ANILARI SATIN ALMAK

Hüzünlerimi astım ceviz ağacının dallarına. Rüzgar estikçe savrulup gitsinler diye. Kavak ağacı, tüm güzel sözlerimi toplayıp, en güzel bestesini yaptı. Bulutlar dağların hemen üstünde. Uzatsam elimi bir parça koparacağım. Yıldızlar o kadar yakın ki geceleri, kement atıp salıncak kurmak geliyor içimden. Akşam rüzgarı esmeye başladı mı dağılan saçlarım, yüzümü okşayan serinlik beni benden alıyor. Her gece uyumadan önce dışarı çıkıp temiz ve serin havayı içime çekmek huzur veriyor bana. Kimi akşam, “burası neresi, ben kimim, ne işim var burada” sorgulaması takılıyor en tatlı uykularıma.
Her sabah, yüzümü yayla suyuyla yıkamadan çiçeklerime koşuyorum. Bu sabah hangileri açmış, hangileri tomurcuklanmış ? Sebzeler susamış mı? Hepsinin halini sormak lazım sırasıyla. Sonra dut ağacının gölgesinde güne hazırlanmak… biraz sonra fırından yeni çıkmış ekmeğim de gelir. Demli bir bardak çay, dalından yeni kopmuş domates, salatalık ve beyaz peynir. Başka hiçbir şeye gerek yok burada. Bazen umutlarımı, hayallerimi, anılarımı katık ediyorum, taş evin bahçesine kurulan soframa. Birimiz anılarını satın aldı, eski taş evin anılarıyla birlikte. Birimiz de taptaze anılar biriktiriyor ömrünün sonbaharında.
En yakın arkadaşlarım çocuklar. Kimisi henüz tam konuşamıyor bile. Ama beni görünce gülüp, el sallamaları sözlerin en güzeli. Yoldan geçenler mutlaka konuşur benimle. Adımız “yeni komşular”, eski evde yeni komşular. Aslında tarih kadar eskiyiz. Her bir arkadaşımın geçiş saati bellidir. Amine, Samet, Yunus, Muzaffer, Ecem, Emine, Ahmet, Tunahan, Hasan, Ayşenaz… adını unuttuklarım ne olur kırılmasınlar bana, hepinizi çok seviyorum. Sizler benim arkadaşlarımsınız. Yaşınız küçük olsa da renk kattınız hayatıma.
Benden çok küçük olmalarına rağmen bana çok şey öğreten genç dostlarım da var elbette. Genç ziraat mühendisi sevgili Havva, sayende güzel anılar biriktirdim. (Ziraat Müh. Havva Özek) ailenle birlikte hiç yalnızlık çektirmediniz bana. Çabuk dön geri olur mu? Gerçi söz verdik hep görüşeceğiz. Kısır alacağımı unutmadım, aklımda. 
Akşam olmak üzere, az sonra Fatma, ayaklarını sürüyecek geçecek yoldan. Bir poşet salatalık ya da bir marul bırakacak mutlaka bana. İçten teşekkür edeceğim, biraz da mahcup olacağım. Ellerindeki paylaşan bu insanları neden daha önce tanımadığıma hayıflanacağım arkasından. Hiçbir şehirde, hiçbir mahallede böylesine paylaşımcı insanlar bulamam bir daha.
Sabah taze yufka kokularıyla uyanmak; unuttuğum bir duyguydu. Yeniden yaşıyorum şimdi. Kim ekmek yapıyor diye düşünmüyorum. Biliyorum ki az sonra bir katmer, bir otlu saç böreği ya da tere yağlı kaba ekmek gelecek çayıma eşlik etmeye. Bir şişe taze ayran, bir tas keçi sütü ve köy yumurtası bakalım bugün hangi komşudan gelecek. Sahi bugün sabah kahvesine, ikindi çayına hangi komşuya gideceğiz acaba? Ya da misafirlerim kimler olacak? Ne tatlı telaşlar.
Ceviz ağacıyla kavaklar yarışırcasına sallanıp rüzgarlarını bana iletiyorlar. Gözlerim dalıyor yaprak hışırtıları arasında. Anılar canlanıyor gözlerimin önünde, yeni anılara eşlik edercesine. Babam işten dönmeyecek, annem telaşla koşturmayacak, yufkalar sulanmayacak, lamba camları silinmeyecek, ama yine de bir telaş var akşamın gelen ayak seslerinde. Yoldan geçenler, işten dönenler beraberlerinde akşamı getirirken güneş, kavakların arasından veda ediyor. Son traktörler geçiyor, ışıklar yanıyor birer birer evlerde. Gelen akşamdır artık, bu şirin köyde.
Eşim, bu eski taş evle birlikte anılarını da satın aldı, çocukluğunun geçtiği bu şirin köyde. Ben yepyeni anılar biriktiriyorum, sıcacık, umut dolu. Sahi anıların değeri bir taş ev kadar mıdır? Ya da güzel anılar biriktirmenin değeri ne kadardır? Dostlarla geçirilen zamanın, edilen sıcacık sohbetlerin değeri neyle ölçülür? Ben bu köyde çok şey buldum. Saflık doğallık en başta…

Ayşe Sönmez Bulut
www.kafiye.net