BABA

Varlığını değil gölgesini tanıdığım dağ babam
Güneş doğarken ardından gölgen düşerdi ya evimizin üstüne
Bakamazdım kaldırıp kafamı gözlerim kamaşırdı yüzüne
Koşup sarılmak isterdim o kocaman gövdene
Düşünürdüm sonra o küçücük kollarım yeter mi diye

Her gün batımında yolda olurdu gözü annemin
Çok uzaklardan daha yüzün seçilmezken tanırdı seni yürüyüşünden
Sen bilmezsin derdi onun kokusu gelir önceden 
Varlığını değil gölgesini tanıdığım dağ babam
Annemin yüreğinin tek sahibi var babam

Uyurdun geceleri televizyon karşısında sarı renkli koltuğumuzda
Oyna isterdim, sev isterdim ben seni çok özlerdim
Geceleri eremediğim gökyüzünde ki ay misali varsın ya yeter derdim
Karanlığın içinde bana yolumu gösterecek babam var derdim
Dağ babam gölgesi karanlığa karışan babam

Hasta olsan annem ben gibi bakardı sana kıskanırdım aslında
Sırtına havlu ayağına sıcak su bütün gece uykusuz kalırdı
Seninle ilgilenmekten bazen beni bile unuturdu
Ben inanmazdım benim dağ babam hasta olur muydu?
Babam dağdı, taştı, topraktı ama benim yanımdaydı.

Varlığını değil gölgesini tanıdığım dağ babam
Dağlar yakın gibi görünse de uzakta olurdu değil mi?
Şimdi şimdi senin benden uzakta olduğun gibi…
İçin yanmaz bilirim ben gibi, yanardağ değilsin ki
Dönmeyeceksin dönme; benim babam düz ova oldu gayrı görünmez ki.

10.03.2017/Şehnaz Eryaşa Kayraklık/Ankara
www.kafiye.net