Ölüler Neden Namaz Kılar…

Ben küçükken, Istanbul´un Eyüp semtinde, sofular yokuşunda, iki katlı bahçe içinde çok şirin bir evde yaşardık. O yıllardan hatırladığım, aklımda yer edip kalan iki güzellik var. Biri annemin dünya güzeli bir kadın olduğu, bir diğeri de; bizim evin alt katında, bodrum da yaşadığına inandığımız yatır … evliya.

Rahmetli annem´in, günde beş vakit işi, bodruma temiz havlu ile bir ibrik su indirmekti. Ben, o zamanlar bunu annemin bir görevi olduğunu sanırdım.
Büyüdükçe, bodrumun boş olduğunu, orada kimsenin yaşamadığını anladım.
Ama yine de kafama takılan sorular vardı.
Zira, her ezan vakti annemle birlikte bodruma bıraktığımız bir ibrik su ile yerler ıslanmış, havlu da hafif nemli olurdu… Demekki, gerçekten de benim göremediğim biri vardı.. .Hem de ölüydü ve namaz kılıyordu.
Ölüler neden namaz kılar?
Boş ibriği ve havluyu götürür, bir daha ezan vaktine dolu ibrik ve temiz havlu getirirdik.
Senelerce, günde beş kere rahmetli anneciğim ile birlikte bodruma inip çıktım.
Ben sekiz yaşına geldiğimde kardeşim Burhan yeni doğmuştu.
O güne kadar annem, bodrum da yaşayan ya da yaşadığını sandığımız evliya ya karşı olan görevini hiç aksatmadan yerine getirmişti.
Hatta bir yere gideceği zaman, evin anahtarını komşuya teslim eder, aman havlu ve suyu ezandan önce götür! diye tembih ederdi.

Bir gün rahmetli anneciğim (nur içinde yatsın otuz beş yaşında vefat etti) küçük kardeşim ile ilgilenirken, ezan vaktinin yaklaştığını fark etmemişti.
Ikindi ezanı okunuyordu… Telaşa kapıldı, Eyvah yavrum, geç kaldık… hadi gel, evliya´nın suyunu götürelim…
Annem bir ibrik suyu ve havluyu eline aldığında, ben korkudan onun eteklerine sımsıkı yapışmıştım…
Zira, mübarek evliya sinirlenmiş olmalıydı… Bodrum da duvara asılı duran çamaşır leğenine öyle vuruyordu ki…
Bodrum inliyor, evin içi inliyordu.
Annem korkusundan aklına gelen bütün sureleri okuyor, bende içimden euzu besmele çekiyordum.
Anneciğim ile birlikte bodrumun merdivenlerinden titreye titreye aşağı indik.
O an, çamaşır leğeninden çıkan gürültü de kesiliverdi.

Ikindi namazı için getirdiğimiz su ve havluyu bırakıp, öğlen namazı için bıraktığımız boşalmış ibrik ve nemli havluyu alıp tekrar yukarı çıktık.

Evliya namaza tam vaktinde yetişti mi bilmiyorum…
Abdest suyunu geciktirmiştik, o da bizi gürültülü bir şekilde ikaz etmişti…
O korku bize yetti, bir daha da anneciğim vefat edene kadar, ezan okunmadan önce, abdest suyunu ve havlusunu erkenden bodruma indirdik.

Ben büyüyüp aklım erdikçe hep şunu düşündüm… Hala düşünürüm ve içinden çıkamam…
O ölmüş bir insan, diyelim ki evliya… Kim bilir hangi zamanda yaşamış ne zaman ölmüş… Bizim ev yokken, o arazide acaba mezar mı vardı bilinmez.
Allah c.c. rahmet eylesin.
Mutlaka hayattayken görevini hakkiyle yerine getiren bir kul du…
Ama ölen insanın kulluk görevi de bitmiştir, öyle olduğu halde vefatından sonra da neden namaz kılar ki?
Bizler hamdolsun hayattayız, yaşıyoruz ama çoğumuz kulluk borcumuz olan namazı kılmayız, kılmıyoruz, kılamıyoruz…
Ama kimileri öldükten sonra dahi namazı hiç bırakmıyorlar; neden?
Yoksa namaz aslında önemli oldugu kadar, çok güzel ve tatlı bir ibadet mi?
Bizler namazın tadına lezzetine varamadığımız için mi kılmıyoruz, kılamıyoruz…?
Oysa, bunun tadını lezzetini alanlar ise, ölseler dahi yine de vazgeçemiyorlar…

Rabbim, cümlemize ibadetten zevk almayı, namazın önemini anlayıp idrak etmeyi nasip eylesin.

Hatice HANTAL
www.kafiye.net