanı karamsarlığın en dip karanlığına acımadan sinsice sürüklerdi.
Tüm gençler toplu taşıma araçlarında aynı ifade ile tek tip hüzün ve üzüntü ile duruyordu. Ayakta yolculuk yapıyor ve robot gibi duruyordu. Oturma yerleri az olduğu için çok az şanslı oturabiliyor çoğunluk ise ayakta yolculuk yapmak mecburiyetindeydi. Bu yaşlılar ve tüm yolcular içinde geçerliydi.

Kentte ulaşım sorunu vardı ve hızla göç alan kentte toplu taşıma tam bir eziyetti. Mesafe kısa bile olsa yolculuk saatler sürüyordu. Bu kentte bazıları çok zengin ve her özel otomobilin içinde bir tek kişi trafiği engelliyor bazıları ise otobüs biletini bulamayacak kadar yoksuldu. Karmakarışık bir varsıl ve yoksul karışımı vardı.

Akşam saatlerinde otobüse binen ortayaşın üzerinde iki kadın akraba gezmesinden geliyordu, laf lafı açmış ve mesai bitimine kadar oturmuşlardı. Her zaman sokağa çıkmadıkları için otobüs durağındaki kalabalık ve otobüslerin doluluk oranı onları şaşırtmıştı. Zar zor semtlerinin otobüsüne bindiler. Gençler oturmuş ve yorgun gözlerle bazıları camdan dışarı bakıyor, bazıları yorgunluktan uyukluyor bazıları da ellerindeki telefonla ilgileniyordu.
Yaşlı kadınlardan birisi sinirlendi.
” Bizim zamanımızda gençler hemen yaşlılara yer verirdi. Bunlar nasıl genç böyle hepsi de bizden daha yaşlı ve yorgun.
Diğer kadın ise daha aklı başında ve makuldü. Gençlerin yüzündeki derin hüzün ve acıyı fark etmişti.
“Kimbilir nasıl işlerde çalışıyorlar, baksana yüzlerinde ne kadar yılların yorgunluğu var. Kabahat bizde sana o kadar söyledim erken kalkalım diye. Biz mesai saati bitime kadar kalmayacaktık. Akşama kadar oturduk birazda ayakta kalalım ne olacak.
“Niye ayakta kalayım ben onlardan daha yaşlıyım. Görgü kuralı diye bir şey var.
“Merhamet ve vicdan diye de bir şey var. Kendi evladın olsa acımazmısın, bunlarda bir ananın kuzusu, zaten hayat koşulları onları yoruyor. Artık gençlerin işi bizden daha zor, bak insan işe gidip gelirken bile yorulur. Trafik çilesi var.
“Sen onların bedava Avukatlığını yaptığın sürece bunlar bizi hiç saymaz.
“Sus ve bir daha mesai bitimi saatine kadar çene çalıp evine geç kalma. Bir saat erken yola çıksan trafik ve doluluk oranı fark ederdi. Arabalar bu kadar dolu belediye görmüyor mu ? Başka çözüm bulsunlar.

Iki kadında sustular. Birisi diğerine ve gençlere içinden kızmaya devam etti. Görebildiği kadar oturan gençlere baktı ve gözlerini kınayan bakışlarla dikti durdu.

Genç kız ise yorgun olmasına rağmen belki bir sağlık sorunu vardır diye yaşlı kadına yer verdi ve ağrıyan ayaklarının üzerinde yolculuk yapmaya başladı. Kadın memnuniyetle oturdu ve yüzünde gülümseme ile yolculuğuna devam etti.

Bu zamanda toplu taşımın bu kadar yoğun olduğunu gören ve farklı çözümler üretmeyen kenti yönetenlere kızacaklarına, oturarak yolculuk yapan gençlere kızmaya devam ettiler. Takım tutar gibi siyasi görüşlerini savundular ve etraflıca düşünmeden hep kendi kendilerine şikayet ederek yaşadılar.

Kadın ayakta duran arkadaşına .
“Bak sana yer veren olmadı. Anam bunlar analarından yorgun doğmuş. Tembel bunlar, bunlardan genç olmaz … Dedi,

Genç kız oturan ve gerçek sorunları görmeyen yaşlı kadına zor ayakta duran yorgun bacaklarının ağrısı ile ızdırapla baktı ve acaba hangimiz daha yorgun diye düşündü …

Nejla BILGIN
www.kafiye.net