Eğitimde Sorunlar Yumağı

Bir ulus düşünün; ekonomisi kontrol dışı, siyaseti kontrol dışı, ne yazık ki eğitimi de kontrol dışı. Her yönüyle kendiniz karar veremiyorsunuz. Verseniz de yaptığınız tüm atılımlar dışarıdan onaylanırsa başarmış olacaksınız. Dilinizde yabancı sözcükler ve tamamen dışa bağımlı olduğunuz ülkelerin taklidini aynen uyguluyorsanız, siz başarılısınız demektir. Hele bir de gelecekte sizden sonra ülkeyi yönetmek üzere yetişmesi gereken gençlerin eğitimlerinde büyük bir keşmekeş oluşmuşsa, işte o zaman; “ Yandı canım güzelim keten helva.” der, başlarsınız çırpınmaya ama o da sizin için geç kalınmış bir işlemdir artık. Siz sadece verilen emirleri uyguladığınız için; vergide, adalette, özellikle eğitimde sık sık karşılaştığımız; “ Bu seneye mahsus olmak üzere…” diye başlayan genelgelerle eğitimde bir sürü yapboz işlemlerini ortaya atarsınız. Sonuç fiyaskodur ve ne yazık ki olumlu sonuç yerine tamamen olumsuzlukları büyük boyutlara taşıyan sorunlarla baş başa kalırsınız.

Eğitimde nereye gidiyoruz? Ne dersiniz, eğitimdeki durumumuz nedir? 2009- 2010 eğitim öğretim yılının sonuna yaklaştığımız şu günlerde eğitimde neler yaptık? Şu sıralar hava sıcakları da arttı ve okullardaki eğitimde de iyice laçkalıklar başladı. Hem öğrencilerde hem öğretmenler büyük bir gevşeme ve rehavet var. Artık okullarda son yazılı sınavları, son kurtarma sözlüleri, son ödev ve proje çalışmaları var. Hani deyim yerinde; “ Ortalık toz duman olmuş, kimse arkasına bakamıyor.” diyerek herkes saklanacak yer aramaya başlamış. Okullar yaz tatili moduna girmiş resmi olmasa da. Olanakları olan öğretmenler yaz tatili programlarını yapıyorlar. Öğrencilerdeki tatil planları çoğunda uygulmaya geçmiş ve tatil beldelerine gitmişler denizin keyfini çıkarıyorlar. Öğrenciler son güler denilerek okul bahçelerinde etkinlik, yarışma ve spor faaliyetleri adı altında bahçede tutulmakta. Eve vardıklarında ailelerine bugün yine bahçedeydik, yarın okula gitmeyeceğim der öğrenci.

Lise son sınıf öğrencilerinin durumu ise bambaşka. İnanın ben bu işin içinden çıkamadım. Lise son sınıf öğrencilerinin 10.nisan.2010 tarihinde girmiş oldukları YGS sınavı öncesinde M.E.B. Sn. Nimet ÇUBUKÇU Hanımdan almış oldukları 20 günlük okul açık olduğu günler için geçerli olan bu izin yetmemiş olacak ki, şimdi raporlarla, veli izinleri ile ve bir de isteğe bağlı 19 günlük devamsızlık haklarını kullanıyorlar. Kısacası lise son sınıf öğrencileri okullarına dönmek istemiyorlar. Bu uygulama bana göre yanlış ve diğer lise öğrencileri arasında eşitlik uygulamasına uymayan bir olumsuzluk oluşturmaktadır. Şöyleki; okullar birinci dönem ve ikinci dönemde açık olması sorunlu gün sayısı vardır. Yıllık planlar ve müfredatlar bu devam zorunluluğu olan gün sayısı ve haftalara göre ayarlanır. Bu da 170 iş gününe denk gelir. Bir öğrenci bu devam zorunluluğu olan üçte bir devamsızlığı ise; rapor, görevli izin, mazeretsiz olmak üzere 55 gün yapabilir. Şimdi ikinci dönemde bu sene lise son sınıf öğrencilerine sn Bakanımız 20 iş günü izin verdi. Öğrencilerimiz 19 iş gününü kendileri kullanacak. 20 gün rapor alacak. 5 gün de izinli. Alın size lise son sınıf öğrencilerine sunulan ayrıcalıklı devamsızlık durumu. Mart ayının ilk haftasından bu yana öğrencilerimiz okula gitmiyor. Gerçi arada sadece sınav için gittiler.

Şimdi benim aklımı karıştıran konu şu değerli okurlarım. Öğrenciler okula devam etmiyor. Peki yıllık planlar bu seneki lise son sınıflarda işlendi mi? Müfredat aynen yetiştirildi mi? Sene sonunda öğretmenler eğitim öğretim yılı değerlendirmesinde son sınıfların raporlarını hazırlarken “ Yetiştirilemeyen konu kalmamıştır.” derken vicdanen rahat ve sayın M.E.B.nımız gönül rahatlığıyla bu raporlara evet diyebilecek mi? Şimdiden kulaklarım çınlamaya başladı; “EVET”… işlenmeyen, yapılmayan derslerin işlenmiş gibi gösterilmesine mi yanarsınız, okula devam etmeyen lise son sınıf öğrencilerinin olumsuz davranışlarına mı, yoksa bu izin ve devamsızlık nedeniyle liseye devam eden diğer öğrenciler arasında oluşmuş olan haksızlıklara mı yanarsınız, ne dersiniz? Bu arada Sn Bakanımızın, velilerimizin ve öğrencilerin hep bir ağızdan şu sözü söylediklerini duyar gibi oluyorum; “ Efendim, bu öğrencilerimizin geleceği söz konusu. Bu öğrencilerimiz bu sene YGS sınavına girecekler. Biraz olsun öğrencilerimize kolaylık gösterelim. Bunu da onlara hoş görelim.” diyorlar san ki doğal hakmış gibi. Lise son sınıf öğrencilerinin durunu mutlaka çözüme ulaştırılmalıdır. Bu öğrencilerimize ikinci dönem okula devam etmelerine gerek yok deyip onların mezun edilmesi sanırım en uygunu olacaktır.

