AĞACINI GERİ VERİN

Bu sabah gözlerimi açtığımda bir gariplik hissettim, sebebini bilmediğim. Kuş sesleri geliyordu dışarıdan. Bu alıştığım baharın müjdecisi seslere benzemiyordu. Sanki acı vardı, çaresizlik vardı. Ters giden bir şeyler vardı belli ki. Garip bir duygu yerleşti yüreğime. Hüzün çöreklendi aniden tüm ağırlığıyla göğsüme.

Her yıl bugünlerde kuşlarda yuva yapma telaşı başlardı. Daha sonra yumurtalarını bırakırlar yuvaya yavru için bekleyiş başlardı. Kuşların yuva yaptığı ağaçların birkaç tanesi benim arka balkonuma kadar dayanırdı. Perdenin arkasından sessizce izlerdim onları çoğu zaman. Yavruların uçmaya başladığı haziran sonlarına doğru o ağaçlardan ikisi sarıçiçekler açardı. Bu kez kuş sesleri yerini arı vızıltılarına bırakırdı. Sabahın erken saatinde, daha gün ışımadan yüzlerce arı çiçeklerin üzerinde çalışmaya başlardı.

Ben kuş seslerini beklemeye başlamıştım. Birkaç gündür duyuyordum da erken saatlerde. Hatta kızım da telefonda sormuştu, kuşların ötmeye başlayıp başlamadığını. Uzun uzun konuşmuştuk kuşların ötüşlerinden, arıların vızıltılarından.

Bu sabah bir gariplik var kuş seslerinde. Dün eve geç dönmüştük, acaba ne oldu diye düşünmeden duramadım. Ama kalkmaya güç bulamadım kendimde. Küçük kızımın ’anneee’ diye attığı çığlıktan sonra fırladım yatağımdan. Kızımın yanına koştum pencereden dışarı bakıyordu. Bir yandan da beddualar, küfürlü sözcükler dökülüyordu ağzından. Onu hiç böyle görmemiştim. Ya da son zamanlarda görmemiştim. Koşar adım yanına varıp pencereden dışarı bakınca az bile söylediğini anladım.

Of, gördüğüm manzara karşısında dilim tutuldu ne diyeceğimi, ne düşüneceğimi şaşırdım. Balkonuma uzanan iki ağaç kesilmiş. Diğeri de neredeyse hiç dalı kalmayacak şekilde budanmış. İki kuş ağzında dallar kuru otlarla geliyor, etrafa bakınıyor, dolanıyor, ağızlarındaki bırakıp çığlık çığlığa geri gidiyorlardı. İçim parçalandı. Şimdi yuva yapacak yeni bir yer bulmak zorundaydılar. Hadi kuşlar yuva yapacak başka ağaç buldular diyelim arılar ne yapacaklar haziranda?

Yöneticinin kapısını çaldığımda, evden nasıl çıktım oraya nasıl vardım bilmiyordum. Çok üzgündüm, çok da kızgın. Nedenini sordun, anlattı bir şeyler ama hiç biri yüreğime su serpecek, öfkemi bastıracak şeyler değildi. Sanırım dinlemedim de pek çoğunu.

Ne sanıyor bu insanlar doğanın yalnızca kendilerinin olduğunu mu? Her şeyin bizim istediğimiz gibi olmadığını, doğanın da kendine göre kuralları olduğunu ne zaman anlayacaklar? Başlarına bir felaket gelince mi? Ne ağaçların, ne kuşların, ne de arıların kimseye bir zararı yoktu. Yalnızca bencillikti yaptıkları.

Kızıma telefon açıp, kuş seslerini de arı vızıltılarını da artık duyamayacağız dediğimde gözlerimden yaşlar akıyordu. O da çok üzüldü, ’çocukluğumun sesleri’ dedi sanırım ağlıyordu…

Ayşe Sönmez Bulut – ANTALYA
www.kafiye.net