Korkarım

sarı hüzün,
bir yaz gecesi değdi gözlerine kızın,
göğsünde soyu kırılan
örsünde kendine bölündü
el olup göründü _ tanıdın mı Fatma’yı?

safran yağmuru simya
her damla
kan yangını, yol bulup
ağaç kovuğuna doldu
dalda çiçek kokmaz oldu…

ne garip bir hikayedir
kendini arıtmak için dünyaya gelmek!
böyle yaşamak, 
öyle çetin bir zan ki,
gövdemden aldı adını 
eşitledi yarar ile zararı
yürüdü köksüz ereğe…

şimdi umut rüzgarları köşelerde kırbaç
bir körebe oyununa düşkün 
inancın, hükmüne bağlandı ellerimiz…

içi kof başağın teni bu sasaran

bendini zorlayan su – özgürlük olsa gerek..

en onmaz zamanda bozulur mu altın oran…

yaklaştıkça uzaklaştığım diyâra, 
tarih düşmesem,
mahalde lezzet bulmaz belki elem..desem,
– cüzlerine sirayer eden ateşi aslına zıt değil…

yürüsem sövgüye, utanırım
ey! dillerin senâsı Allah’a eğil…

iki mümkün arasında yakalandı –
alınlar ve ayaklar…

omzumda dönüşen bu ne ağır yük 
bildim bileli tesire muhtaçlığım 
zuhurdan büyük…

sağ selim çıksakta sabaha
korkarım geceler erişmez selâha…

gümüş telli ufuklarda anlam aramak yararsız
gözlerimizde kararsız,
çözülen ilmeğin yönü…
hep uykudan uykuya uyandık – yürümedi ses!
artık demir pençe, gölgenin gönü…

keklik kavağa çıkar mı Aybeniz!

kes! biraz ahkam kes!

” es”

Nilüfer Açılan Yıldız
www.kafiye.net