İYİ Kİ BEN DE…

Koca bir yıl su gibi akıp gitti yine. Ya bize kalan, bizden giden… Düşüşlerimiz, kaybedişlerimiz, aldanışlarımız… Gidenlerimiz, gidip gelmeyenlerimiz… Hayatın içindeki rollerimiz…

Başımızı yastığa huzur içinde koyduğumuz kaç geceyi, kaç güneşsiz günü bıraktık geride? Soralım mı kendimize; kaç verimli gün geçirdik, kaç günü heba ettik, zehrettik kendimize? Değer miydi, değdi mi? Ve bir de şöyle düşünelim mi?

Ömür penceremizde birer seyirciyiz kocaman bir tabloyu seyreden; seyrederken de hafızasına çeşitli renklerle dokunuşlar resmeden ve o tabloda yer alan hayat kafesinde çok şey besleyen…

Bazen bir noktada takılıp kalan, bazen sahip olduğu renkleri kaybeden, bazen kazanan… Şairin deyişiyle, “bir namazlık saltanatı” olan… Ve yine de her durumda o tablonun bir parçası olan…

Hayata yüklediğimiz anlam, geride kalan yılların aksisedası olarak bize geri döner. Bu dönüş, duygu ve düşüncelerimize etki ederek bize bazen yeni ufuklar açar, bazen de kör bir nokta olarak varlığını sürdürmeye devam eder. Öyleyse bu seda, kuvvetli titreşimler göndermemeli vicdanlarımızı rahatsız eden, ruhumuzu inleten; bizlere, “eyvah ben ne yapmışım” dedirten…

Güzeli görmek, güzeli yaşamak, güzeli sorgulamak, güzeli sunmak… Kalplerimizde sevgiyi egemen kılmak, gözlerimize sevgi dolu bakışlar yerleştirmek, dudaklarımızda sevgi tebessümleri oluşturmak… Bunlar, hayat tablosunda hep canlı renkler görebilmemiz için şart olan gereklilikler…

Zamana hükmetmek mümkün değil, bunu biliyoruz. Öyleyse zamanı nelerle doldurduğumuza, doldurmakta olduğumuza dikkat edelim. Dikkat edelim ki, geride hoş bir seda kalsın zaman içinde yitip gitmeyen… Bizlere, “İYİ Kİ BEN DE GELMİŞİM BU DÜNYAYA” dedirten…

Ülkü Duysak
27 Aralık 2016
www.kafiye.net