Ah be Mehmetim ah…

2015 Ekim’de hayde gidelim hayde diye çıktığım yollardan birinde gittim en son Adana’ya. Çat kapı çaldım Çukurova Üniversitesi’ndeki kapısını ve süpriz Deli Demet’in gelişine çok sevinmişti Mehmet. O zaman doktorasının son zamanlarıydı.

Barış için Akademisyenler’in “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atan ve Çukurova Üniversitesi İktasidi ve İdari Bilimler Fakültesinde 2010-2016 yılları arasında araştırma görevlisi olarak çalışırken doktorası bitince işten çıkarılan Mehmet Fatih Traş vardı ya o benim canımdı.

Gülüşü güzel, kalbi gülüşünden, gülden de güzel.
Ah şu yalan dünyada tanıdığım en iyi insan kimdir diye sorsanız; tanıdığım onca eş, dost, akraba arasında en baş sıradaki insandı Mehmet.
2015 Ekim’de hayde gidelim hayde diye çıktığım yollardan birinde gittim en son Adana’ya. Çat kapı çaldım Çukurova Üniversitesi’ndeki kapısını ve süpriz Deli Demet’in gelişine çok sevinmişti Mehmet. O zaman doktorasının son zamanlarıydı. O dönem ben iş bulamadığım için part time garsonluk yapıyordum İzmirde, yüksek lisansli yüksek garson Demet. Adana’ya geliş hikayemi anlattım güldü o güzel gülüşüyle, onun öncesindeki yaz serüvenimi anlattım Sarıgerme’den başlayıp Kalkan, Antalya, Olimpos, Kelebekler Vadisi, Kabak Koyu ve İzmire dönen yolculugumu, gözleri ışıldadı ben anlattıkça benimle beraber gezmiş gibi mutlu oldu.
Dedi ki ” Keşke ben de senin gibi garsonluk yapsam gezsem çok sıkıldım doktoradan ve araştırma görevlilliğinden. Yapamıyorum bazen öğrenciler soru soracakmış gibi el kaldırıp hocam gömleğimin yakalarını yukarı mı kaldırayım yoksa böyle iyi mi dediklerinde kalakalıyorum. Kırmamak için o saçma sorulara cevap da veriyorum. Sonrasında kendime kızıyorum neden okkalı bir cevap veremedim diye.
“Kızma dedim Mehmet kızma kendine. Sen o kadar naif o kadar tatlı o kadar alçak gönüllüsün ki anlamaz o egosu tavan insanlar. Dedim gel istersen İzmir’e, yaparız beraber garsonluk ama onca emeğine yazik.
Ahhh. O iki gün çok eğlendik seninle, hatta bana uydun ogün okuldan erken kaçtık, ertesi gün de evden okula gitcez diye çıkıp kahvaltıydı, kahveydi derken baktık öğlenden bira içmeye başlamışız bile.
Akşamına da kurduk rakı sofrasını sen, ben, Seda, Kenan Hoca salaş bir meyhanede Müzeyyen Senar da yanımızdaydı ve daha niceleri de. “Eski Dostlar” deyip eskimeyen dostluklarımıza kaldırdık kadehleri.
Ertesi gün benim Adana’ya veda vaktim geldiğinde “Keşke dedin Demet burda kalsan hep böyle gülsek, eğlensek, sana Adana’dan iş bulsak.”
Keşke kalsaydım be Mehmet. Keşke bitmez tükenmez çocukluğuma kadar inen hikayelerimi maceralarımı anlatsaydım sana. Sen gene tüm kalbinle ve gözlerinle gülseydin.
Gene kaçırsaydım dersten seni liseliler gibi. Ya da keşke elinden kolundan tutup çıkarsaydım seni Adana’dan o hayalini kurduğun deniz kenarında bir pansiyonda beraber çalışaydık. Ahhh. Dün Esra aradığında o hayalin kurduğun deniz kenarlarından birindeydim gene Gümüşlük Bodrum’da Esra acı haberini verdiğinde ahhhh dedim ahhh be Mehmetim ahhh. Gümüşlüğün denizindeki dağlarını yıkacaktım dün ahlarımla, gözyaşlarım denizden bile tuzluydu. Ahhhh.
Bugüne kadar yaşadığım onca şeye rağmen kimseye beddua etmemistim.
Şimdi söyleyeceğim ahım sana değil, seni bu duruma sürükleyen düzeni bozuk sisteme, ah yalan dünyaya ve sorumlularını hepimiz çok iyi tanıyoruz. Katilsiniz. Bundan sonra benim ve diger ciğeri yanan herkesin ahı üstünüzde. Sonunuz yakın. Yıkılacaksınız. Devrileceksiniz.

 DEMET HAMURCUOĞLU
www.kafiye.net