Eğitimdeki keşmekeşlik sadece lise son sınıf öğrencileri için oluşmuyor. Tüm öğrencilerimizde bir vurdum duymazlık, bir sorumsuzluk, bir başıboşluk diz boyu gidiyor. Öğrenciler sık sık çıkan aflar nedeniyle ders çalışmadan sınıf geçmenin yollarını arıyor. Her meslek dalının içinde olduğu gibi öğretmenlerimizin içinde de bazılarının para karşılığı öğrenci geçirdiğini artık sağır sultan bile duyuyor, ancak yetkililerimiz nasıl duymuyor onu anlamadım. Lise öğrencileri ders çalışmak istemiyor. Öğretmenine karşı geliyor. Öğretmenine hakaret ediyor. Öğretmen de bu hakarete cevap vermeye kalkıveriyor bazen, hani dayanacak gücü ve sabrı kalmamıştır. Bu nedenle öğretmenimiz öğrencisine cevap verir. Aman Allahım sen misin öğrenciye cevap veren. Veli okula koşar, basın okula koşar, veliler okulun öününde toplanır; “ İstemezükkk, istemezükkk, böyle cani, böyle vahşi öğretmeni istemezükkk…” basın öğretmeni yerden yere vurur. Öğrenci artık masumdur, o günahsızdır, o bir hata yapmıştır sadece. Peki sık sık bu hatayı yapıyorsa bu öğrenciye yaptırım ne olacaktır. Yaptırımınız olamaz. Geride kalın efendim. Sene sonunda öğrenci sınıfını sıfır olan derslerine karşı geçer, çünkü bir şekilde öğrenci affı çıkmıştır. Bu durumda ders çalışan öğrenci cezalandırılmış, ders çalışmayan öğrenci ise ödüllendirilmiş olur. Okullarımızda % 80 veli okula gitmez. Her şeyi okuldan ve okul yönetiminden bekler. Ancak % 20 öğrenci velisi vardır ki; “En büyük yatırım insana yapılır. Bu nedenle benim çocuğum bir insan. O halde ben çocuğum için yatırım yapmak zorundayım. Ben yatırımımı çocuğuma yapıyorum. Çocuğumun geleceğini, en iyi şekilde yetişmesini, sorumluluk duygusu almasını sağlamak zorundayım.” diyen velilerimizin çırpınmaktan çok yorulduklarını ve mecalsiz kaldıklarını söylersem inanın abartmamış olurum.

Eğitimde nereye gidiyoruz sorusunun mutlak cevabının aranması gerekmektedir. Bu kadar keşmekeş bir eğitim olmaz. Geleceğimizin emanetleri gençleri büyük bir tehlike bekliyor. Bu cevapları aramaktan ben yorulmadım. Benim en çok dikkatimi çeken konulardan biri YGS sınavı değerli okurlarım. 10 Nisan’da yapılan bu sınavda 20 bin öğrenci sıfır çekti. Eğer bir soru iptal olması bu rakam 35 bin kişiye çıkacaktı. Bu rakam sınava girenlerin % 2-5 ni oluşturuyor. Bana göre çok önemli ve çok büyük bir sorun. Liseden mezun ettiğimiz, hani özel izinlerle, sen gelme dediğimiz öğrenciler bunlar. Bir de sınava girmeyen öğrencilerimiz var. Eğer onların da tamamı girmiş olsalardı % 5-7 arasında olacaktı. Ekonomideki enflasyondan daha beter değil mi? Gençlik elden gidiyor, fidanlarımız elden gidiyor, geleceğimizin güvenceleri yok oluyor!!!Yazıklar olsun bu gençliği bu hale getirenler. Basın bu konular üzerinde durmuyor. Varsa yoksa siyaset. Sanki karnımı doyuruyorlar da?

Değerli okurlarım. Eğitim konusunda istatiki başarısızlıklara yönelik bir yazı daha hazırlıyorum. Eğitimdeki başarısızlıkları ve eğitimde yapılan yanlışları içeren bir yazımı sizlere sunacağım. ancak sizler de bu konu düşüncelerinizi belirtmek ve anlatmak istedikleriniz, söylemek istedikleriniz varsa web sayfamın serbest kürsü köşesinde yazabilirsiniz. Bu çocuklar bizim çocuklarımız. Bu gençliğin geleceğine sahip çıkalım. Sesimizi duyuralım lütfen.

Geleceğin fidanlarını korumak ve eğitimde nereye gidiyoruzun cevaplarını bulmak üzere el ele verelim. Saygılarımla.

İzmir / 27.05.2010

Hüseyin DURMUŞ

www.kafiye.net